Bugun...


Mehmet Özkan

facebook-paylas
Müslüme
Tarih: 11-07-2024 13:19:00 Güncelleme: 11-07-2024 13:19:00


 

Hasan Ali, tarlasında çift sürerken kara sabandaki öküzleri durdurdu. Öküzleri çözdü. Akşam suları, eve gitme zamanı. Boş su testisini, azık torbasını aldı yola düştü. Öküzler yolu biliyordu. Hepsi yorgun, yavaş tempoda gidiyordu.

 

Her zaman kullandığı kağnı yolunda meşe çalılarının dibinde bir karaltı fark etti. Merak etti, yakından bakmak için yaklaştı.

 

Gördüğü bir kız çocuğu. En fazla altı yaşında, çalının dibinde büzülmüş yarı baygın solgun bir halde. Korktuğu gibi değil kız yaşıyordu.

 

Çocuğu kaldırdı, kimsin, ne geziyorsun dedi. Kızdan ses gelmiyordu. Kız, Hasan Ali'nin yüzüne fersiz gözleriyle bakıyor ama konuşmuyordu. Hasan Ali’nin aklına geldi : kaç gündür bu yoldan Ermeni kafilelerin göçünü görmüştü. Bir yerlere gidiyorlardı. Bu çocuk onlardan kalmış olmalı. Zaten duymuştum, küçük çocuklar yolculuğa dayanamıyor muş. Terk ediyor veya yolda rast geldikleri köylülere bitkin, açlıktan ve yorgunluktan ölmek üzere olan çocukları veriyorlarmış.

 

Kızı kucağına aldı, heyecanlı ve düşünceli bir halde yoluna devam etti. Eve kucağında kız ile girince karısı Emine şok oldu. .

“Hasan Ali bu kim? “

 

“ Bilmiyorum, yolda çalının dibinde gördüm. Bırakmışlar, belki hastadır. Yazık kıyamadım. Orada bırakamazdım, kalsaydı kesin ölürdü. Ben de sana getirdim. “

 

“iyi etmişsin. Göz göre göre ölüme terk edecek değilsin. Kim çocuğunu bırakır ki! Hasan Ali, aklıma gelen seninde aklına geldi mi? “

 

“Evet, bende öyle düşündüm. Gündüz ki sefil Ermeniler çocuğu atmıştır. Demek ki kimsesi yok. Bırakmışlar işte. Duyduğuma  göre tehcir grupları yollarda çok perişanmış. Çok ölüm olayı oluyormuş “

 

Beş yıllık evliliklerinde çocukları olmamıştı. Emineyi bir heyecan sardı. Eve bir can gelmişti. Hem de bir kız çocuğu.

 

Emine, hemen kızı yıkayıp paklamak için ocağa su koydu. Evdeki tavuk çorbasını ısıttı. Kızı soydu, büyük bir leğen'in içinde severek, okşayarak, türkü söyleyerek, bazen ağlayarak, kızı öperek güzelce bir yıkadı. Kuruladı, sardı, sarmaladı. Önüne çorba koydu. Kendi elleriyle içirdi. Yorgun ve bitkin olan küçük kız biraz canlandı, fazla sürmedi uykuya daldı.

 

Emine'nin heyecanı sevinci devam ediyordu. Kocası Emine'nin neşesini görünce

“Bu kızı çok sevdin galiba. “

 

Emine “Hemde nasıl. O benim kızım. Onu bana Allah gönderdi. Yıllardır ne gözyaşları döktüm, sen bilmezsin. Ama Allah çektiklerimi gördü. Bana bir çocuk gönderdi. “

 

Hasan Ali “Hemen havaya girip çocuğu sahiplenme? Sen çocuğumuz yok diye çok mu ağladın.

 

Eltiler, senin annen, teyzen, halan sürekli sana kız arıyorlar, üstüme kuma getirmek için uğraşıyorlar. Bu çabaları, laf dokundurmaları beni çok üzüyor.

Ben kısırmışım, benden çocuk olmazmış. Bak yukarıda Allah var. Benim feryadım cevap buldu.“

 

Hasan Ali, “yeni duydum. Ben sana kıyamam. Kuma işini kabul etmezdim. İnandın mı yoksa? “

 

O gece Emine, küçük kızı yatağına aldı, koynunda ısıttı. Kulağı kızın nefensindeydi. Gece geç saatlerde o da uykuya daldı.

 

Emine, sabah uyandığında küçük kızın baş ucunda oturmuş kendisini seyrettiğini gördü. Kız gülümseyerek “Emine”dedi. Eridi Eminenin iç yağları, bir ılıklık yayıldı bütün bedenine. Kızı kucakladı, öptü. 

 

Emine “Hasan Ali, kızımıza bir isim buldum. “Yeni Dünya” diyeceğiz ona. Yeni bir aile, yeni bir yaşam, yeni bir dünya. Nasıl olur mu? “

 

Hasan Ali, “ olmaz. Senin bilmediğin şeyler var. Çok eskiden kasabada yaşayan varlıklı Ermeniler, canlarını ve mallarını kurtarmak için müslüman olmuşlar. Erkekler kendilerine Atilla, Oğuz, Oğuzhan, Kaan, Alparslan, AsilTürk, Türkeş gibi isimler almışlar. Kadınlar da Türkkan, Asena, Ümmühan, ve başka Türk Müslüman isimlerinden almışlar. Bizim kızımızın rahat, korkusuz yaşaması için “Müslüme” ismi çok iyi olur. Şimdi aklıma geldi.”

 

Emine, “Doğru şeyler söylüyorsun. Haklısın. Müslüme olsun. O da güzel isim. “

 

Hasan Ali, “güzel anlaştık o zaman. Hadi şimdi analık zamanı. “

 

“ben ona her şeyi öğreteceğim. Namaz kılmayı, dua okumayı her şeyi. “

 

Emine kızın yanına gitti. Beraber kahvaltı yaptılar. Kızın beti benzi yerine gelmişti canlanmış tatlı tatlı bakıyordu Emine’ye.

 

Emine, kıza “Ben Emine, sen Müslüme. “dedi. Kıza bu iki isim ile Hasan Ali'nin ismini defalarca tekrarlattı. Kız, en çok kullanacağı üç kelimeyi ilk gün öğrendi. Gerisi çorap söküğü gibi geldi. Zamanın çözeneyeceği sorun yoktur.

 

Zaman su gibi geçiyordu. Müslüme on yaşına gelmişti. Bir gün, Emine, “Hasan Ali, sana bir şey diyeceğim. Kızma ama! “

 

“Neymiş benim kızacağım şey? “

 

“ben kafamda plan yaptım. Seni müslüme ile evlendireceğim. Senin çocukların olsun, benim çocuklarım sayılır. Evin içi çocuk sesleri ile dolsun. Madem benim ve bizim çocuklarımız olmuyor. Şimdiden kendi aramızda söz keselim. O işlerin vakti gelince nikah kıyarız. “

 

Hasan Ali, “nasıl olur. Evlatlığımız ile evlenmem doğru olur mu? “

 

“Ben iki din hocasına sordum. Nikah düşer dediler. Senin kanından değil ki. Peygamberimizde bu şekilde Hz Ayşe ile evlenmiş. Hiçbir sakıncası yok. Kafana takma, yeter ki. “

 

Ben, tanığımda Müslüme yetmiş yaşındaydı. On üç çocuğu on beş torunu vardı. Yani bir müslüme olmuş yirmi sekiz çalı dibi müslümesi. Köyün en varlıklı ailesi onunkiydi.

 

Çocukları, özellikle torunları bu kadar seven bir insan görmedim. Hasan Ali ve Emine çoktan terk etmişler bu dünyayı. Aileyi, mal ve mülkleri çekip çeviren Müslüme bire on üç, on beş katarak Hasan Ali ile Eminenin ocağını şenlendirmiş ve büyütmüştü.

 

Müslüme'nin çocuklarının hepsi dindar, Nur cemaati, Menzil tarikatının bölgedeki temsilcisi ve en sadık üyeleriymiş. Müslüman olmak bu topraklarda can simidi. Evet, halen o simitten yiyorlardı. Müslüme, sağlamcıydı. Ne olur ne olmaz.

 

Ömrünün son yıllarında yarım yamalak hatırladığı babası, göç yolunda kendisini sırtında taşıyan annesinin ağıtları çok sık aklını ziyaret ediyor, zihnini meşgul ediyordu. Rüyaları o yaşamadığı çocukluğunu çok süsler olmuştu.

 

Eski kağnı yolunda, meşe çalılarının gölgesinde oturan, bilmediğim dilde ağıtlar yakan yaşlı kadını gördüğümde merak edip hayat hikayesine ulaştım.

 

Anadoluda hangi taşı kaldırsan altından bir insan hikayesi, bir çığlık, bir ağıt ortaya çıkar. Daha başka hazineler de çıkıyor. Onlar ile ilgilenenler çok, yakından tanıyorsunuz.



Bu yazı 4875 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

AKP Nasıl Kazanıyor?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI