“Yolun düşerse mutlaka beklerim” demişti. Otobüs ile memlekete gidiyordum. Yolumuz Osman'ın kasabasından geçiyordu. Aklıma geldi, uğrasam iyi olur bir kaç gün beraber olurduk. Çok özledim keratayı. Biraz da merak ediyordum sahtekâr Hacı arkadaşımın, aile düzenini. Evime iki gün geç gitsem de olurdu. Osman, “Yerköy yol sapağında in, minibüs ile çarşıya gel ve beni ara” demişti.
Otobüs muavini, "Yerköy'de inecekler hazırlansın" dedi. Ani bir kararla bende kalktım. Küçük valizim aldım. Otobüsten indim.
Yerköy minibüsüne bindim. Cepten Osman'ı aradım. Yolda oluğumu haber verdim. Büyük Camide buluşmak üzere sözleştik. Çok heyecanlıydım. Uzun zaman oldu Osman'ı görmeyeli. Suudi Arabistan'da, İzmir'de beraber çalıştık, aynı koğuşlarda kaldık. Birlikte çok vakit geçirdik. Birbirimize anlatmadığımız hiç bir şeyimiz kalmamıştı. Kardeşlik böyle bir şey olmalı. Can ciğer olmuştuk.
Minibüs çarşıda durdu. Valizimi alıp indim. Büyük Camiyi sordum. Yürüyerek camiye geldim. Avluda bekleyen insanlar vardı. Bir sandalyeye oturmuştum ki Osman kapıdan gözüktü. Kalktım, birbirimize sarıldık. Hal hatır sorduk. Çay söyledik. Bakışıp bakışıp güldük. Defalarca “vay be, sensin ha” deyip durduk.
Osman, “hadi eve gidelim” dedi. “Mehmet abi gözünü seveyim sakın falso verme, hata istemem. Benim evdeki adım. Hacı Osman. Suudi Arabistan gittiğimden beri, evde, eşim bana Hacı diyor, mübarek adam muamelesi görüyorum. Çocuklar da, çevrede de böyle. Eşim ve çevresine göre Suudi Arabistan, Arapça dili ve Arap insanları çok kutsal. Aman dikkat et. Dışarıdaki hayatımı öğrenirlerse biterim abi” dedi.
"Tamam, Osman sen merak etme açık vermem” dedim.
Bir arabaya atlayıp evine gittik. Kapıda kara çarşaflı bir bayan, yanında 8 ve 12 yaşında iki oğlan çocuğu bizi karşıladı. Kadın hoş geldiniz Hacı dedi. Ben de Hacı oldum. Çocuklar elimi öptü. Beni misafir odasına aldılar. Osman “abi tuvalet banyo burada, yoldan geliyorsun elini yüzünü yıka” dedi. Banyoya gittim. Geri geldiğimde sofra kuruluyordu. Tekrar salondaki koltuğa oturdum. Yine iş güç konusu açıldı.
“Sofra hazır buyur abi” dedi. Sadece ikimiz yemek yedik. Peşinden çay geldi.
Osman “abi dışarı çıkalım, senle konuşacağım o kadar çok konu var ki, evde rahat edemeyiz” dedi.
“Tamam” dedim.
Evden çıktık meydana geldik. Parkta bir banka oturduk.
Osman "Abi senle ne maceralar yaşadık öyle değil mi?
“Evet öyle”
“Arabistan'dan beni kaçırtman, hayatımı kurtardın abi “
“Doğru, Yoksa adamlar seni idam ederlerdi.”
Osman “Abi sen biliyorsun. Cuma günleri Arabistan’da sokakta gezemezsin. Değneklerle dövüp camiye sokuyorlar. Biz de Kaman'lı fayans arkadaşlar ile aynı evde kalıyorduk. Namaz saati evlere dağılıyorduk. Kadınların kurduğu şebeke hepimize birer kadın bulmuştu. Özellikle cuma namazının saatini beklerdik. Kadınların yanında daha çok vakit geçirirdik. Abi ben böyle şey görmedim. Kadın çıldırmış gibi bana saldırıyordu. Vallahi billahi kudurmuş gibi. Kadın ne yapsın abi, her evde üç veya dört kadın. Kocası, kadınların hepsi ile nasıl ilgilensin. Koca çoğu kez eve gelmiyor, hatta hiç birisiyle ilgilenmiyor. Ramazan ayında erkekler her gece bir evde toplanır sahura kadar oturur yemek yer, bir şeyler içer birlikte vakit geçirirler. Kendilerince güzel alem yaparlar. Eve gitmek akıllarına gelmez.”
"Öyle, biliyorum Osman, ama sen yanlış yaptın."
"Haklısın, ben kadının yanına gece gittim. Kural ihlali. Halbuki, bizleri çok sıkı tembihlemişlerdi. Evdeki diğer kadınlardan birisi beni görünce bağırdı. Bende kaçtım. Hatam çok büyük, ama ben böyle olacağını düşünemedim"
"Kafan gidecekti, hem de kılıçla" dedim.
"Hiç sorma abi, ama sen hayatımı kurtardın"
“Osman, biliyorsun boş zamanlarımda TIR garajına gider şoför kardeşimi sorardım, gelmiş mi? diye. Bizim kasabalılar meslek olarak çoğu kamyon ve TIR işi yapıyor. Çok tanıdık geliyor. Senin olayın olduğu gün TIR'cı Recep abi gelmişti. Gece seni götürüp, kamyonun şoför mahallinin üstüne brandaya sarıp sınırdan çıkarmıştık. Kendini zor bela Ürdün’e atmıştın. Suudi Arabistan polisi, seni gören kadın ile koğuşumuza gelip hepimize tek tek baktılar, yoklama yapıp seni sordular. Sınırı geçip gitmeseydin, idamı görürdün.”
"Doğru söylüyorsun abi, ne günlerdi o günler. Mehmet abi İzmir'i de hiç unutmadım. Her gece rakı içerdik. Bir de hatun vardı. Çok paramı yedi. Helali hoş olsun. Hiç olmazsa yüzüme gülüyordu. Ama namussuz, son kez beni kandırması ağrıma gitti. İş yerindeki arkadaşlar, kürtaj olayından dolayı benimle çok dalga geçtiler. Kadın, ben hamileyim, acil kürtaj olacağım para getir demesi yok mu? Meğer beni kandırmış. Beni millete madara etti. Ne hamilesi, ne kürtajı! Ben nereden bileyim abi. Kadının yüzünden hırsızlık da yaptım. Paraya doymadı namusuz. Ama neşeli kadındı, hep gülerdi. Kadını hiç unutmadım hep aklımda fırsatını bulsam yine İzmir’e gideceğim Evdeki karının güldüğünü görsem kurban keseceğim. Hayatını öbür dünyaya adamış. Mahallede bir tarikat var, arkadaşları ile oraya gidiyorlar. İşi gücü namaz dua ve öbür dünya sohbetleri, ama bana gelmez bu işler biliyorsun. Acıyorum kendisine”.
“Ulan Osman sen ne adamsın be, hem de cehennemlik, İzmir'de de boş durmadın. Sende şeytan tüyü var. Kadınlar gelip seni buluyor” dedim. Osman güldü, sözüm hoşuna gitti.
Tip olarak itici ve bakımsız kirli bir adamdı. Sakallı gezer, sigaradan sararmış aralıklı dişler, yıkanmamış taranmamış kıvırcık saçlar. Küçük gözleri ile hiç de yakışıklı değildi.
Osman “Benim hatun, bir de İzmir'de bir tanıdığını yanıma göndermişti. “Git Osman abin sana iş bulur” demiş. Bir hafta delikanlıyı işçi koğuşunda misafir ettim. İş yok diye gönderdim. Bir hafta içki içemedim. Arkadaşların içinde sürekli bana “Hacı Osman abi” deyip peşimden dolaşıyordu.
“Mehmet abi bir iş bulup buradan kaçmam lazım. Burada herkes Hacı Osman olan bana saygıda kusur etmiyor. Ama yalandan abdest alıp namaz kılmaktan sıkıldım. İçki yok, kadın yok, birahane bile yok. Buradaki hayatım azap içinde geçiyor. Çok sıkıldım, çok. Gerçekten heyecanlı maceralı ortak geçmişimiz vardı. Öyle değil mi abi? Riskleri çoktu ama tadı başkaydı. Hadi eve gidelim akşam oldu” dedi.
Yürüyerek eve geldik. Evde yine saygıda kusur etmeyen hareketler. Kadın ve çocuklar her seferinde “Hacı Osman” sözleri. Osman bir tespih de bana attı. Kıldığımız sahte namazdan sonra tespih çekerek havadan sudan konuştuk. Yine yemek çay faslı yapıldı. Sonra herkes odası çekildi.
Salonda Osman ile baş başa kaldık. Osman yine başladı konuşmaya, İzmir'deki kadını çok özlediğini, çok para kaptırdığını anlattı. Osman, Arabistan'daki kadının ateşli sevişmelerini, oradan nasıl canını zor kurtardığını tekrar anlattı. Konuştukça konuştu hem de saatlerce. Şimdiki hanımının salak, geri zekalı, suratsız, aptal ve çirkin olduğunu söyledi. Karısının hiç gülmediğini, naz ve cilve bilediğini de yineledi durdu. O anlattı ben dinledim. Adamın içi yanık, yarası çok, bir türlü susmadı. Gerçekten heyecanlı maceralı ortak geçmişimizde epey tehlike atlatmıştık. Riskleri çoktu ama tadı başkaydı.
Osman baktı gözlerim kayıyor, uyku beni perişan ediyor. Kalktı hayırlı geceler dileyip gitti.
Sabah erken kalkıp namaz işimizi hallettik. Namazdan sonra kahvaltıya kadar epey konuştuk. Beraber benim memlekete gitmeye karar erdik. Osman benimle gelip bir hafta kalacaktı.
Kahvaltıyı yaptık. Sonra hazırlandık. Osman hanımına ve çocuklara para bıraktı” Mehmet abi ile iş bakacağız, bir hafta bensiz idare edin” dedi. Vedalaşıp ayrıldık.
Elli metre gitmedik ki, Osman'ın eşi seslendi “Hacılar bekleyin bir dakikanızı alacağım” dedi. Hızlıca yanımıza geldi.
Kadın “ Küçük oğlan cep telefonuna çok meraklı! Bütün özelliklerini biliyor. Bu ara çaktırmadan gizli video çekme, ses kaydetme merakı başladı. Bir haftadır her şeyi çekiyor, dinliyor, herkese gösterip hem kendisi gülüyor hem de bizi güldürüyor. Çocuk kendince eğleniyor. Akşam da cep telefonunu salona koymuş. Sizin konuştuklarınızın hepsini kaydetmiş. Dinledim, keşke dinlemez olaydım. Söyle Hacı Osman, bir de yüzüme söyle. Benim salak, geri zekalı, aptal, çirkin, suratsız olduğumu. Senin aslında Hacı olmadığını, alkolik, kadın düşkünü sorumsuz yalancı sahtekar bir pislik olduğunu da söyle. Şimdi defolun. Bir daha buraya da benim evime de gelmeyin. Ben kendi onurum, çocuklarımın haysiyeti için bağrıma taş basıp hiç kimseye bir şey anlatamayacağım. Sen yine Hacı Osmansın. Ama buraya bir daha ayak basmayacaksın. Sen artık bizler için ölüsün, cehenneme kadar yolun var, haydi güle güle” dedi.
Kadın hırsla döndü gitti.
Osman'a baktım, yüzü bembeyaz. Bıçakla kessen bir damla kan akmaz. Donmuş kalmış bir haldeydi. Sanki üstünden kamyon geçmişti. Osman’ın Yerköy'deki saygın adam, mübarek adam, Hacı adam, eş, baba değerleri yerle bir olmuştu. O artık bir hiçti.
Dedim ki ”Osman, aynı Arabistan'a daki gibi dün de yanlış yaptın, yapmayacaktın dedim. Orada dayanamayıp kadının evine gittin. Burada da gündüz o kadar konuşmamıza rağmen, gece dayanamadın yine konuştun.”
Keşke, Hacı Osman'a hiç uğramasaydım.