Bugun...


İ. Uğur TOPRAK

facebook-paylas
Yerel Yönetimler ve Gıda Politikaları
Tarih: 01-04-2024 20:42:00 Güncelleme: 01-04-2024 20:42:00


Evet değerli dostlar;

Bugün 1 Nisan. Dün yerel yönetim seçimlerini geride bıraktık. Söz bitti, söylemler bitti. Onlarca vaat son buldu. Vakit, artık söylemleri eyleme dökme vakti. Bugünkü yazımızda gıda politikaları üzerinde yerel yönetimlerin rolünü, görevlerini konuşalım istedim. Bu başlık da bu sebeple. Konu ile ilgili gerek TMMOB’nin ve gerekse Gıda Mühendisleri Odası’nın görüşlerine yer vereceğim.

Hepimizin bildiği üzere gıdalar, insanların yaşamlarını sürdürmeleri için gereken vazgeçilemez ve ertelenemez ihtiyaçlardır. Bu nedenledir ki insanların dini, dili, rengi, cinsiyeti ve milliyeti ne olursa olsun aktif ve sağlıklı bir yaşam için gereksinim duyduğu yeterli, sağlıklı, güvenilir ve besleyici gıdaya fiziksel ve ekonomik bakımdan sürekli erişebilmesi, yani “gıda güvencesi”nin sağlanması bir insan hakkı olarak kabul edilmiştir. “Gıda güvencesi” kavramı insanların tükettikleri suyu da “gıda” tanımı içine almaktadır. Kaldı ki yalnızca tüketim amaçlı suya değil, kullanma suyuna erişimin de temel bir hak olduğunu bir önceki yazımızda vurgulamıştık.

Ancak küreselleşen dünya düzeninde tarım ve gıda ürünleri ile su ticari birer meta olarak görülüp serbest piyasa koşullarına terk edildiklerinden insanların gıda ve suya yeterince ulaştıklarını iddia etmek mümkün olmadığından, gıdaya erişimin sağlanamamasında temel sorunun, adil olmayan gelir ve ürün dağılımından, dolayısıyla da açlığın nedeninin temelde yoksulluk olduğundan bahsetmiştik.

Son yıllarda dünyada gıda fiyatları düşerken ülkemizdeki gıda fiyatlarındaki artış önlenememektedir. Toplumun büyük bir kesimi her geçen gün nitelikli gıdalara ulaşmakta zorlanmakta, yurttaşlarımızın bir bölümü sürekli yardımlarla karnını doyurabilmektedir. Bu durum ise yerel yönetimler, valilikler veya gıda bankaları aracılığıyla yoksul ailelere yapılan gıda yardımlarının, insan onuruyla bağdaşmayan ve yüzeysel siyasi araçlara dönüştürülmesine neden olmuştur. "Gıda güvencesi sağlanamayan kişilerin gıda yardımının nesnesi değil, gıda hakkının öznesi olduğu” unutulmamalıdır. Bu yardımlar “gıda hakkı” çerçevesinde devletin bir sorumluluğu olarak görülmelidir.

Günümüzde bütünleşik üretim ve tüketim ilişkilerini çevreleyen gıda sistemi, farklı dinamikleri kapsayan farklı sistemlerin bir çatışma alanı olarak karşımızda çıkmaktadır. Kapitalist/endüstriyel gıda sistemi, üretimden tüketime gıda sistemini bir rant, sömürü ve tüketim ilişkisi olarak örgütlemekte, gıda egemenliğini şirket egemenliği olarak uygulamakta, sağlıklı gıda üretiminin adil koşullarını ortadan kaldırmakta, gıdayı bir meta olarak görmektedir.

Yanlış tarım politikaları sonucu, ülkemiz temel tarım ve gıda ürünlerinde ithalatçı konumuna gelmiştir. Türkiye’nin dışa bağımlılığı artarken bakliyat ve tahıl gibitemel ürünlerde tamamen ithalatçı durumuna gelinmiştir. Tarım ve gıda ürünlerinde ihracat-ithalat dengesinin ithalat lehine hızla bozulduğu gözlemlenmektedir. Bundan da önemlisi, tarım ve gıdada yaşanan dışa bağımlılık bir varoluş/egemenlik sorunu haline gelmiştir.

Üretim ve tüketimdeki kent-kır ilişkisi de değişim göstermektedir.

6 Aralık 2012’de Resmi Gazete’de yayımlanan ve Mart 2014 Yerel Seçiminden sonra yürürlüğe giren Büyükşehir Yasasıyla birlikte büyükşehir belediyesi statüsündeki 30 ilde il özel idaresi, il genel meclisi ve köy tüzelkişiliği kaldırıldı ve kırsal yerleşimlerde nüfus yapısı büyük oranda değişti.

Bu yasa, belediyelere önemli görev ve işlevler yüklemektedir. Ancak bazı belediyeler ve ilgili bakanlıklar arasında çalışma alanları nasıl belirlenecek, sınırlar nasıl çizilecek konusunda yetki kargaşası yaşanmaktadır. Yasanın 7. maddesinde “Büyükşehir ve ilçe belediyeleri tarım ve hayvancılığı desteklemek amacıyla her türlü faaliyet ve hizmette bulunabilirler” denmektedir.

Bu yasa çıkıncaya kadar bilinen tanımıyla kentte hizmet üretimi, kırda ise tarımsal üretim esas iken Büyükşehir Yasası ile bu tanım büyük ölçüde değişmiştir. Büyükşehir statüsündeki 30 büyük ilde 16 bin 545 köy tüzelkişiliğini yitirmiş ve kentin mahallesi olmuştur. Böylelikle, tarım ve kırsalın gelişmesinde belediyelerin rolü artmıştır.

Sağlıklı ve güvenilir gıda temini için iyi bir planlamayla kent-kır bütünleşmesi sağlanarak oluşturulacak politikalar ve yerellerdeki tarımsal üretim potansiyelinin değerlendirilmesi çok önemlidir.

Gıdaya erişim ve gıda hakkı konusunda yaşanan sorunlar, afetlerdeki kırılganlıklar gibi konularda sorunun çözümüne yönelik olarak kuşkusuz bilimin çok önemli bir rolü vardır; ancak atılması gereken en önemli adımlar politik olacaktır.

Kamu sağlığının korunabilmesi için gıda güvenliğinin ve gıda güvencesinin sağlanması zorunluluktur.

İşte bu nedenlerledir ki tarım ve gıda siteminin, tüm paydaşlarıyla etkin iletişim içinde gözden geçirilmesi ve yeniden kurgulanması kaçınılmazdır.

• Açlık ve yoksullukla mücadelede gıda güvencesinin ve yeterli beslenmenin sağlanabilmesi için refah seviyesi yükseltilerek geçimin kolaylaştırılması, doğal kaynakların yönetimi, çevrenin korunması, kırsal alanda sürdürülebilir kalkınmayla kırsal refahın artırılması ve sürdürülebilir gıda ve tarım politikalarının hayata geçirilmesi gerekmektedir.

• Adil bir gıda dağılımı ve gıdaya erişim hakkı için üreticiler doğru yöntemlerle desteklenerek üretim süreçlerinde tutulmaya çalışılmalı, tarımsal AR-GE'ye daha fazla yatırım yapılmalı, tarımsal ürün planlaması yapılarak israf önlenmeli, toprağı işlemede aile işletmelerine öncelik verilmelidir.

• Sürdürülebilir aile çiftçiliği özendirilmeli ve bu yönde teşvikler sağlanmalıdır.

• Köylü ve çiftçi düzeyinde sendikalaşmanın önü açılmalıdır.

• Afetlere dirençli bir gıda ve tarım sistemi kurgulanmalıdır.

• Halkçı tarım reformları yapılmalı, tohumlara bedelsiz erişim garantisi sağlanmalı, yerel üretim ve temel gıdalara öncelik verilmeli, ulusal üretim korunmalı ve tarım politikaları halkın etkin katılımıyla belirlenmelidir.

• Gereksinimlerimize uygun ulusal tarım politikaları, kısa, orta ve uzun erimlerle tasarlanmalıdır.

• Gıda politikalarının oluşturulmasında ve sonuçlarının değerlendirilmesinde saydamlık, katılımcılık ve hesap verebilirliğe dayanan bir yönetişim yaklaşımı benimsenmelidir.

• Gıda egemenliği konusunda yürütülecek politik mücadelede, üreticiden tüketiciye aracısız mal sağlayan ekolojik üretim-tüketim kooperatifleri teşvik edilmeli, yerel yönetimler bu hususta inisiyatif almalıdır.

• Yerel yönetimler, bitkisel ve hayvansal kökenli gıda maddelerinin sağlıklı ve ekonomik biçimde tüketicilerin sofralarına ulaşabilmesi için geçmiş yıllarda başarılı örneklerini gördüğümüz tanzim satış kooperatiflerini yeniden hayata geçirmelidir.

• Tarım arazileri, zeytinlik alanlar, meralar, ormanlar, su havzaları ve sulak alanlar mutlak suretle korunmalıdır.

• Belediyeler, sorumluluğunda bulunan arazilerin ıslahı, imarı ve tarıma uygun hale getirilmesinin yanı sıra ağaçlandırma, erozyonun önlenmesi çalışmalarını da planlamalı; bu konularda ilgili tüm paydaşlarla eşgüdüm içinde projeler yapmalıdır.

• Gıda denetimlerinin kamu eliyle etkin, yansız ve bilim temelli gerçekleştirilmesi sağlanmalıdır.

• Yerel yönetimler, yetki kargaşası yaratılmadan tarım ve gıda sisteminin sorunlarının çözümüne katkıda bulunabilecek biçimde yetki ve sorumluluklarla donatılmalıdır.

• 5393 sayılı Belediye Kanunu ile belediyenin görev alanındaki; tarımsal sulama, hayvan içme suyu, taşkın koruma ve toprak muhafazası için gerekli tesislerin (gölet, yeraltı ve yerüstü bendi, sulama havuzu, pompaj vb.) kurulması, ıslahı ve tevsii ile ilgili çalışmaları doğru bir gıda- tarım planlaması içerisinde yapmalıdır.

Sözlerimizi taleplerimizle bitirelim. Sağlıklı, erişilebilir ve güvenli gıda hakkımızı istiyoruz…

Dostlukla & Dayanışmayla

 

Kaynak: Gazete Yenigün



Bu yazı 331 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

AKP Nasıl Kazanıyor?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI