Bugun...


Ahmet Kale

facebook-paylas
YOL SERİSİ ve ORTAK ANMA
Tarih: 13-11-2022 19:58:00 Güncelleme: 13-11-2022 19:58:00


 

2009 yılının en önemli iki olayı toplam 9 kitap halinde YOL serisinin yeniden basılması ve ölümünün 38. yılında Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın Türkiye sosyalistlerinin çok büyük bir çoğunluğu tarafından ortakça anılmasıdır. Bu ortak anmada Sosyal İnsan Yayınları önemli bir rol oynamıştı.

 

YOL serisi dediğimiz eser, Kıvılcımlı’nın Elazığ cezaevinde yazıp, TKP’nin o zamanki merkez komitesine “tartışılması umuduyla” sunduğu rapor idi. Bu rapor o zamanki MK tarafından tartışılmamış, adeta sümenaltı edilmişti. 1978-79’da o zamanki Vatan Partisi tarafından Yol Yayınevi’nden parça parça kitaplar halinde yayınlanmaya başlamış fakat tamamlanamamıştı. Daha sonraki yıllarda bu defa Bibliyotek Yayınları tarafından iki ciltte toplanmış olarak basılmıştı. Ancak Kıvılcımlı anılarında YOL’dan bahsederken “her biri ayrı kitaplar halinde” diyerek bahsediyordu. Biz de o tarife uyarak YOL serisini Kıvılcımlı’nın yazdığı başlıklara uyarak 9 kitap halinde basmaya karar vermiştik. 

 

9 kitabın toplamı 1200 sayfayı geçiyordu. Bu kitapların daha önceki baskılarla karşılaştırılması, Fuat Fegan’ın her kitapla ilgili notlarına ve uyarılarına bakarak yol alınması başlı başına bir işti. 2009 yılının Mart ayında Kadın Sosyal Sınıfımız kitabını bastıktan sonra bütün işim bu kitapları hazırlamak olacaktı. YOL’un tamamını ayrı başlıklarla 9 kitap olarak yayınlayacak olmanın heyecanı içinde hızla çalışmaya koyuldum. Bu arada H. Atahan tarafından yönetime uzantı olarak eklenmiş olan Cenk de kendi kitabını yazmaya odaklanmış durumda olduğundan, yayınevine hemen hiç katkıda bulunmuyordu.

 

Ben YOL kitapları üzerinde çalışmaya yoğunlaşmışken, Mayıs, Haziran ayları gibi H. Atahan bir gün bana “Alaattin Öztürk bizimle görüşmek istiyor” dedi. Alaattin Öztürk, 12 Eylül öncesi grubumuz olan Devrimci Derleniş’in Ankara kesimindendi. 1981’de İstanbul’da evinde yakalanmış, benim de sanık olarak yargılandığım Devrimci Derleniş Örgütü” davasında 6,5 yıl kadar tutuklu kalmış, sonunda beraat etmişti. Beraat sonrası İstanbul’da Devrimci Derleniş çizgisini sürdüren Devrimci Mücadele Dergisi ekibine katılmıştı. 2005 yılında kurulan Halkın Kurtuluş Partisi’ne kurucu oldu mu bilmem ama genel yönetim kurulunda yer almıştı. Emniyet ifadelerinin kötülüğünden dolayı tepkiliydim ve görüşmemiştim sonraki yıllarda. Şimdi H.Atahan onunla görüşmemizi öneriyordu bana. Şiddetle karşı çıktım. Hatta o bu yayınevine girerse ben çıkar giderim bile dediğimi hatırlıyorum. H. Atahan sessiz kaldı ama birkaç gün sonra yeniden getirdi önerisini. “Görüşürsek ne kaybedersin, Alaattin ısrarlı, söyleyeceklerim var diyor. Sen de ne söyleyeceksen yüzüne söylersin” diyordu. Sonunda yayınevinde olmamak kaydıyla görüşmeyi kabul ettim. Eminönü’nde bir kahvede buluştuk. Alaattin’e ilk sorum “partinden istifa ettin mi” oldu. Partiden değil ama GYK’dan yazılı olarak istifa ettiğini söyledi. (İstifasının nedenini söylemedi ama daha sonra başka gerekçelerle HKP’den ayrılmış bir eski GYK üyesi bana Alaattin’in son derece KİŞİSEL bir konudan dolayı GYK’da sorguya çekildiğini ve ondan “ben bu GYK’da olmaya layık değilim” anlamında bir istifa mektubu alındığını anlatmıştı). Partisinden ayrılmadan bizimle böyle gizli saklı görüşmeler yapmasını doğru bulmadığımı söyledim. Ayrıca 1981’deki operasyon sırasında polise benim evime karakol kurduran kişi olduğunu, şimdi hangi yüzle karşıma geldiğini sordum. Zira yeni değiştirdiğim evimi bilen 2-3 kişiden biriydi kendisi. Israrla benim evimi polise verenin kendisi olmadığını söyleyip başka isimler verdi. Bu böyle de olsa, kendisi de vermiş olsa, o günün şartlarını da göz önüne alarak bana yapılmış olan bu yanlışı affedebileceğimi söyledim. Çok genç insanlardık, deneyimsizdik. Ben onların gördüğü baskı ve işkenceleri yaşamamıştım. Bunları ona da söyledim. Ama dedim, “2 yıl kadar sonra sizler Mamak’ta iken başka bir bölgede yakalanmış bir arkadaşımız işkencede direnirken, sen cezaevinden getirilip onun çözülmesine katkıda bulunmuşsun, bunun affı falan olmaz” dediğimde onu da inkâr etti. Sonraki yıllar içinde defalarca görüştüm o arkadaşımızla. Her defasında “evet, ben tezgâhta yatarken başıma geldi ve itiraf etmem için telkinde bulundu, iğrendim dayanamadım, polise, getirin imzalayayım ne isterseniz, yeter ki şu adamı alın buradan” dediğini söyledi. O arkadaşımız da halen yaşıyor ve aktif siyasetin içinde.

 

Uzun sürdü bu konuşma ve tartışmalarımız. H. Atahan’ın sakinleştirici ve uzlaştırmacı tavrından Alaattin’i de yayınevi çalışmalarına katmak istediğini anlayınca şunları söyledim. “Alaattin, seninle yasal ya da yasadışı hiçbir siyasi çalışmaya girmem. Ama burada Dr. Hikmet Kıvılcımlı adına ortak bir çalışma yapıyoruz. Sen de matbaacılar sitesindesin, belli çevre ve imkanların varsa bunları bu çalışmaya katmak istiyorsan ben buna engel olmam. Yoksa seninle ilgili düşünce ve duygularım değişmiş değil” dedim. Böylece Alaattin de sürece dahil olmuş oldu. (Burada Sosyal İnsan Yayınları ile ilgili anılarımı derlemeye çalışıyorum. Dolayısıyla Alaattin Öztürk ile ilgili yazacaklarım da o dönemle sınırlı olacak. Ben yayınevinden ayrıldıktan sonra içine girdiği çirkin durumla ilgili söyleyeceklerim başka yazıların konusu olacak).

 

Yol serisini hazırlamaya başladığımızda, 2 yıllık bir dönemde 20 kitap yayınlamış durumdaydık. Kitaplarımızın özenle hazırlanıp, “bütün eserler” formatında yayınlanıyor olması yayınevine epey bir prestij kazandırmıştı. Fuarlara katılıyor, paneller, etkinlikler düzenliyorduk. Kitapların satışı istediğimiz düzeyde olmasa da itibarımız iyiydi. Bunda biraz cesaret alarak, YOL serisiyle beraber, bir Kıvılcımlı anması da düzenleyebilir miyiz diye düşünmeye başladık. Kıvılcımlı izleyicisi olarak 3 grup vardı ve bunlar Kıvılcımlı’nın ölüm yıldönümü olan 11 Ekim’de ayrı ayrı mezar başına gelerek grup anmaları yapıyorlardı. Bizim düşündüğümüz dördüncü bir grup olmak değil, anmaları olabildiğince ortaklaştırmaya çalışmaktı. Bunları tartışırken, “Türkiye sosyalistlerinin tamamını ya da hiç olmazsa çoğunluğunu ortak bir anmaya ikna edebilir miyiz” diye de düşünmeye başladık. İtibarlıydık ama böyle bir birlikteliği sağlayacak kadar mı onu kestiremiyorduk. Bu aşamada Cenk’in aklına çağrıyı Vedat Türkali’ye yaptırabilirsek işimiz daha kolay olur düşüncesi geldi. Daha önce ben ve H. Atahan birlikte Vedat Türkali’yi ziyaret etmiş, kitaplarımızı verip, hatırını sormuştuk. Sosyal İnsan Yayınları ve kitaplarımızı takdirle karşılamıştı. Cenk de tanışıyordu zaten. Olabilir dedik ve Cenk’i ortak anmaya çağrıcı olmaya davet etmek üzere Vedat Türkali’nin tatilde olduğu Bodrum’a yolladık. Birkaç gün sonra Cenk, elinde yazılı bir çağrı metniyle döndü. Vedat Türkali yazılı bir çağrı yapıyordu sosyalist kamuoyuna. Kıvılcımlı’nın değerini ve onu ortakça anmanın gereğini içeren birkaç paragraflık bir metindi elimizdeki. İşimiz daha da kolaylaşmıştı. Sosyalist gruplar tarafından muhattap alınır mıyız kaygımız kalmamıştı. Şimdi Vedat Türkali’nin çağrısına aracı olan bir yayınevi durumuna gelmiştik.

 

Görev bölüşümü yaptık diyeceğim ama zaten H. Atahan fiilen yayınevi çalışmalarında olamıyordu. Cenk bir iki grupla görüşmeyi üstlendi ama onları sürdürmek de sonradan bana kaldı. Kendimce bir kriter oluşturmaya çalıştım. HKP dışında (çünkü onlar kendilerinden başkasını doktorcu hatta sosyalist saymıyorlardı, bu türden görüşmelere de kapalıydılar. Bana karşı da özel bir önyargıları vardı) diğer iki Kıvılcımlı izleyicisiyim diyen iki grupla (Toplumsal Özgürlük Platformu ve Sosyalist Dayanışma Platformu) öncelikle görüştük. Daha sonra da sosyalist parti ve gruplarla –kimisiyle birkaç defa- görüşerek, ortak anmayı oluşturmaya giriştik. Görüşmelerde ikna olan gruplarla yayınevi salonunda toplanmalara başladık. Bu grupları aklımda kaldığınca sayayım: SODAP ve TÖP’ten başka, TKP (o zaman bölünmemişti), DTP (HDP’den önceki parti), ÖDP, SDP (şimdiki Devrimci Parti), Sosyalist Parti (şimdi SYKP’de), Sosyalist Emek Hareketi-SEH (şimdi SYKP’de), 14 mayıs Platformu ve daha başka bazı gruplar (toplam 15 grup).

 

Toplam olarak 3 aya yakın süren hazırlık toplantılarını, toplantılardaki tartışmaları, katılan ve katılımdan ayrılan grupları hatırladığım kadarıyla yazmaya çalışacağım. Ayrıca anma günü ve sonrasını da, nihayet 2010 yılına girerken olan gelişmeleri de bir sonraki yazımda olabildiğince açıklamaya çalışacağım.

 

Gelecek Yazı: ORTAK ANMA (TOPLANTILAR, ANMA GÜNÜ) ve 2010’A GİRİŞ



Bu yazı 6665 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

AKP Nasıl Kazanıyor?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI