Dünya kamuoyuna, 2003 yılında Çin Reform Forumu Başkanı Zheng Bijian tarafından deklare edilen ‘Barışçıl Yükseliş’ teorisi, barışçıl ve daha fazla sorumluluk sahibi yeni bir küresel güç olarak, Çin Halk Cumhuriyeti’ni takdim etmekteydi. Aynı yılın Aralık ayında Genel Sekreter Hu Jintao ve Başbakan Wen Jiabao tarafından da atıfta bulunulan teori böylece Çin Halk Cumhuriyeti’nin resmi dış politikası olarak kabul gördü. 2004 yılı ile beraber, yükseliş kelimesinin fazla ofansif olduğu kaygılarının yüksek sesle dile getirilmeye başlaması sebebiyle ‘Barışçıl Gelişim’ konseptini kullanmaya başladı Çin Halk Cumhuriyeti.
Çin derin devletinin ‘Barışçıl Yükseliş’ adli teoriyi oluşturma ihtiyacını hissetmesindeki en büyük sebep, ‘Çin Tehdidi’ algısının önüne geçmekti, zira hiç şüphesiz Çin bir tehditti. Bazıları için bu tehdit sadece Amerika´nın başını çektiği neo-liberal uluslararası sistemeydi. Fakat aslında Çin bundan bile daha büyüğünü yapabilirdi, paralize edilmiş bir Dünya gibi. Coronavirüs ilk olarak 2019 Aralık´ta girdi bir insanın bedenine, bunu birincil tespit eden doktor önce hapse, sonra ölüme gönderildi. Halkı düzgün bilgilendirip, sınırları kapatarak virüsü içeride tutmak mümkündü, fakat beklediler. Taa ki Çin yeni yılı Ocak 2020´de kutlanıp, dünyanın farklı yerlerine Corona´yı itinayla takdim edene kadar.
Çünkü dünyanın ekonomik motorları dönerken, bir köşede durdurulmuş Çin Halk Cumhuriyeti, Komünist Parti için ciddi pr kaybı demekti. Üstelik Deng Xiaoping´den beri ilk defa, ´ben ölene kadar gitmeyeceğim´ diyen lider, Xi Jinping baştayken. Xi´nin babası Mao´nun en yakınındaki yoldaşlarındadı, beraber yendiler milliyetçileri. Sonra devrim her zamanki gibi kendi çocuklarını yedi. Rüşvetten hapse atıldı babası, 15 yasındayken Jınping annesi ile beraber ağır işçi olarak köylere gönderildi, 7 senelik cezayla, tabii ki orada suç kişisel değildi. Engelleri teker teker aşıp Komünist Parti´ye döndüğünden beri, önünü açtığı akrabalarının kişisel serveti ise 400 milyon doları geçti, kabul hala bir Ortadoğu ülkesi kadar dramatik değil, ama komünizm de kesinlikle bu değil.
Amerikalı profesör Howard Zinn´in kaleme aldığı, ülkemizde Genco Erkal tarafından sahnelenen Marx´ın Dönüşü adlı oyunda, komünizme en çok zararı, komünizmi yanlış anlamış kişilerin verdiğini söyler hayali Karl Marx. Stalin´den bahseder mesela, devlet kapitalizmi ile yargılar, bürokratik oligarşiye kızgınlığı ile devam eder. Kişisel ihtirasların, ideolojiyi böylesine manipüle edebilmesinden dolayı hiddetlenir. 20. yüzyılde Stalinist doğma üzerinden ilerleyen süreç, 21. yüzyılda ise Jinpingist bir dogma ilke tekrar sahnede, bireyin özgürleşmesi yine devre dışı. Maalesef bu sefer toplumların özgürleşmesi de imkan dahilinde gözükmüyor.
Önce SSCB ile soğutuldu sosyalizmden halklar, şimdi de ÇHÇ ile tekerrür halinde tarih. Teorinin pratiğe bu kadar hatalı dökülmesini sadece aktörler ile açıklamak da mümkün değil aslında. Zamanında 17. yüzyıl İngiliz filozofu Thomas Hobbes´un kararlaştırdığı üzere, güçlü insanlar sadece rekabet halinde, ideolojileri ellerine oyuncak etmiş vaziyette. Fakat bir de ölenler bu yeni tip virüsle, nefes almakta zorlanarak, halbuki kapitalizmin bize bedava sunduğu bir tek o kalmışken. Ne kadar ironik değil mi, komünizmden ithal kapitalizmden hediye bir virüs bizlere..