1 Haziran’da Ukrayna’nın yaptığı dron saldırıları, beklenilen hamlenin “sürpriz” bir şekilde gerçekleşmesi oldu. Örümcek Ağı adı verilen bu operasyonda Rusya’nın 40’tan fazla uçağının vurulması (ki bunların arasında nükleer silah fırlatabilen bombardıman uçakları var) ve Ukrayna sınırına binlerce km uzaklıktaki askeri üslere yönelik gerçekleştirilmesi “sürprize” ve beklentiye dair önemli işaretler taşıyor.
“Sürprizin” nedenleri ise operasyonun hedefleri ve gerçekleştiği yerler. “Nükleer” silah fırlatabilen uçakların hedef alınmasıyla Rusya’nın önemli kozuna darbe vurulmasının amaçlandığı ortada. Bu hedeflemenin bir başka sonucu da Rusya’ya “karşılık verme” ile sınırlı olan saldırı seviyesinin “darbe vurma”ya çıkartılmış olması.
Ve bunun sınırdan binlerce km uzaklıktaki üslere yönelik gerçekleştirilmesi de saldırının boyutunun bütün Rusya’yı içine alacak şekilde genişletildiğine işaret ediyor.
Dolayısıyla “önemli” uçakların Rusya’nın “çoğu yerinde” vurulmuş olması, savaşın düzeyinin “beklenenden” önce yüksek seviyeye çıkartılmak istendiğini gösteriyor.
Bu istemenin ve dolayısıyla saldırıların Kiev yönetiminin kapasitesini aştığı çok açık. Nitekim Trump’ın “çabalarına” rağmen Ukrayna’nın savaşa devam etmesini savunan “Batı”daki son gelişmeler de Kiev’in kapasitesini kimin yükselttiğine dair ipuçları sunuyor.
“Batı” Silahlanıyor
Ukrayna’daki savaşın sürdürülmesine ve büyütülmesine öncülük yapan İngiltere ve NATO hızla silahlanıyor.
İngiltere, 2035 yılında bugünkünden on kat daha güçlü bir ordu kurmak için hazırlıklara başlamış durumda.[1]
NATO üyesi ülkeler ise “Soğuk Savaş”tan bu yana en büyük silahlanma programında anlaştılar.[2] Anlaşmada uzun menzilli sistemlere ve hava savunmasına öncelik verileceğinin belirtilmesi Rusya’nın “saldıracağına” dair “kaygıların” arttığını gösteriyor.
NATO Genel Sekreteri Mark Rutte’nin de Rusya’nın tüm NATO ülkelerinden 16 kat daha fazla mühimmat ürettiğini iddia etmesi ve üç ila beş yıl arasında Rusya’nın NATO’ya saldıracağını söylemesi[3] “kaygıların” dağları aştığını ortaya koyuyor.
Bu kaygıların kılıfı olduğu gerçeklik ise Moskova’nın saldırganlığından çok Rusya pazarının ve savunma sanayisinin sermayenin ağzını sulandırması. NATO üyesi ülkelerin silahlanma programı bunun güzel bir örneği.
Programa göre yapılacak harcamalarla silahlanmaya ayrılan bütçe, üye ülkelerin GSYİH’lerinin en az yüzde 2 seviyesine çıkıyor. Trump’ın yüzde 5’te ısrar etmesi de (ki ABD geçen sene yüzde 3,4 harcadı) göz önüne alındığında “Batı sermayesinin” önümüzdeki dönemde silahlanmayı sürdüreceğini gösteriyor.
“Barışçıl” İskandinav ülkeleri arasında savunma anlaşması imzalanması, Norveç ile Almanya arasındaki füze anlaşması[4], AB’nin Ukraynalıların geri dönmesine yönelik planlara başlaması[5] ve Ukrayna’nın 60 yaş üstü kişileri silah altına alma çabası[6] da bu duruma eklenince niyetler açığa çıkıyor.
Rusya Hazırlık İçinde
“Batı sermayesinin” açık niyetlerine karşı Rusya’nın hazırlıkları artıyor.
Saldırının ardından Moskova’nın ajanlara aracılık etmekle suçladığı The British Council’ı ‘istenmeyen kuruluş’ ilan etmesi[7], İngilizlerin hedefe konduğunu gösteriyor.
Diğer yandan Trump Rusya’ya yönelik saldırılar konusunda önceden bilgilendirilmediğini söylemesi ve Putin’in Trump ile yaptığı görüşmeden sonra dron saldırılarının müzakerelerin Kiev yönetimi tarafından sabote edilme çabası olarak tanımlaması[8] ise ABD ile ilişkileri geliştirerek “Batı”yı bölme çabalarını sürdüreceğine işaret ediyor.
Bunlara ek olarak Transdinyester’deki yönetimin Rusya’dan destek istemesi ve Rusya’nın on bin asker göndermeyi planlaması[9] da “askeri” hazırlıkların ve hamlelerin büyüyerek devam edeceğini ortaya koyuyor.
Öte yandan “sürpriz” dron saldırılarının “içeride” yarattığı sarsıntılar da söz konusu. Savaştaki bir ülkede böyle bir saldırının gerçekleştirilebilmesi istihbarat zaafını gösterirken uçaklara verilen zararın telafisinin zaman alacak olması ciddi bir handikap.
Bunlarla birlikte savaştan dolayı ciddi kayba uğrayan ve “Batı” ile işbirliği yapılmasını savunan burjuvazinin dron saldırılarının yarattığı sarsıntıdan yararlanarak “içerideki” baskılarını artırması da ciddi bir olasılık.
Rusya halklarının “anti-faşist” bilinçlerini Ukrayna’nın işgaline kanalize edebilmesi ve halkın ihtiyaçlarını devletin sübvanse etmesi ile kitlelerin desteğini kazanan Putin’in bu baskıları kısa ve orta vadede kolayca karşılayabilmesi oldukça mümkün.
Rusya halklarının direncinin sürmesi ise “Batı sermayesi” krizini savaşla çözmekte ısrarcı olduğu takdirde özellikle “Batı”da farklı gelişmelere de neden olabilir.
[1] https://www.bbc.com/news/articles/clyqzlzlln2o
[2] https://www.dw.com/tr/nato-en-b%C3%BCy%C3%BCk-silahlanma-program%C4%B1nda-anla%C5%9Ft%C4%B1/a-72802057
[3] https://www.euronews.com/2025/06/04/russia-developing-multiples-more-ammunition-than-nato-says-secretary-general
[4] https://www.evrensel.net/haber/556446/norvec-ile-danimarka-arasinda-rusya-karsiti-savunma-anlasmasi
[5] https://www.politico.eu/article/eu-extends-temporary-protection-ukrainian-refugees-long-term-fix-russia-war-invasion-commission-peace/
[6] https://harici.com.tr/ukrayna-60-yas-ustu-kisileri-silah-altina-alacak/
[7] https://harici.com.tr/rusya-the-british-councili-istenmeyen-kurulus-ilan-etti/
[8] https://www.vedomosti.ru/politics/articles/2025/06/04/1115066-glavnie-zayavleniya-putina-o-podrive-mostov-i-peregovorah
[9] https://www.ft.com/content/c5a1faba-957c-4d5f-ac40-d126b643f07e