Çevirenin Notu: Nicolas Krassó’nun “Troçki’nin Marksizmi” adlı makalesi New Left Review’in Temmuz-Ağustos 1967 tarihli 44. sayısında yayımlanmıştı. Makalenin çevirisini uzunluğundan dolayı üç bölüm halinde paylaşıyorum.
1930-1986 yılları arasında yaşamış olan Macar Marksist Nicolas Krassó, 15 yaşında bir komünist gençlik yapılanmasına girerek devrimci mücadelesine başlamıştır. István Meszáros’un da arkadaşı olan Krassó, 18 yaşından itibaren Lukács ile birlikte çalışmaya başlamıştır. 1956 Macar ayaklanmasına katılan Krassó, ayaklanmanın bastırılmasının ardından İngiltere’ye geçmiş ve ölene kadar da orada kalmıştır.
Uzun yıllar boyunca Troçki, Marksistler için ele alınması imkansız bir konuydu. 1920'lerde Bolşevik Parti içinde yaşanan mücadele, uluslararası işçi hareketi içinde imajı üzerinden o kadar şiddetli bir kutuplaşmaya yol açtı ki, kişiliği ve eserleri hakkındaki bütün rasyonel tartışmalar sona erdi. Stalin'in ilan ettiği aforoz, adını dünyanın dört bir yanındaki milyonlarca militan için ihanetle eşanlamlı hale getirdi. Kutbun diğer tarafında ise, adanmış ve ayrılmış bir azınlık onun anısını kutsallaştırdı ve onun düşüncesinin "zamanımızın Leninizmi" olduğuna inandı. Bugün bile, ölümünden 30 yıl ve Stalin'in ölümünden on yıl sonra, komünist hareket içinde Troçki hakkında normal bir tartışma yapmak hâlâ tabu. Onun figürüne yönelik büyülü tavırlar devam ediyor - günümüz dünyasında çarpıcı bir anakronizm. Bu kuralın tek istisnası, elbette, Isaac Deutscher'in üç ciltlik biyografisidir — ki bu da daha büyük bir külliyatın sadece bir parçasıdır. Ancak burada, paradoksal olarak, Deutscher'in başarısının büyüklüğü, Marksizm içinde Troçki'nin gerçek tarihsel rolüne ilişkin tartışmaya katkıda bulunabilecek diğer tüm potansiyel isimleri gölgede bırakmış görünüyor. Deutscher'in eserinin, onun önemine yakışır nitelikte bir Marksist değerlendirmesinin hiç yapılmamış olması kesinlikle önemlidir. Eser, çağdaş tutumların çok ötesinde olduğu için henüz tam olarak özümsenmemiştir ve bu nedenle hiç tartışılmamıştır. Ancak, eserinin ima ettikleri, Sovyet tarihi içindeki farklı alanların sürekli tartışılmasıyla özümsenebilir — farklı görüşlerin ortaya çıktığı alanlarda bile. Devrimci destanın tamamını veya tarihçisini kavrayamama korkusuyla belirli sorunları ele almamak bir hata olur. Bu makalenin amacı, Troçki'yi bir Marksist olarak nasıl değerlendirmemiz gerektiği gibi bir soruna yaklaşmaktır. Bu, onu Lenin'le (Stalin'le değil) karşılaştırmak ve teorik yazıları ile politikacı olarak pratiğinin özgül birliğini görmeye çalışmak anlamına gelir. Bu bağlamda, Troçki'nin hayatı dört ayrı evreye ayrılır: 1879-1917, 1917-21, 1921-29 ve 1929-40. Bu makalenin tezi, dört dönemin de tek bir sorun çerçevesinde en iyi şekilde anlaşılabileceği yönündedir: Troçki'nin proletaryanın devrimci örgütü olarak Parti ile ilişkisi ve bunun gizli teorik temelleri. Bu odak noktasının, Troçki'nin bir Marksist olarak düşüncesinin tüm temel özelliklerini (kusurlarını ve erdemlerini) aydınlattığı ve siyasi kariyerindeki iniş çıkışları açıkladığı ileri sürülecektir.
1879–1917 "Lenin'in sopası"nda Menşeviklerin kurucu üyeliğine
Ekim Devrimi'nden önce Troçki, Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi'nin Bolşevik veya Menşevik fraksiyonlarından hiçbirinin disiplinli bir üyesi olmamıştı. Bu durum, kısmen Bolşevikler ve Menşeviklerle farklı dönemlerde yaşadığı siyasi anlaşmazlıklarla açıklanabilir. Ancak bu durum, şüphesiz bu dönemde eylemlerini yönlendiren daha derin bir teorik tercihi de yansıtıyordu. Deutscher'in aktardığına göre, kayda geçirilmiş ilk yazılarından biri, Sibirya'da parti örgütlenmesi üzerine yazılmış bir denemeydi. Bu yazıda Troçki, güçlü bir Merkez Komitesi tarafından devrimci hareket üzerinde acımasız bir disiplin denetiminin gerekliliğini savunuyordu. "Merkez Komitesi (disiplinsiz örgütlerle) ilişkilerini kesecek ve böylece o örgütü tüm dünya devriminden koparacaktır" diye yazmıştı.[1] Bu görüşle tutarlı olarak, Troçki 1902'de Rusya'yı terk ettiğinde, Temmuz 1903'te Brüksel'de düzenlenen RSDİP'nin Üçüncü Kongresi'nde Iskra ile Ekonomistler arasındaki anlaşmazlıkta başlangıçta katı bir disiplin sistemini savunmuştu. Partinin tüzüğü, partinin üyelere karşı "önderliğin örgütlü güvensizliğini" ifade etmeliydi, bu güvensizlik parti üzerindeki dikkatli ve dikey bir denetim ile uygulanmalıydı.
Bu formülasyon, Ne Yapmalı? kitabında bulunan her şeyden ruhen açıkça farklıdır. Bu evrede, sürgünden yeni çıkmış ve ulusal devrimci harekete yeni katılmış olan Troçki, "Lenin'in sopası" olarak biliniyordu ancak bu dönemde ikisinin yazdıklarını karşılaştırırsak, göreceğimiz gibi, Troçki'nin "proto-Bolşevik" evresinin, Lenin'in parti örgütlenmesi teorisinin sosyolojik içeriğini göz ardı ederek, yalnızca dışsal ve biçimsel yönlerini yeniden ürettiği ve dolayısıyla onu Lenin'e tamamen yabancı bir kavram olan militarize edilmiş bir komuta hiyerarşisi olarak karikatürize ettiği açıktır. Devrimci partiye dair herhangi bir organik teoriye dayanmadığı için, Troçki'nin aynı kongrede aniden tam tersi bir tutuma geçmesi ve sonunda Lenin'i "partiyi tasfiye eden" ve RSDİP'yi Rus işçi sınıfının değil, bir komplo grubuna dönüştürme planının mimarı olarak suçlaması şaşırtıcı değildir. Böylece "Lenin'in sopası" 1903 sonlarında Menşeviklerin kurucu üyesi oldu. Nisan 1904'te Troçki, Cenevre'de Menşevik Axelrod'a ithaf ettiği bir makale olan Siyasi Görevlerimiz'i yayımladı. Bu makalede, Lenin'in devrimci parti teorisinin tamamını açıkça reddetti ve sosyalizmin bir teori olarak devrimci entelijansiyayı da içeren bir parti aracılığıyla işçi sınıfına dışarıdan getirilmesi gerektiği şeklindeki Lenin'in temel tezini açıkça inkâr etti. Troçki bu teoriyi "ikamecilik" olarak eleştirdi ve onu şu çarpıcı sözlerle kınadı: "Lenin'in yöntemleri şuna yol açıyor: parti örgütü önce kendini bir bütün olarak partinin yerine koyuyor; sonra Merkez Komitesi kendini örgütün yerine koyuyor; ve sonunda tek bir 'diktatör' kendini Merkez Komitesinin yerine koyuyor." Troçki, Lenin'i "kötü niyetli ve ahlaki açıdan itici bir şüphecilik"le suçladı.[2]
Parti ve Sınıf
Troçki kendi Sosyal Demokrat Parti modelini Alman Partisi’nden ödünç almıştı ve işçi sınıfıyla aynı kapsamda bir partiyi ima ediyordu. Marksist bir bakış açısıyla böyle bir formülasyona yönelik bariz eleştiri, devrimci teorinin gerçek sorunlarının ve parti ile sınıf arasındaki ilişkilerin "ikame" kavramı ve onun ima ettiği zıt kavram olan "özdeşlik" ile bilimsel olarak ele alınamayacağıdır. Parti ve sınıf, toplumsal yapının farklı düzeylerine aittir ve aralarındaki ilişki her zaman bir eklemlenme ilişkisidir. Aralarında hiçbir değişim ("ikame") mümkün değildir, tıpkı aralarında hiçbir özdeşliğin mümkün olmadığı gibi — çünkü bunlar, tabakalı bir toplumsal bütünün zorunlu olarak farklı örnekleridir, belirli bir düzeyinin karşılaştırılabilir veya eşdeğer ifadeleri değildir. "İkame" veya "özdeşlik" gibi spekülatif kavramlar, Lenin'in teorileştirdiği gibi, işçi sınıfı üzerinde (ve içinde) devrimci partinin pratiğinin özgül niteliğinin doğru bir şekilde anlaşılmasını en baştan engeller. Bu kavramlar, genel olarak siyasi kurumların ve özel olarak da devrimci partinin kaçınılmaz özerk rolünü -elbette, son tahlilde ekonomi tarafından belirlenen bir toplumsal oluşum içinde kitle güçlerine göre özerkliğini- görmede radikal bir başarısızlık anlamına gelir.
Siyasi örgütlerin özgüllüğünü ve devrimci partinin rolünü kavrayamama — başka bir deyişle parti teorisinin eksikliği — Troçki'nin bu yıllarda parti örgütlenmesine yönelik tutumlarındaki ani ve keyfi değişiklikleri açıklar. Bu değişikliklerin yalnızca psikolojik bir anlamı vardı — "otoriter" ve "özgürlükçü" tutumlar arasındaki ikilemin ifadesiydiler (daha sonra Savaş Komünizmi'ne karşı tutumundan "bürokrasi" ile mücadeledeki rolüne ani geçişinde yeniden ortaya çıktı) ve bu ikilemin soyut karşıtlığı, Marksizm öncesi bir soruna işaret ediyordu. Bu değişikliklerin, Troçki'nin düşüncesinde bir boşluk, bir eksiklik olduğunu gösteren işaretlerin ötesinde, gerçek bir teorik statüleri yoktu.
Ancak bu eksiklik, tuhaf bir şekilde kitlesel toplumsal güçlere ilişkin yoğun bir sezgiyle bağlantılıydı. 1904'ün sonlarında Troçki, Menşevik fraksiyonundan ayrıldı ve Alman SDP'sindeki bir Rus göçmen olan Parvus ile entelektüel bir ortaklık kurdu. Böylece, herhangi bir örgütsel grupla bağlarının aşırı istikrarsızlığı hızla teyit edildi. Ancak, paradoksal bir şekilde, 1905 Devrimi'ndeki hızlı yükselişini mümkün kılan da bu sabit olmayan konumuydu — hiçbir devrimci örgütün, devrimin ivmesi dağılmadan ve yenilmeden önce etkili bir kontrol sağlayacak zamanı olmadığı ve kendiliğinden patlak veren bir devrimdi bu. Hem Bolşevikler hem de Menşevikler devrim tarafından gafil gafil avlandılar ve liderleri Rusya'ya ancak bir gecikmeyle ulaşabildiler. Başından beri St. Petersburg'da bulunan Troçki, herhangi bir siyasi partinin yönlendirmediği Ekim’deki kitlesel ayaklanmaya çok daha hızlı uyum sağladı. Kısa sürede St. Petersburg Sovyeti'nin liderliğini ele geçirdi. Deutscher, tam da bu başarısında "hareketin olgunlaşmamışlığını somutlaştırdığını" doğru bir şekilde gözlemlemektedir. Bu olgunlaşmamışlık, elbette, beş ay sonra devrimin hızlı ve kesin bir yenilgiye uğramasına yol açtı — Rus işçi sınıfı hareketinin tarihinde kendiliğindenliğin cenaze törenine neden oldu.
"Sonuçlar ve Beklentiler"
Ancak, Troçki'nin 1906'da hapishanede yazdığı ilk ve en önemli eseri olan Sonuçlar ve Beklentiler’, bu deneyimden doğmuştur. Bu eser, 1928'de polemik amaçlı bir broşür olan Sürekli Devrim'de ortaya konan sonraki görüşlerin tüm unsurlarını içerse de bundan çok daha fazlasıdır. Bu eser, 1917 Ekim Devrimi'nin temel sınıf özelliklerinin tartışmasız bir şekilde parlak bir habercisidir. “Ekonomik olarak geri kalmış bir ülkede proletarya, kapitalizmin gelişmiş olduğu ülkelere göre daha erken iktidarı ele geçirebilir... Rus devrimi, iktidarın… burjuva liberalizminin politikacıları devlet adamı gibi dehalarını gerektiği gibi gösterme fırsatı bulamadan proletaryaya geçebileceği koşulları yaratır... İktidardaki proletarya, köylülüğün gözünde onun kurtarıcısı olarak görünecektir.”[3]
Sürekli Devrim
Troçki, Rusya'da köylülüğün atomizasyonu ve burjuvazinin zayıflığının, işçi sınıfının henüz ulusun azınlığıyken iktidarı ele geçirmesini mümkün kılacağını doğru bir şekilde öngörmüştü. İktidara geldikten sonra, her ne pahasına olursa olsun köylülüğün desteğini kazanmak zorunda kalacak ve ikisi arasında herhangi bir ara vermeden "demokratik" önlemlerden "sosyalist" önlemlere geçmek zorunda kalacaktı. Bu süreci "Sürekli Devrim" olarak adlandırdı — bu, en derin içgörülerinde bile bilimsel kesinlikten yoksun olduğunu gösteren yetersiz bir tanımlamaydı. Her zaman ve her yerde sürekli bir yangın fikrini -metafizik bir ayaklanma karnavalı- çağrıştıran bu terim, hem Troçki'nin muhaliflerinin hem de takipçilerinin polemiklerinde çarpıtılmaya yol açtı. Bu formülün romantik-idealist karakteri, o tarihte bile Troçki'nin kendi düşüncelerinde kaçınılmaz olarak eleştirel hatalara yol açtı. Her şeyden önce, bu formül, Rusya'da yaklaşan devrimin sınıf karakteri (demokratik taleplerden sosyalist taleplere kesintisiz ilerleme) ile Rus devriminin uluslararası alanda varlığını sürdürme becerisi gibi oldukça farklı iki sorunu birbirine karıştırdı. Çünkü bu makalede Troçki, Batı Avrupa'da eşzamanlı devrimlerin yardımı olmadan Rusya'daki devrimin karşı-devrimci saldırıya karşı direnmesinin imkansız olduğunu defalarca ilan etti. Bu varsayımın "mantığı", "Sürekli Devrim"in kafa karıştırıcı sözcük oyunlarından kaynaklanıyordu. Bu formül, Troçki'nin Rusya'daki devrimin ulusal karakterinden devrimin hayatta kalabilmesi için gerekli uluslararası koşullara, sanki tek bir yürüyen merdivendeki basamaklarmış gibi, "sürekli" yukarı doğru hareket ederek geçmesini sağlıyordu. Bu yaklaşımın gayrimeşru niteliği çok açıktır ve Troçki'nin tezlerini temelden çürütmüştür. Bu, Ekim Devrimi'nin temel niteliğini, devrim gerçekleşmeden 11 yıl önce, başka hiçbir Rus liderin Plekhanov'un klasik öngörülerini reddetmediği bir dönemde doğru bir şekilde tahmin etmesindeki başarısının büyüklüğünü azaltmaz. Bu başarıyı sadece Troçki'nin Marksizminin belirli koordinatları içinde konumlandırır.
Partinin Yokluğu
Sonuçlar ve Beklentiler, sınıf analizi açısından sıra dışı bir eserdir. Sosyalist mücadelede siyasi örgütün rolüne dair herhangi bir analiz içermemesi de aynı derece sıra dışıdır. Troçki'nin gelecekteki devrim senaryosunda parti bir kez daha tamamen yok sayılmıştır. Sosyalizmin önkoşullarını (planlı üretim, büyük ölçekli fabrikaların egemenliği ve proletarya diktatörlüğü) tartışırken, hiçbir yerde partiden veya onun rolünden bahsetmez. Blanquistleri ve anarşistleri eleştirir, ancak daha sonra sadece şöyle der: "Sosyal demokratlar, iktidarın ele geçirilmesini devrimci sınıfın bilinçli eylemi olarak görürler."[4] Öncüleri unutulmuştur.
Yüz sayfalık makalenin tamamında partilerle ilgili tek tartışma, Batı'daki Sosyal Demokrat Partilere yönelik tek ve zekice bir eleştiridir. Bu, bu örgütler hakkında doğru bir yorumdu, ancak genel uygulaması, devrimci bir partinin varlığına karşı tam bir düşmanlığı ima ediyordu.[5] Gerçekten de Troçki, Rusya'daki siyasi mücadele hakkında yazarken, devrimci örgütlerin rolünden hiç bahsetmiyor, sadece toplumsal güçlerden söz ediyor.
Bu öncü esere ilişkin bir başka yorumda daha bulunulmalıdır. Eserde, Parti sorununa ilişkin bariz bir bilgisizlik vardır. Buna karşılık Troçki, bürokratik ve askeri bir aygıt olarak Devlet konusunda büyük bir farkındalık sergilemektedir. Modern Rus toplumunun oluşumunda Rus devletinin tarihsel rolüne dair uzun ve ayrıntılı bir anlatım vardır. Troçki bu analizin çoğunu liberal tarihçi Miliukov ve ortağı Parvus'tan almıştır. Ancak bu ek bölümün etkileyiciliği, Troçki'nin Parti konusunda sergilediği sessizliği daha da belirgin hale getirmektedir. Bu zıtlık tesadüfi değildi ve daha sonraki bir evrede önemli bir pratik bağlamda yeniden ortaya çıktı.
Ancak, Troçki'nin düşüncesindeki bu kritik eksikliğin doğrudan sonuçları, hapisten çıktıktan sonra somut olarak ortaya çıktı. 1907'den 1914'e kadar Troçki'nin siyasi sicili, muhalif Sosyal Demokrat fraksiyonları bir araya getirmek için aralıklı ve sonuçsuz çabalarla doluydu ve bu amaçla sonunda ilkesiz ve kısa ömürlü Ağustos Bloğu'nu kurdu. Bu yıllarda Lenin'in üstlendiği Bolşevik Parti'nin inşası konusundaki belirleyici çalışmada hiçbir rol oynamadı. Böylece, çağdaşları Stalin, Zinovyev ve Buharin'in bu inşa döneminde edindikleri parti hayatı deneyimini hiç kazanamadı. Deutscher doğru bir şekilde şöyle yorumluyor: "1907 ile 1914 arasındaki yıllar, hayatında siyasi başarıdan yoksun bir bölümü oluşturur. ... Yazıları ... parlak gazetecilik ve edebi eleştirilerden oluşuyordu, ancak siyasi teori üzerine tek bir önemli eser bile içermiyordu ... Ancak bu yıllarda Lenin, takipçilerinin yardımıyla partisini kuruyordu ve Zinovyev, Kamenev, Buharin ve daha sonra Stalin gibi adamlar, 1917'de parti içinde liderlik rolünü üstlenmelerini sağlayacak bir konuma yükseliyorlardı. Troçki'nin 1904-1906 yıllarında ulaştığı konuma, bu dönem çok az bir katkı sağladı ya da hiç katkı sağlamadı." [6]
‘Aydınlar ve Sosyalizm’
Ancak, Troçki'nin bu uzun ara dönemde önemli yazılar üretmediğini düşünmek yanlış olur. Politik düşüncesinin gizli eksenlerini özellikle net bir şekilde aydınlatan çok önemli bir eser kaleme aldı. Bu, 1910'da yazdığı Aydınlar ve Sosyalizm adlı eserdir. Troçki bu eserde, sosyalist hareketin içindeki ve dışındaki entelektüellere karşı sert bir düşmanlık gösterir. Bu düşmanlık, onun aydın anlayışının bir yansımasıydı. Yazılarından, Troçki'nin aydınları tamamen Leninizm öncesi bir anlayışla, "fikirler" veya "edebiyat" ile ilgilenen, esasen proletarya ve siyasi mücadeleden kopuk burjuva kökenli bireyler olarak gördüğü açıktır. Eserlerinde aydının temel imajı her zaman “salon edebiyatçısı”dır. Bu imaj, burjuvazinin kendisinin yarattığı imajdır — burjuvazi, "sanat" ve "düşünce"yi "sıradan" faaliyetlerden (ekonomi ve siyaset gibi) ayırmış, entelektüeli bunlara uzak, ezoterik bir arayışa adanmış biri olarak idealize etmiştir. Dahası, işçiçi veya İşçi Partisi'ne mensup işçi sınıfının kaba anti-entelektüalizmi, bu burjuva anlayışının aynadaki görüntüsüdür: "aydın", amatör, asalak veya dönek anlamına gelen aşağılayıcı bir kategori haline gelir. Elbette bu kavramlar dizisinin Marksizm’le hiçbir ilgisi yoktur. Ancak bu, Troçki'nin 1903'te Lenin'in parti örgütlenmesi konusundaki tutumuna görünürdeki yakınlığının neden bu kadar biçimsel ve dışsal olduğunu açıklıyor. Çünkü Lenin'in Ne Yapmalı? adlı eserinde ortaya koyduğu parti örgütlenmesi teorisi, devrimci bir partide aydınların rolü ve doğası hakkındaki teorisinden ayrılamazdı. Bunun özü şuydu: 1) Burjuva kökenli aydınlar, devrimci bir partinin oluşumu için vazgeçilmezdir — yalnızca onlar işçi sınıfının bilimsel sosyalizmi kavramasını sağlarlar; 2) Devrimci partinin çalışması, kendi saflarında "aydınlar" ve "işçiler" arasındaki ayrımı ortadan kaldırır. Gramsci, elbette, Lenin'in teorisini, devrimci partiyi "Modern Prens" olarak ele aldığı ve tüm üyelerinin yeni tipte aydınlar haline geldiği ünlü analizinde geliştirmiştir.
Bu karmaşık anlayış, Troçki'nin geleneksel kategorileri ve bunlara eşlik eden önyargıları kabul etmesiyle tezat oluşturmaktadır. Aydınlar hakkında yazarken, daha sonra Edebiyat ve Devrim'de eleştireceği Moskova'daki ezoterik edebiyat çevrelerini düşünmekteydi; Bolşevik Partisi içinde ve aracılığıyla şekillenen yeni aydınları, yani parti üyelerini asla düşünmüyordu. Kısacası, aydınlar ve onların devrimci hareketle ilişkisi konusunda Marksist bir teorisi yoktu ve bu yüzden sadece tutumlarla yetiniyordu. 1910 tarihli makalesinde, Avrupa'da sosyalist hareket büyüdükçe, ona katılan aydınların sayısının giderek azaldığını açıkça belirtir. Bu kural öğrenciler için de geçerlidir: "Tarihleri boyunca... Avrupa'daki öğrenciler, burjuva sınıflarının hassas barometresi olmaktan öteye geçemediler."[7] Aydınlar ve işçi sınıfı arasındaki ilişkiye dair analizinin özü, aydınları tamamen reddetmesidir, bu da onun Ne Yapmalı?[8] kitabını özümsemekte ne kadar başarısız olduğunu göstermektedir. Şöyle yazmaktadır: "Toplum aygıtının fiili olarak ele geçirilmesi, daha önceden aydınların Avrupa proletaryasının partisine geçmesine bağlı olsaydı, kolektivizmin umutları gerçekten de içler acısı olurdu." Bu genel bakış açısı göz önüne alındığında, 1903'teki kısa süreli "merkeziyetçilik" anlayışının neden mekanik ve kırılgan olduğu açıktır. Bu, Leninizmin bir parodisiydi — içsel anlamı olmayan, disiplinini askeri bir taklitçilikle yansıtan — "işçilerin" ve "aydınların" birleşik bir siyasi pratikle devrimcilere dönüştürülmesiydi.[9] Troçki'nin aydınlara atfettiği tek siyasi rol, özellikle Rus aydınları üzerine yazdığı bir makalede "ikamecilik"ti. Troçki, Deutscher'in Rus tarihinin "kasvetli bir incelemesi" olarak adlandırdığı şeyde, Dekabristler, Narodnikler ve Marksistleri, temsil ettiklerini iddia ettikleri toplumsal sınıfların yerine kendilerini ikame eden gruplar olarak kayıtsızca kınadı. Bir kez daha, toplumsal yapının farklı düzeyleri veya örnekleri hakkında herhangi bir teorinin olmaması, "aydınlar" ve "sınıflar" arasında, birinin diğerinin yerine geçmesinin mümkün olduğu yatay bir değişim kavramına yol açar. Böylece, aydınların siyasete girmesi, zorunlu olarak bir gasptır— bu, ancak proletaryanın zararına olabilir. Bir kez daha eksik olan, aydınlar ve işçi sınıfı gibi iki farklı olguyu yeniden birleştiren ve dönüştüren özerk bir yapı olarak parti kavramıdır. Bu anlayış içinde, bir unsuru diğeriyle "ikame etmekten” söz etmek anlamsızdır, çünkü bunlar birbirleriyle değiştirilebilir olacak kadar ölçülebilir değildir. Bunlar, devrimci bir partide yeni bir siyasi pratikte değiştirilebilirler.
Troçki'nin 1917 öncesi tarihi şöyle özetlenebilir. O, işçi sınıfı hareketinin örgütlü safları dışında her zaman bir franc-tireur (silahşör) olmuştur. Rus Devrimi için bir araya gelen güçlerin sınıf karakterine dair eşsiz bir sezgisel kavrayış göstermiştir. Ancak buna, devrimci bir partinin doğasını ve rolünü anlamadaki derin ve tutarlı bir başarısızlık eşlik etmiştir — bu başarısızlık, onun Marksizm öncesi teori ve örgütlenme anlayışıyla bağlantılıdır. 1915 gibi geç bir tarihte bile, partinin sınıf mücadelesinde keyfi bir epifenomen olduğu inancı yazılarında açıkça görülmektedir: "Bir partinin konumu ile dayandığı toplumsal tabakanın çıkarları arasında, daha sonra derin bir çelişkiye dönüşebilecek belirli bir uyumsuzluk olabilir. Bir partinin davranışı, kitlelerin ruh hali altında değişebilir. Bu tartışılmaz bir gerçektir. Bu nedenle, hesaplamalarımızda, bir partinin sloganları ve taktikleri gibi daha az istikrarlı ve daha az güvenilir unsurlara güvenmeyi bırakıp, daha istikrarlı tarihsel faktörlere, yani ulusun toplumsal yapısına, sınıf güçlerinin ilişkilerine ve gelişme eğilimlerine başvurmamız için daha fazla neden vardır."[10] Leninist partinin rolünü kavrayamaması, 1907'den itibaren Bolşevik Parti'nin kritik kuruluşuna katılmaktan kaçınmasını açıklıyor. Kendisi daha sonra bu aşamadaki tutumunu büyük bir dürüstlük ve doğrulukla şöyle tanımladı: "Sürekli devrim fikirleri temelinde hiçbir zaman bir gruplaşma yaratmaya çalışmadım. Parti içindeki tutumum uzlaşmacıydı ve belirli anlarda gruplaşmaların oluşması için çaba gösterdiğimde, bu tam da bu temeldeydi. Uzlaşmacılığım, bir tür toplumsal-devrimci kadercilik anlayışından kaynaklanıyordu: Sınıf mücadelesinin mantığının her iki fraksiyonu da aynı devrimci çizgiyi izlemeye zorlayacağına inanıyordum. Lenin'in politikasının büyük tarihsel önemi, o zamanlar benim için henüz belirsizdi; onun, gerçek devrimci partinin çekirdeğini birleştirmek ve güçlendirmek amacıyla uzlaşmaz ideolojik ayrım ve gerektiğinde bölünme politikası... En önemli durumların hepsinde, taktik ve örgütsel olarak Lenin'le çeliştiğimde, haklı olan onun tarafıydı."[11]
Troçki'nin düşüncesinde gizli olan belirli teorik sapmayı tespit etmek artık mümkün. Geleneksel olarak Marksizm, sürekli olarak ekonomizm adı verilen bir deformasyona maruz kalmıştır. Bu, bir toplumsal oluşumun diğer tüm düzeylerinin ekonominin hareketine indirgenmesidir; ekonomi idealist bir “öz” haline gelir ve toplumsal gruplar, siyasi kurumlar ve kültürel ürünler sadece onun “tezahürleri” olur. Bu sapma, tüm pratik siyasi sonuçlarıyla birlikte, İkinci Enternasyonal'de yaygındı. Enternasyonal'e hakim olan Sağ'ın karakteristik özelliğiydi. Daha az dikkat çeken şey ise, Enternasyonal'in Sol'unun da sıklıkla benzer bir sapma sergilemesiydi. Kolaylık olması açısından buna sosyolojizm diyebiliriz. Burada, karmaşık tarihsel bütünlükten çıkarılan ve idealist bir şekilde herhangi bir siyasi durumun yaratıcısı olarak somutlaştırılan ekonomi değil, toplumsal sınıflardır. Sınıf mücadelesi, herhangi bir siyasi olayın doğrudan, içsel "gerçeği" haline gelir ve kitle güçleri, münhasır tarihsel aktörler haline gelir. Ekonomizm doğal olarak edilgenliğe ve kuyrukçuluğa yol açar; sosyolojizm ise tam tersine, gönüllülüğe yol açma eğilimindedir. Luxemburg, İkinci Enternasyonal içinde bu eğilimin aşırı teorize edilmesini temsil eder ve bu eğilim, kendiliğindenliğin açıkça yüceltilmesi biçimini alır. Troçki, bu akımın farklı bir varyantını temsil eder, ancak temel ilkesi buna paraleldir. Yazılarında kitlesel güçleri, toplumda sürekli baskın olarak sunar ve hiçbir siyasi örgüt veya kurum toplumsal oluşumun gerekli ve kalıcı düzeyleri olarak buna müdahale etmez. Buna karşılık, Lenin'in Marksizmi, tüm düzeylerin -ekonomik, sosyal, politik ve ideolojik- her zaman işlevsel olduğu ve aralarındaki ana çelişkilerin yer değiştirdiği karmaşık bir bütünlük kavramıyla tanımlanır. Troçki'nin bu karmaşık düzeylerden kitlesel güçlerini çıkarsaması, Devrim öncesinde ve sonrasında yaptığı teorik hataların nihai kaynağıydı.
[1] Bkz. Silahlı Peygamber, Isaac Deutscher, s. 45.
[2] Bkz. Silahlı Peygamber, Isaac Deutscher, s. 90 ve 92.
[3] Sonuçlar ve Beklentiler, s. 195.
[4] Sonuçlar ve Beklentiler, s. 229
[5] Sonuçlar ve Beklentiler, s. 246.
[6] Silahlı Peygamber, s. 176.
[7] Aydınlar ve Sosyalizm.
[8] Lenin'in devrimci parti teorisi elbette Ne Yapmalı? adlı eserinde tam olarak geliştirilmemişti. Onun olgun teorisi ancak 1905 Devrimi'nden sonra, parti inşası pratiğinde belirginleşti.
[9] Bkz. Silahlı Peygamber, s. 187 ff.
[10] İktidar Mücadelesi (italikler bana ait). Troçki'nin bu yıllarda partiye karşı tutumu, Luxemburg'unkine benzetilebilir. Luxemburg, Lenin'den çok önce Alman partisinin revizyonizminin farkındaydı, ancak SPD'yi bölmeyi başaramadı ve böylece devrimci bir parti kurma çalışmalarını geciktirdi. Bunun sonuçları ölümcül oldu: 1918 Spartakist ayaklanmasının yenilgisi. Hem Troçki hem de Luxemburg, kitlelerin devrimci coşkusuna güvenip, kitlelerin devrimci bir örgüt içinde seferber edilmesi sorununu göz ardı ettiler.
[11] Sürekli Devrim, s. 49.