Bugun...


Ahmet Kale

facebook-paylas
Deccal Nasıl Kapımızı Çalıyor?
Tarih: 13-11-2021 15:02:00 Güncelleme: 13-11-2021 15:02:00


 

"Deccal Kapımızı Nasıl Çalıyor" yazısı, ilk olarak 1970 yılının Haziran-Temmuz ve Ağustos aylarında, 3 bölümlük seri yazı halinde, o zamanki Proleter Devrimci Aydınlık dergisinde yayınlanmış. Bu çok önemli yazı 1975 yılında o zamanki Tarihsel Maddecilik Yayınları tarafından kitap olarak basılmış. Kıvılcımlı’nın ölümünden sonra birçok yazısı ve eseri yeniden yeniden yayınlanırken, Deccal Nasıl Kapımızı Çalıyor? Yazısı 1975 sonrasında bir daha basılmamış. Ta ki 2010 yılında Ssoyal İnsan Yayınlarınca yayınlanan “Kıvılcımlı, Bütün eserleri” dizisine kadar. O dizide 30. Kitap olarak, 2010 yılı Mart ayında yayınlanmış.

 

1970 yılında yayınlanan yazı, özellikle 1968 Çekoslovakya olaylarının etkileri üzerine yazılmış ama oradan evrensel sonuçlar çıkararak:

 

Üçüncü Emperyalist Evren Savaşı nerede? Emperyalizm Kore'de, Emperyalizm Vietnam'da, Emperyalizm Süveyş'te, İsrail'de, Kongo'da, Nijerya'da. Bunların hepsi, dünyayı "kıyıcığından dişleme"dirler. Asıl Üçüncü Emperyalist Evren Savaşı'nın odağı, Avrupa'nın göbeğindedir. Avrupa'nın göbeği önce Macaristan'da kesilmek istendi, olmadı. Çekoslovakya'da patlatılacaktı, elvermedi. İçeriden bir Quisling'in, bir Dubçek, Mubçek'in el vermesi, bel vermesi lazım ki, Emperyalizm, işleyeceği cinayeti, bir hayat kurtarıcı ameliyat gibi gösterebilsin. Başka türlü, koca bir insanlık, kasaplık koyun gibi salhaneye sürülemiyor. (s.11)

 

Bilindiği gibi İkinci Emperyalist Savaş sonrası Alman Emperyalizmi yenilmiş, sosyalizm dünyanın üçte birine kadar yayılmıştı. Savaş sonrası Alman ordusu tasfiye edilmiş, silahsızlandırılmıştı. Bunun bir aldatmaca olduğu emperyalist blokun bütün demagojilerine karşılık apaçıktı.

 

Enayi değil emperyalizm. Sosyalizme karşı açılacak Haçlı Seferinin, Gamalı Haçlılar seferi biçiminde patlak verirse, artık emperyalizmi kökünden silip süpüreceğini denemesiyle biliyor. Gebermek üzere kudurmuş bir düzen olarak emperyalizm, önce bir maske, sonra bir kiralık katil arıyor.

 

“Maske, iki yıldır enikonu işlenen Çekoslovakya meselesidir, kiralık katil Alman emperyalizmidir. Maske Vietnam olmamış, İsrail olur; İsrail olmamış, Çekoslovakya olur. Ama yeryüzünde sınangılı kiralık katil, Alman finans-kapitalidir. Cinayet Alman emperyalizmine yüklendi mi, bir taşla birkaç kuş vurulur. En sonra uluslararası finans-kapital ağa, bir yol daha kanlı ellerini "hür yayın"la yıkar. Emperyalizm sistemi, insanlık önünde cinayetini kolayca maskeleyebilir. Fedai Alman emperyalizminden daha ucuz ve gözü pek enayi mi bulunur?” (s. 12)

 

Peki iki Emperyalist savaşta da yenilen, ordusu tasfiye edilen Alman emperyalizmi  yeniden nasıl emperyalistlerin kiralık katilliğine gönüllü soyunabiliyor?

 

Alman Emperyalizmi bu şahbazlık gücünü nereden buluyor? Onu anlarsak, "Çekoslovakya Meselesi" denilen şeyi azıcık kavramaya yaklaşmış sayılabiliriz. Alman Neo-emperyalizminin hortlayışının temel nedeni, finans-kapital'in oldu olası bindiği dalı kesen iç çelişkilerine, kapitalizmin dengesiz gelişim kanununa dayanır.

 

“İki Emperyalist Evren Savaşı sonunda da, "demokrat" denilen emperyalistler, "zorba" (militarist veya faşist) Almanya'yı tepesi üstü düşürdüler. Teslim alır almaz da, ilk işleri, yerde yatan Alman Don kişotunu solunum (sun'i teneffüs) ve bin bir kuvvet şırıngası ile ayağa kaldırmak oldu. Sonra Alman dirildi ve yeniden baş belası kesildi. Bu sefer de, havadan ve karadan son temellerine dek yıkılmış Alman kapitalizmine, başta Amerikan sağdıç olmak üzere bütün uluslararası finans-kapital, ölümden sonra dirim sağlamak üzere, var güçleriyle katılıp kaynaşarak her türlü madde (ve maneviyat) yardımını esirgemediler.” (s. 14)

 

Bunu niçin ve neden yaptıklarını da şöyle anlatır bize:

 

Yeryüzünde, her yıl dış ödeme dengesi milyarlarca fazlalık yığan, parası en kuvvetli kapitalist ekonomi temeli, 24 yıl önce taş üstünde taş bırakılmamış Almanya'da kurulmuştur. ‘Alman mucizesi’ denilen şey budur. Ve bu, Alman mucizesi değil, uluslararası finans-kapitalin kendi eliyle ördüğü Alman çorabıdır. Dünya emperyalistleri ne denli öğünseler yeridir; kendi bombalarıyla yıktıkları Alman finans-kapitalini, kendi sermayeleriyle eskisinden beş beter kurmuşlardır.

 

Niçin yıktılar? Avrupa milletlerinin başına jandarma yazacağız, Sovyetler'in başına bela edeceğiz, sosyalizmi bin yıl geri attıracağız diye şımarttıkları Alman emperyalizmi, daha dişine göre bulduğu Batı emperyalistlerine peşin saldırdığı için. Niçin yeniden kurdular? Gene, Avrupa milletlerinin başına jandarma yazmak için, Sovyetler'in başına bela salmak için, dünyada sosyalizmi bin yıl geri attırmak için. Niçin yıktılar? Alman finans-kapitali dengesiz geliştiği için. Niçin yeniden kurdular? Emperyalist kapitalizmler arasındaki eşitsiz gelişme dengesizliğini Almanya'da büsbütün arttırmak için!..” (s. 15)

 

Bu sergilemelerdeki asıl amaç, Alman emperyalizminin hangi yollarla geri ülkelerde üslendiği, diğer bütün emperyalistleri nasıl peşine taktığıdır. Burada gözlerden kaçırılmaya çalışan çok önemli bir konuya girer Kıvılcımlı. Emperyalizm iki paylaşım savaşından da yenik çıkmıştır aslında. Birinci savaştan sonra dünyanın altıda biri, ikinci savaştan sonra ise üçte biri sosyalizme uyanmıştır. Ancak ikinci savaş sonrası Atom bombasının yapılması, üstelik Atom silahının sosyalist blokta da bulunması emperyalistleri artık topyekun bir savaşa girmekten alıkoymaktadır. O zaman şu sonuçları gözümüze batırır Kıvılcımlı:

 

Kapitalist ekonomi, hiçbir zaman, hiçbir millete veya insanlığa genlik [refah] ve mutluluk getirmek reklamını ciddiye almaz. O reklamın perdesi ardında her zaman saklı duran şey, zorla silahlı ölümdür. Kapitalizm olup da; zor, kriz, savaş, ölüm getirmeyecek düzen görülmüş, işitilmiş değildir. Ancak 1969 yılının kapitalizmi yanında, 1869 yılı kapitalizminin öldürücülüğü çocuk oyuncağı kalır.

 

Günümüzün öldürücü kapitalizmi hangi silahlara dayanıyor? Alfabenin ilk harfleriyle süslenip gizlenen (A.B.C.) yani atom + bakteri (mikrop)+ chimic (kimya) silahlarına... Dikkat edilirse, emperyalizm yalnız atom (nükleer) silahları üzerine yaygara koparır. B. ve C. (mikrop ve kimya) silahları üzerinde mutlak bir susuş kumpası güdülür. Sovyetler'in B. ve C. silahlarını da yasak etmek üzere ikide bir yaptığı teklifler, hep gürültüye boğularak, kimseye çaktırmadan reddedilir durur.

 

Emperyalizm B.C. (mikrop-kimya) silahları üzerinde en ufak tartışmaya bile girmez. Çünkü o silahların korkunçluğu tartışılamayacak denli insanlık dışı canavarcadır. Öyle bir me-sele ortaya çıkarıp, kendi kendini ele vermektense, hiç öyle bir konu yokmuşça ıska geçmek ve "hür basın-yayın" şarlatanlığının kahpece sis karanlıkları içinde haydutluğunu sürdürmek daha işine gelir.” (s. 16-17)

 

Alman finans-kapitalinin silahsızlandırılmış olmasının emperyalist bir demagoji olduğundan yukarda söz etmiştik. Görünüşte Atom silahlarına sahip olmayan Almanya, ondan çok daha korkunç yıkımlara yol açabilecek Bakteri ve Kimya silahlarına sahiptir zaten.

 

Dokuz on yıldır, Alman finans-kapitali, A (atom) silahına dehşette taş çıkartan B (mikrop) ve C (kimya) silahlarının en korkunçlarını yapmaya dört nala girişmiştir. Sanki o hayvanlara bile uygulanmaması gereken canavarca ölüm silahlarını harıl harıl yığan haydut kendisi değilmiş gibi, Alman emperyalistlerinin atom silahı isteyişleri: Hazırladıkları utanmazca suikasti gözden kaçırmak isteyen duman perdesidir.

 

Uluslararası finans-kapitalin kiralık katili Alman emperyalizmi, Amerikan emperyalizmiyle sözbirliği ederek, her gün biraz daha artan cinayet silahlarını maskelemeye uğraşadur- sun. Uzakdoğu'da, Yakındoğu'da yapılan bütün silah talimleri, napalm bombardımanları, hep Vietnam ve Arap halkları üzerinde B.C. silahlarını, kobaylar üzerinde mikrop dener gibi yapılan denemelerdir.” (s. 18)

 

Kıvılcımlı bu satırları 1970 yılında yazmış. Dikkat edelim emperyalizm o zamanlar görünüşte sadece napalm bombaları kullanıyor. Napalmla yakılıp yıkılan Vietnam köylerinin,  kavrulan insanların görüntüleri hafızalarımızda. Bir de günümüze kadar olan bazı olayları düşünelim. Halen dünyanın gündeminde olan korkutucu Ebola virüsü, Deli Dana hastalığı, AİDS virüsü, Kuş Gribi vb. dünyayı saran bakteri ve kimya salgınlarını görüp yaşıyoruz. Özellikle geri ülkelerde başlatılan, ama şimdiki ulaşım çağında çok kolayca gelişmiş ülkelere de sıçrayabilen bu salgınların ardında hangi yok etme eğiliminin olduğu tartışılmaya değmez mi?

 

Kıvılcımlı da bu B ve C silahlarının üretim ve kullanımında emperyalistlerin nasıl işbirliği yaptıklarını özellikle ABD kaynaklarından aktarır bize. Alman kaynaklı B ve C silahlarının özellikle ABD topraklarında depolandığını ama ABD yöneticilerinin bu depolamayı kendi parlamentolarına kabul ettirirken, ABD topraklarında denenmeyeceğini, ekonomice geri ülkelerde denenip kullanılacağını garanti edecek sözler verdiği belgelenir.

 

Bu durumun Türkiye’yi ilgilendiren yanına geliyoruz şimdi:

 

Hava üsleri Adana'da İncirlik'ten, Diyarbakır'da Pirinçlik'e dek emrindedir. İstanbul'dan Kars'a dek bütün kalabalık merkezlerimiz, Türkiye ekonomi ve kültürüne egemen İstanbul'daki Karamürsel Merkez Amerikan Üssü'ne bağlıdır. Türkiye'nin "hayat ukdesi" Ankara "mevzii" ile bütün Orta Anadolu; Şile, Samsun, Trabzon "mevzileri" ile tüm Karadeniz bölgemiz, Amerikan Elektronik Üs ve Mevzilerinin kontrolü altındadır-.

 

Bu "üs" ve "mevzi"lere, Demirel'in "tesis"lerine, Demirel'in kendisi bile niçin "protokol gereği" sokulmaz. Çünkü, Türkiye'yi ve Yakın Doğu'yu bir saniyede hayaya uçuracak silahları ile Amerika oralarda pusu kurmuştur.” (s. 38)

 

Bu ortam içinde, Avrupa'nın göbeğindeki Çekoslovakya'dan Ortadoğu'nun cücüğü Türkiye'ye bir ok atımı çizgi çekelim. Finans-kapitalin gerek Türkiye'de, gerek Avrupa, Asya, Afrika'da, tek sözle sıkışan dünyasında ne yaptığı, nasıl ettiği kendiliğinden ortaya çıkar.” (s. 52)

 

45 yıl öncesinden yapılan bu uyarıların ne kadar kıymetli olduğu yıllar geçtikçe, olaylar biriktikçe daha çok anlaşılmaktadır. Türkiye’nin her yanına dağıtılmış bu üslerde B ve C silahları nasıl yutturuluyormuş bakın:

 

Fiili durumda; atom-kimya-mikrop silahları Pentagon Generalinin emrindeki Türkiye üslerine, yalnız Pentagon'un bildiği şifrelerle, masum sayılacak ‘mermi’, ‘yiv’, ‘oksijen tüpü’ .... bilemedin ‘topçu cephanesi’ kılığında sokulduktan ve Türkiye'deki Amerikan üslerine en yetkili Türkiye Bakanının bile, ‘çağrılsa’ dahi, gitmesi, ‘PROTOKOL’ gereği yasak bulunduktan sonra, Deccalın kapımızı çalması için daha ne beklenebilir?

 

“Artık B.C. (mikrop-kimya) gizli silahlarının adı ‘İLMİ ARAŞTIRMA’ olmuştur.” (s. 55)

 

Bu kitabın tanıtımını bitirmeden önce, geri ve ileri ülkelerdeki ırkçılıkların karakterini incelediği bölümü, biraz uzun olmasını göze alarak paylaşalım:

 

Bütün faşizmlerin başta görülen iddia yaygaraları, hep sözde koyu milliyetçi olduklarını afiş yapar. Bu afişin ardında milletin ve milli savunmanın en itcil inkarı gizlenmeye çalışılır. Bunun anlamı, ileri ve geri ülkede birbirine ters düşen iki karakter taşır:

 

“1- İleri ülkede anlam açıktır. Her faşist, kendi finans-kapitalinin dünyaya egemen olması şartıyla, başka bütün vatanları çizmesiyle çiğneyip yok etmeye, başka bütün milletleri ve milliyetleri, köle, aşağı ırk yapmaya çalışır. Musolini'nin ve Hitler'in koyu milliyetçilik gösterişleri, yalnız İtalyan yahut Alman milletinin "dünyaya bedel" olduğunu tutturarak, yeryüzünde başka her türlü vatan ve milliyetleri köklerinden kazımaktır. Bunda anlaşılmayacak bir şey yok. Finans-kapital biricikleştirdiği dünya pazarında, tek başına sultan kesilmek için, azdırdığı milleti alet ederek, geri kalan bütün vatan ve milletleri tahtadan silmek ister.

 

“Bu, kendi evi içinde en azgın şoven, milliyetçi geçinen finans-kapitalin, yeryüzünde milliyetçiliğin başka her türlüsünü yasak etmesi, bir sahtekarlık olmakla birlikte, kendi hesabına mantıklı bir sahtekarlıktır.

 

“2-Geri ülkelerdeki kafatasçıların faşizmi, ileri ülke faşistlerininki ile taban tabana zıt bir sahtekârlık olur. Alın Türkiye'deki çeşitli Turancıları. Bunlar, lafta vatanperverlik, milliyetperverlik uğruna, her türlü uluslararası ülkücü sosyalizmin can düşmanı geçinirler, bütün Türkiye dışında kalmış Türkleri (ama özellikle sosyalist düzene girmiş Türkleri) ‘Büyük Turan’ adına ‘kurtarmak’ için canlarını ortaya atmış görünürler. İnsanın bu coşkun ‘milliyetçiliğe’ neredeyse inanacağı gelir. Öyle ya, adamlar Türkiye'ye bile sığmıyorlar, bütün dünya Türklerini bir araya getirecekler. (Fransızlar ‘Frank’ adlı CERMEN, İngiliz ‘Anglo-sakson’ adlı CERMEN, Almanlarsa, adları üstünde CERMEN... gelin Fransız-İngiliz-Alman milliyetlerini ve vatanlarını kaldıralım demek gibi bir şey...)

 

“Ancak işe geldi mi yani Nazi orduları Edirne sınırına geldiler miydi; bütün bizim o koyu "Türkçü" geçinen kafatasçılar hep birden Mehdi çıkmış gibi Hitler'i selamlamak üzere, şimdiki "Ergenekon Arslanları" yolundan perçemlerini "Hitlervari" kaşlarına düşürürler, bıyıklarını iki keçi boku biçiminde burunlarının altına yerleştirirler; dört hilali bir uçlarından aynı noktada birleştirip öteki uçlarını uzaklaştırarak, Nazilerin Gamalı Haç'ını gizli polis işareti kılığında kutsal işaret sayarlar, kaz adımı talimlerle faşist ordularını karşılama talimleri yapmaya girişirler.

 

“Bütün bu hazırlıkların uygulaması ne olacaktır? "Aşırı Türkçü"ler her şeyden önce Türk vatanını yabancı finans-kapital ordularına teslim edecekler, Türk milletini (ellerinden gelirse tüm kutsal Turan ile birlikte) Cermenliğin emrine verip ortadan silmeye çalışacaklardır. Burada sahtekarlık, vatan hainliği ve milli cinayetle yarışır. Bizim kafatasçılar da "vatan" veya "millet" aşkıyla aşırıca yanıp tutuştuklarını öne sürerken, aşırı Cermen nasyonalistliğini iddia eden Naziler kadar sahtekardırlar.

 

“Ne var ki Naziler, dünyayı tek Cermen hegemonyası altına sokarlarken, hiç değilse sahtekarlıklarına görünüşü uydururlar. Bizim kafatasçılar, hem "Türkçüyüz, çok aşırı" diye sahtekarlık yapıyorlar, hem de bütün Türkleri Nazi köleliğine peşkeş çekmekle görünüşü bile kurtaramayan "dalalet ve ihanet" batağına gömülürler. Başka türlüsünü de yapamazlar.

 

“Çünkü faşizm, azgın güçlü bir finans-kapitalin, kendi ülke-sinde ömrünü uzatabilmek için bütün dünya milletlerini en şoven, en utanmazca gaddar, en gerici ve aşağılık yollardan soyup ezme doktrinidir. Türkiye'nin ise, öyle dünyalara sığmaz güçlü finans-kapitali yoktur. Dolayısıyla, yabancı emperyalistlerin yardakçılığını yaparak, Türk vatanını satarak, Türk milletini yabancı şirketlere kul köle ederek, "aşırı milliyetçilik" perdesi ardında aşırı-kozmopolitliğin (burjuva enternasyonalciliğinin) domuzunu yaptığını gizlemeye çabalar.” (s. 75-76-77)

 

Deccal Nasıl kapımızı Çalıyor” son derece önemli, güncelliğini hep koruyacak olan evrensel bir metin olarak kıymetini koruyor.



Bu yazı 5237 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

AKP Nasıl Kazanıyor?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI