Bugun...


Ahmet Kale

facebook-paylas
2010 (KRİTİK) YILI ETKİNLİKLERİ VE KİTAPLARI
Tarih: 04-12-2022 23:20:00 Güncelleme: 04-12-2022 23:20:00


 

Osmanlı Tarihi, İslamiyet vs. Sempozyumu Düşüncemiz

 

2010 yılına ortak Kıvılcımlı anmasının ve 9 kitaplık YOL serisinin yayınlanmasının moral gücüyle girdik. Hem Kıvılcımlı’nın Elazığ cezaevinde yazdığı ünlü YOL eserini, onun dediği gibi “her biri ayrı kitaplar halinde” yayınlamış, hem de birkaç istisna dışında Türkiye ve Kürt sosyalistlerinin neredeyse çok büyük bir çoğunluğunun ortaklığı ile Kıvılcımlı’yı anmasını organize edebilmiştik. Bu durumda Kıvılcımlı eserleriyle ilgili bir sempozyum yapamaz mıyız diye düşünmeye başladık.

 

2001 yılında Almanya’da Hamburg-Wremen kentinde Demir Küçükaydın’ın girişimiyle bir Kıvılcımlı Sempozyumu yapılmıştı. Bu sempozyumda birçok sunucu Kıvılcımlı’nın değişik bir yönünü ya da görüşünü, eserini vb. ele alıp sunumlar yapmışlardı. Daha sonra yine Demir Küçükaydın’ın girişimiyle 2012’de de Türkiye’de tekrarlandı. Biz farklı bir sempozyum yapmalıyız dedik. Bize göre bir kişinin çeşitli görüşlerini değil de bir konudaki görüş ya da eserini ele alarak onu değişik açılardan incelemek Sempozyum ruhuna daha uygun olurdu. Bu düşünceyle, Kıvılcımlı ve Osmanlı Tarihi ya da Kıvılcımlı ve İslamiyet, Kıvılcımlı ve Kürt Sorunu gibi bir konuyu ele alıp, o konuyu derinlemesine incelemek lazım diye düşünüyorduk. Biraz kendi içimizde konuştuktan sonra temaslar yapmaya karar verdik.

 

İlk teması Dindar kesimin önemli düşünce insanlarından Prof. Mehmet Bekaroğlu ile yaptık. Haşmet Atahan ile birlikte randevulaşıp, Üsküdar’da buluştuk Bekaroğlu hoca ile. Meramımızı anlattık. Kıvılcımlı ile İslamiyeti, Osmanlı ile de bağlantılayarak bir sempozyum düşündüğümüzü anlattık. İlgiyle dinledi hoca. Kıvılcımlı ile ve yayınevimizle ilgili sitayişkar sözler etti. Elinden gelen her desteği vereceğini ama asıl desteği İslami kesimin daha etkili bir adamı olan Recep İhsan Eliaçık’ın verebileceğini söyledi. Eliaçık’la randevulaşma işini de kendisinin ayarlayabileceğini ekledi.

 

Birkaç gün sonra beni aradı Bekaroğlu hoca. Eliaçık’la randevu saatini ve yerini söyledi. Eliaçık’la görüşmeye yalnız gittim. Ya öyle kararlaştırmıştık ya da H. Atahan İstanbul dışındaydı. Bir iki gün sonra Fatih’teki Kıztaşı denilen heykelin orada buluşup yakındaki İnşa Kültür Merkezi’ne gittik. İhsan Eliaçık bekliyordu bizi. Kısa bir sohbet ve bir çay içiminden sonra Bekaroğlu hoca gitmek için izin alıp kalktı. Şaşırmıştım Bekaroğlu hocanın mütevazılığı karşısında. Adres ve saat bildirme yerine Üsküdar’dan kalkıp gelmiş, tanıştırma faslından sonra da “işim bitti bana izin” deyip ayrılmıştı.

 

Recep İhsan Eliaçık’a da anlattım sempozyum gerçekleştirme isteğimizi. Çok ilgilendi. Kıvılcımlı’nın eserlerini ve özellikle dine ve İslamiyete bakışını övdü. “Sermaye gerçek Müslümanlarla sosyalistleri birbirlerine düşman etmek için bütün yöntemleri kullandı, kullanıyor. Oysa bu iki akım arasında düşmanlık değil, sermeye düzenine karşı dayanışma ve dostluk geliştirilmeli. İşte Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın görüşleri bunun için çok iyi bir manivela olabilir” cümlelerini kullandığını iyi hatırlıyorum. Özellikle Allah-Peygamber-Kitap için olumlu düşüncelerini sıraladı. Hatta “eğer o kitaptaki Esma-ül Hüsna bölümünü broşür olarak basarsanız, binlercesini bizim çevrelerde dağıtabiliriz” dedi. Sempozyum için de, çok aktif olarak hazırlanıp katılabileceğini. Üstüne düşen başka şeyler varsa ayrıca yapacağını söyledi. Böyle başlayan tanışıklığımız daha sonra Gezi Direnişi sırasında daha da gelişerek sürdü İhsan hocayla da.

 

İslami kesimden aldığımız bu olumlu tepkilerden sonra laik kesimden kimselerle de bağ kurmayı istedik. Aklımız gelen bir isim Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Hocası Birgül Ayman Güler oldu. Ben Ankara Kitap Fuarı için zaten Ankara’da olacaktım. Birgül hocanın bir yüksek lisans öğrencisini tanıyordum. Onun vasıtasıyla randevu aldık kendisinden. Randevu saatinde bir takım kitabımızla birlikte gittim Birgül hocanın Siyasal Bilgiler Fakültesi’ndeki odasına. Randevuyu alan arkadaşım Zübeyde Erdoğan da katıldı bize. Üç saat kadar sürdü sohbetimiz. Hoca da biz de çok keyifli olan sohbeti bırakmak istemiyorduk. Görevliler bir şeyler sormak için geldiklerinde Birgül hoca onlara şu anda önemli bir sohbette olduğunu, çok gerekli olmazsa bölmemelerini de söylüyordu. Bu uzun sohbetten aklımda kalan en önemli şey Birgül Ayman Güler’in ettiği şu cümlelerdi: “ Üniversite dediğimiz iki türlüdür; bir türü şimdi içinde bulunduğumuz çatılı üniversitelerdir. Bu üniversitelerde her şey kurallarla belirlenmiştir. Araştırma nasıl yapılır, tez nasıl hazırlanır, nasıl yayınlanır, hangi aşamalardan geçer bunlar? Hep bellidir. Buralarda her türlü imkân vardır ama yaratıcılığı teşvik eden özgür bir ortam yoktur. Kurallarla sınırlıdır her çalışma. Bir de çatısız üniversiteler vardır. Hayatın her yeridir oralar aslında. Yaratıcılığı engelleyen kurallar yığını yoktur. İmkanları olmasa da özgür bir ortamı vardır ve bazen çatılı üniversitelerden çok daha büyük yarar sağlarlar topluma. İşte Dr. Hikmet Kıvılcımlı, ülkemizde bu çatısız üniversitelerin en yetkin adamlarından biridir ve çok önemli çalışmaları vardır.” Böyle demişti Birgül hoca ve Kıvılcımlı konusunda yapılacak her türlü çalışma ve eylemi bütün gücüyle destekleyeceğini söylemişti. Daha sonra CHP’den milletvekili seçildi Birgül Ayman Güler. Sonra istifa etti. İstifası sonrası Perinçek çizgisine yaklaşır gibi oldu. Son yıllarda pek sesi çıkmıyor.

 

Hem İslami hem de Atatürkçü kesimlerden böyle önemli destek vaadleriyle başlayınca sempozyumu başarabileceğimiz duygum artmaya başlamıştı ama daha sonra yazacağım nedenler yüzünden yayınevi bu tür çalışmalara zaman ve enerji ayıramayacak duruma düştü. O yüzden de sempozyum girişimi atıl kaldı.

 

Daha 2010 yılı başlarında başlayan yayınevi içi sorunlar giderek arttı. Bu sorunları, nedenleriyle bir sonraki yazımda anlatacağım. Şimdi 2010 yılında yayınladığımız kitaplara bakalım.

 

2010 yılı Mart ayında Kıvılcımlı’nın 2 kitabını yayınlamışız. Bunlardan Bütün Eserler no: 30 olanı Deccal Kapımızı Nasıl Çalıyor kitabıydı. 1970 yılının yaz aylarında o zamanki Proleter Devrimci Aydınlık dergisinin 3 sayısında tefrika edilen bu çok önemli yazı, emperyalizmin, özellikle de Alman emperyalizminin, dünyayı bir yandan Atom silahlarıyla korkuturken, öte yandan geliştirdikleri Bakteri ve Kimya silahlarıyla nasıl donattıklarını rakamlar ve olaylarla açıklayan bir uzun yazıydı. 1975 yılında kitap olarak da basılmıştı. Biz ikinci defa basıyorduk bu önemli yazıyı kitap olarak. Bizim bu kitabı yayınlamamızdan 10 yıl sonra dünyada pandemi ilan edilmesine yol açan corona salgını çıkınca, bu yılın eylül ayının ilk günü kaybettiğimiz sevgili Nasrullah Ayan’ın teklifiyle, Kıvılcımlı’nın Deccal… yazısını güncel pandemi dönemi ile birlikte bir youtube videosuyla uzunca değerlendirmiştik.

 

2010 yılı Mart ayında yayınladığımız ikinci kitap ise 31 sıra numaralı Karl Marks’ın Özel Dünyası kitabıydı. Bu kitap için ben bir şey yazmayayım da, kitabın içinden alıp arka kapağına bastığımız iki kısa paragrafını alayım Kıvılcımlı’nın. Şöyle yazmış:

 

“Marks’ı anlamadıkça demokrasiyi anlamanın hiçbir yolu yoktur. Bizde demokrasinin ikide bir düştüğü göz kararması, Marks’a karşı duyulan fobi ile de çok bağlıdır. Bugün Marks’ı bilmeden politikaya kalkışmak, pusulayı bilmeden kaptanlığa kalkışmaktan ayırt edilemez.

“Marks’ın doktrinini bir yana bırakıyoruz. Yalnız etten, kemikten yapılmış, herkes gibi fani Marks’ın kişiliği üzerinde söylenenleri tanıtacağız. Ta ki Marks’ın bir PUT değil, İNSAN olduğu anlaşılsın.”

 

Evet 2010 yılı içerisinde sadece 2 kitap yayınlamıştık. Daha önceki 3 yılda ortalama 10 kitap yayınlamıştık, bu yıl sadece 2. Bunun ve sempozyum girişimimizin çok iyi başlamışken sürdürülememesinin nedenleri o yıl başlayan ve 2011 yılına da sarkan yayınevi içi sorunlardır. Bir sonraki yazımda ayrıntılarını yazacağım ama şimdiden şunu diyeyim. Sorunlar H. Atahan ile benim aramdaki sorunlardır, başka hiç kimsenin değil. Ayrıca benim açımdan 2010 yılı hiç de boş geçmedi. Ertesi yıl yayınlanan 24 kitabın yayına hazırlanması, o kitapların finansmanını sağlanması (yanlış bilinen bir gerçeği şimdiden yazayım. 2011 yılında yayınlanan 24 kitabın tek 1 lirası bile Haşmet Atahan tarafından karşılanmamıştır. Ayrıca 2010 yılının Mart ayından itibaren benim yayınevinden aldığım cüzi ücret de H. Atahan tarafından kesilmiştir. Bütün bunları önümüzdeki yazılarda detaylıca anlatacağım.

 

Gelecek Yazı: İç Sorunlar, 2011’e Doğru

 



Bu yazı 6446 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

AKP Nasıl Kazanıyor?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI