Bugun...


Mehmet Akkaya

facebook-paylas
DÖNDÜM, DALDAN KOPAN KURU YAPRAĞA
Tarih: 22-09-2017 17:19:00 Güncelleme: 22-09-2017 17:19:00



 

Kapitalizmin kırsala yönelik tavrını iki boyutuyla ele almak mümkündür. Zaten buna uygun olarak Marksist teoride iki farklı ekol birbiriyle çatışıyor veya yarışıyor diyebiliriz. Kırsal nüfusun köyde kalması tercih edilir; küçük üretimin, sanayiye hammadde üretiminin devam etmesi beklenir. Aynı zamanda proleterleşme sürecinin durdurulması ya da sınırlandırılması istenmektedir. Çünkü köylü nüfusun proleterleşmesi, sınıf mücadelesinin daha yüksek bir nitelik kazanması anlamına gelir. Yani proleterleşen kırsal nüfus, kapitalizmin mezar kazıcısı haline gelir.

Öte yandan iş gücü (emek) sömürüsüne ihtiyaç duyarak köyü boşaltmaya çalışan burjuvazi, feodal karakterli ne varsa buharlaştırma ve tavsiye etme politikası gütmektedir. Kanaatimce burjuvazinin kırsala bakışını bu iki eğilimin sentezinde bulmak olanaklıdır. İki özelliği bir çizgide buluşturmaya özen gösteren burjuvazi, bir yandan köylüyü kentleştiriyor (proleterleştirme) bir yandan da onu kır koşullarında kentlileştirme niteyi güdüyor.

Kırsalın Kendine Özgü Etik ve Estetik Değerleri

En bariz açıklamasını Amerikalı düşünür/antropolog Henry Morgan’ın dile getirdiği komünal uygulamaların izlerini, kırsal yaşam alanlarında bulmak olasıdır. Kentlerde olduğu gibi kapılar kilitli, kameralı, sitelerde olduğu kadar da bekçili, korumalı betonlarla korunaklı değil. Komünal uygulamalar kendisini, kimi zaman misafir şeklinde bazen de “toplayıcı” biçiminde gösterebiliyor. Bağ ve bahçelerde de sıkı bir koruma olmadığı gibi “olanın olmayana verdiği” bir alışkanlıktan az da olsa bir mirastan söz edilebilir. Kilitsiz ev ve bahçelere, yabancı birisinin girmesi asla kentteki kadar sorun olmuyor, hırsızlığın da sınırlı olduğu ileri sürülebilir. Paris Komünü de dahil olmak üzere çağdaş komünlerin kırsaldaki “eşitlikçi” uygulamaları belli bir ölçüde kendisine rol model olarak aldığını söylemek yanlış değildir.

Üretim alanında eşit ve özgür bir temel oluşmadıkça eşitlikçi ahlaki değerleri yaratmak veya olanı korumak da mümkün değildir. Mülkiyetin kişisel ve insani olmayan karakteri insanlığın önündeki en büyük beladır. Daha fazlasını kazanma ve sermayeye olanak verme hırsı, kültürel değerlerden evvel maddi değerleri etkisi altına alıyor, yaşamın can damarlarını kurutuyor. Sütün, ayranın, balın, bağın ve bostanın yerini paketlenmiş ürünler, Coca-Cola türünden içecekler alıyor.

Tüfek İcat Oldu Mertlik Bozuldu

Eşitlikçi ilişkiler doğaldır ki, kendisine uygun etik uygulamalara tekabül eder. Bu açıdan da kentsel ve kırsalın kendine özgü etiklerinden söz etmek zorlama sayılmamalıdır. Yine de unutmamak gerekir ki mülkiyetçi bir çağda yaşıyoruz. Halk ozanı ve bilgesi Köroğlu “Tüfek icat oldu mertlik bozuldu” derken yeni bir çağa işaret ediyor ve modern etiği eleştiriyordu. Şimdi de çok sayıda köylünün ağzından “süt, bal, sebze ve meyve eski tadı, doğal lezzeti vermiyor” sözünü duyabilirsiniz. Böyle düşünenler için ilaç gelince, yapay yemler icat olunca bütün çiçekler ilaçlanınca arılar ne yaşayabiliyor ne de “doğal bal” yapabiliyor. Bundan ayran ve süt gibi ürünler de nasibini ziyadesiyle alıyor.

Tüfek metaforunun anlamını geniş düşünmek gerekir. Kapitalizmin saçtığı zehirler yanında, avcılar ve bilhassa da bilinçsiz avcıların otomatik silahlarla yabanıl hayvanlara adeta savaş açtığı görülüyor. Kapitalizmin bencil, menfaatçi psikolojisiyle doğaya açılan bu savaşta kelebek, kertenkele ve serçeden bıldırcına, karga ve sığırcıktan tavşan, ördek ve sudaki balığa dek doğanın pek çok denge unsurları olan canlılar zarar görüyor.

Mani ve Deyişlerden Dizilere

Kentleştirme, kendisini üretim ilişkilerinde göstermekle birlikte daha çok üst yapısal alanlarda gerçekleşiyor. Mesela eski kuşaklarda, yaşlı kadın ve erkeklerde kendini gösteren estetik özellikler ve uygulamalar giderek sınırlanıyor. Masal anlatan, şiir ve mani söyleyen kadınların yerini, dizi izleyen, televizyon ve telefon başında vakit harcayan kadın tipi alıyor. Şarkı söyleyen, dans eden, yaratıcı özellikler gösteren, tartışan, iyi kötü düşünen, halk türkülerini ezbere bilen kadını da köylerde bulmak giderek zorlaşmaktadır. Devrimci, demokratik özellikler gösterdiği birçok uygulamadan anlaşılan dedelerin etkisinin de ya azaldığı ya da tümden tasfiye olduğu görülüyor. Dedelik, ozanlıkla birleştiğinde halk türkülerini anımsatır. Halk türküleri ki, halkın ne denli yaratıcı olduğunu gözler önüne sermektedir. Kırın estetiği de bu çerçevede oluşuyor. Söylenen maniler yanında bilmece ve bulmacaların, şarkıların, masal ve destanların, dansların, halayların, semah ve deyişlerin, destanların tümünü anmak gerekir. Bu kaynakların kurutulmasına karşı gerekli önlemlerin alındığı ne yazık ki söylenemez.

Sesine, Sazına ve Sözüne Yabancılaşmak

Kırsalın etik ve estetik değerlerini anlamak için Sabahattin Ali’nin eserleri de öğretici kaynaklar arasında sayılabilir. Kapitalizmle birlikte kırsalın etik ve estetik değerlerinin nasıl yabancılaştığını pek çok eseri yanında “ses” adlı öyküsünden de anlayabiliriz. Öykü, bir köy çobanının; etkileyici sesini, sazının tınısını, müziğinin ritmik ve ezgili melodisini, Ankara’da konservatuar sınavında nasıl kaybettiğini ve sesine yabancılaştığını anlatmaktadır. Popüler adıyla “Leylim ley” olarak bilinen halk türküsü de bu eserde çobanın/ozanın ağzından söylenir ve daha ilk dizesinde tezimizde öne sürdüklerimiz dile getirilir: “Döndüm, daldan kopan kuru yaprağa”.

Yani kır koşullarında kendi yurdunda hayat dolu bir ruh haline sahip olan çoban kent koşullarında, sınav tezgahlarında, mekanik ilişkilerin, katı kuralların cenderesinde kendisine, o güzelim sazına ve sesine yabancılaşmıştır. Kent yaşamında, kendisini bu psikoloji içinde hisseden sayısız örnek bulunabilir. Böyle bir psikolojiyi sanata ilk olarak taşıyanın Sabahattin Ali olduğu düşünülebilir. Sabahattin Ali, toplumsala önem vererek sanat yapan birisi olmakla ilgimizi çeker. Onun için, kırsalın devrimci ve demokratik değerlerini evrensel planda liberalizme karşı, yerelde de resmi ideolojiye karşı savunan ilk sanatçıdır denilebilir.



Bu yazı 6423 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

AKP Nasıl Kazanıyor?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI