Bugun...


Ufuk Yılmaz

facebook-paylas
Şirket
Tarih: 18-01-2017 10:34:00 Güncelleme: 18-01-2017 10:34:00


Mustafa karanlıkta uyandı. Saat beşi on iki geçiyordu.Soluk renkli gri battaniyesini üstünden yavaşça attı.Miskin bir üşüme ve terlemiş sırtıyla soğuk tuvalete doğru karanlıkta yürüdü. Tuvaletini yapıp sifonu çekti. Mavi parlak renkli diş macununu aynı renkte olan diş fırçasına dolu dolu sıkarak dişlerini fırçalamaya koyuldu. Aynada kendine baktı. Yorgunluktan kızarmış kan gibi gözlerle soluk ten rengine ve öfkeli bir şekilde kıvrılan dudaklarına baktı. Artık sıkılmıştı bıkmıştı. O kadar öfkeliydi ki bütün dünyayı eline verseler kadın çocuk yaşlı genç demeden bir solukta hepsini öldürürdü. Hatta bunu yaptıktan sonra tek bir damla gözyaşı dökmezdi. Ama öfkesi içindeydi. Henüz onu dışarı vurabilme fırsatı olmamıştı. Onu neyin bu kadar öfkelendirdiği ise kimseyle konuşulmamıştı.

 

Dişlerini fırçaladı. Diş etinden biraz reçel aktı ama bunu umursamadı. Yüzünü soğuk ve klordan gri renge bürünmüş suyla birkaç kere yıkadı. Sonra traş bıçağını çıkardı. Önce bu bıçakla boynunu kesmek istedi. Sonra öfkesini mezara götürmek istemediğine karar verdi. Traşını yarım yamalak yapıp dudağının sol üstünde küçük bir kanamayla bitirdi. Odasına girdi. Güneş yeni doğuyordu. Yatağının altındaki akşamdan ütülenmiş gömleğini ve pantolonunu çıkardı. Giyindi. Mavi kravatını olabildiğince uzun ve kravat düğümünü olabildiğince küçük bağladı. Boynunu sıkmasına rağmen bu bağ hoşuna gitti. Dolaptaki tabancasını aldı. Temizlemeye koyuldu. Birkaç dakika boyunca tabancayı temizledi. Tekrar tabancayı birleştirip şarjörünü doldurdu. İlk kurşunu doldurmadan önce ağzıyla kurşunun ucunu emdi. Şarjörü de doldurup silaha taktı. Ve kurşunu namluya verip silahı beline taktı. Siyah ceketini giydi. Siyah rugan ama yılların geçmesiyle parlaklığı gitmiş ayakkabılarını giydi.

 

Kapıyı açıp dışarı çıktı.Soğuk havada güneş doğarken yürümeye başladı.Hızlı adımlar atıyor. Isınmaya çalışıyordu. Bir simitçiden simit ve çay aldı.Saat yedi vapurunu yakalayıp işe yetişmesi gerekliydi. Bugün önemli bir gündü. Simitten bir ısırık aldı. Çaydan bir yudum içti. Anında midesi bulanmaya başladı. Karnına soğuk sancılar giriyor. Bıçak saplanıyor gibi hissediyordu. En sonunda bir çöp tenekesi buldu. Ve yediği her şeyi kustu. Acıyla inledi. Ve çöp tenekesinin yanında yere oturdu. İnsanlar ona bakmıyordu bile. Eğer oracıkta ölseydi herhalde kimsenin umrunda olmazdı.

 

Ayağa kalktı pislenmiş olabileceğini düşündüğü pantolonunun kalçasını elleriyle temizler gibi yaptı. Hızlı adımlarla vapur iskelesine doğru yürümeye başladı. Vapura büyük bir hengame içinde bindikten sonra yorgunluk ve acı içerisinde gözünden akan yaşları sildi. Ve yüzüne normal bir vatandaş ifadesi takındı. Zaten kimse ağladığını farketmemişti. Vapurda saate baktı. Saat 7.30’u gösteriyordu. Acele etmesine gerek olmaması yüzünden biraz rahatlamıştı. Kravatını düzeltip vapurun limana yanaşmasını sabırsızlık ve soğuğun neden olduğu karın ağrısı içinde bekledi. Vapur limana yanaştı. Hafif bir sallantı hissedildi. Mustafa koşar adımlarla vapurdan indi. Trafik ışıklarında sıra beklemeye başladı. Arabalar durdu. Ve herkes Mustafa da dahil karşıya geçmeye koyuldu. Mustafa hızlı adımlarla kalabalıktan ayrılarak şirketine doğru yürüdü. Burası Mustafanın kendisini doğumundan itibaren çalıştığı bir yer gibi hissettiği Bilgisayar San.Tic.Ltd.Şti.’idi. İsminden de anlaşılacağı gibi bir bilgisayar şirketiydi. Mustafa bu şirketin Satış Departmanında görevliydi. Satılacak bilgisayarların listelerini hazırlamak hangilerinin satıldığıyla ilgili raporlar hazırlamak başlıca görevlerindendi. Ama bugün birazcık yorgundu çalışmak istemiyordu. Birazcık bıkmış birazcık öfkelenmişti. Bugün bilgisayarın başında oturup başkalarının aldığı teknoloji çılgınlığı ilgili şeyler yapmak istemiyordu. Kağıtlar onu kusturuyor fotokopi makineleri ve onların sesleri sanki onu sağır ediyordu. Öğle molasında yediği sandviçler ağzında küle dönüşüyordu. Kapıdan içeri girdi. Güvenliğe:

-Günaydın!dedi.

 

Ve silahını çıkarıp kabzasıyla güvenliğin başına vurdu galiba çok sert vurmuştu. Güvenlikçi darbenin sertliğiyle yere yığıldı. Her tarafa akmaya başlayan reçel Mustafayı biraz sakinleştirmişti. Kimsenin görmemesi için güvenlikçinin vücudunu güvenlik odasına taşıdı ve bütün kameraların kayıtlarını başlattı. ir üst kata çıktığında dağılmış saçlarını düzeltti. Geçmek için kart göstermesi gereken ses geçirmez güvenlikli kapıya şirket çalışma kartını göstererek, içeri girdi. Çalışma arkadaşlarına baktı. Çirkin hallerine, kadınların kimse görmeyeceği halde giydikleri kısa eteklere ve dar pantolonlara baktı, yok paralarıyla kollarına taktıkları insanın kafasını karıştıracak derecede büyük olan pahalı saatlerine baktı; patronlarından daha fazla ilgi görmek için iyi giyinmelerine baktı. Ve tek kelime ile onlardan iğrendi. O kadar iğrendi ki artık nefes almalarını bir ziyan olarak görmeye başladı. Mustafa yine de o gün hiçbir şey yapmaya bilirdi. Belki hemen aşağıya inip güvenlikçiyi öldürüşünü gösteren kaydı silebilir ve normal hayatına devam edebilirdi. Ama öyle yapmadı hızlıca masasına yöneldi. Masaya oturdu. Ve günlük işlerini yapmaya başladı. Masasını düzenlemeyi bitirmişti ki. Çalışma patronunun ona doğru yürümeye başladığını farketti.

 

- Mustafa! diye bağırdı. Uzun boylu zayıf yanaklı orta yaşlı sinirli patron

 

- Buyrun Mehmet Bey dedi Mustafa.

 

- Dün hazırladığın raporlar berbat bizim sattığımız malları fazla göstermişsin bu şirketin bir onuru var.Bizi batırmaya mı çalışıyorsun bir daha ki sefere hem kendi işin hem de arkadaşlarının işleri için dikkatli olursun umarım. dedi.

 

Bu bardağı taşıran son damla olmuştu. Köpekbalıklarıyla dolu olan suya bir damla reçel akıtmak gibi olmuştu. Aç timsahların içine ölü bir geyik fırlatmak gibi olmuştu.

 

Mustafa önce ses geçirmez kapıya baktı. Sonra elinden geldiğince hızlı bir şekilde elini silahına attı. Patronu Mehmet beyi alnından vurdu. Kafası reçel içinde yere yığılan patronu gören bütün büyük saatli erkekler kaçışmaya başladı. Ama Mustafa ateş açtı. On bir erkeği tam isabetle vurdu. Eteği kısa aşırı makyajlı kadınlar topuklu ayakkabılarını çıkarıp koşmaya başladılar. Mustafa onlara da ateş açtı On bir tane kadını tam isabetle vurdu. Çalışanlar katını sessiz sedasız temizlemişti. Müdürün kapı kartını aldı. Kartını güvenlikli ses geçirmez kapıya tekrar gösterip bir üst kata çıktı. Silahını beline koymadan önce şarjör değiştirdi boş şarjörü cebine koydu. Müdürün kartını gösterip içeriye girdi. Müdürün sekreterinin masasına doğru hızlı adımlarla yürüdü ‘Acaba yönetim kurulu burada mı ?’ diye sordu.

 

Zavallı sekreter kızın cevabını bile beklemeden kafasına kabzayı indirdi. Bayıldığını anladığı sekretere biraz daha vurarak onu öldürdü. Yönetim kurulu odasına kapıyı tıklayarak girdi. İçeride yönetim kurulu üyeleri kahvaltı ediyorlar bir yandan da iskambil oynayıp sigara içiyorlardı.

 

- Ne var işçi burada olmaman gerektiğini bilmiyor musun?diye Mustafaya bağırdılar.

 

- Biliyorum efendim ama size Mehmet beyden bir mesaj getirdim dedi Mustafa ve silahını çekerek yönetim kurulunun üzerine kurşunlarını boşaltmaya başladı. Bütün şarjör bittiğinde az yaralanmış bir üyenin yanına gitti. Masadaki külükten yanan bir puro aldı ve üyenin suratında söndürdü. Ve üye son nefesini verene kadar onu yumruklamaya başladı. Son üye de can verince içlerinden birinin kartını alarak. Bir üst kata yöneldi. Ancak o sırada gömleğinin reçele bulanmış olduğunu farketti. Hemen tuvalete giderek leke çıkarıcı sarı bir sıvıyla gömleğini ovdu. Takım elbisesinin dağılmış yakasını düzeltip yüzünü yıkadı ve tuvaletten çıktı. Üst kattaki büyük yüksek güvenlikli kapıyı ilk defa görmüştü. Buraya kartla değil parmak iziyle girildiğini öğrenince biraz üzüldü Mustafa. Ama aklına bir fikir geldi. Hemen alt kata inip yönetim kurulu üyelerinden birinin parmağını almaya çalıştı. Sonra parmakların insan uzuvları olduğunu çekince hemen yerinden çıkmayan sağlam organlar olduklarını farketti. Etrafta bu müthiş organları kesmek için bıçak aradı lakin bulamadı. Parmakları ağzına soktu ve olanca gücüyle ısırdı ağzı reçel ile doldu. Metalimsi,tatlı ve yoğun reçeli tükürdükten sonra lavaboda ağzını yıkadı ve kopmuş parmakla beraber üst kata çıktı. Parmağı kapıya okutup cebine koydu. Beyaz fayanslı koridor bomboştu. Tavandan mavi beyaz ışıklar gölge oluşturamayacak kadar dik geliyordu. Büyük bir sessizlik içinde Mustafa ağır çelik Müdür kapısını açtı.

 

- Müsait misiniz? Müdür bey dedi.

 

- Sende kimsin be adam? dedi müdür

 

- Ben Mustafa efendim, Çalışanınızım

 

- Mustafa ve bir soyadın yok öyle mi?

 

- Bu kadarını bilmeniz yeterli efendim.

 

- Bu ne küstahlık diye bağırdı müdür

 

O sırada Mustafa silahını çekti. Müdüre doğrulttu bütün gücüyle bütün umutlarıyla bütün öfkesiyle tetiği çekti.

 

- KLİCK

 

- KLİCK

 

- KLİCK

 

Silah boştu.  Mustafa yedek şarjör için elbisesini yokladı. Bir tane buldu hızlıca değiştirdi mermiyi namluya verdi ve konuşmaya başladı.

 

- Yeter artık müdür burada çalışmaktan hergün ruhumu sömüren bu iğrenç işi yaşamak için yapmaktan ve karşılığında günümü kurtaracak bir parayla buradan ayrılmaktan bıktım. Beni anladın mı?

 

- Sakin ol evlat bu yaptığın çok büyük bir yanlış bizden zam isteyebilirdin. Konuşabilirdin. Eğer sorun başkaysa bir sürü para verip şirket psikoloğu tuttuk. Eğer sorun paraysa bırak beni sana istediğin kadar para veririm.

 

- Artık para istemiyorum. Tek istediğim yaşamak yaşadığımı hissetmek. Tanesi için bir ay uğraştığım lanet bilgisayar satış raporları için takdir görmek istiyorum. Ve parayı yalayarak daha fazla istiyorum diyen insanların ölmesini istiyorum.

 

- Bu aptal ego tatminin için sana ne dememi bekliyorsun yani alt tarafı bir rapor için seni övmeli miyiz? Parayı yalamak falan ne iğrenç deyimler bunlar. Neye bulaştığın hakkında bir fikrin var mı? Bu şirketi yıllardır yönetiyoruz tüm dünyaya bilgisayar satıyoruz. Şirket yönetmenin ne kadar zor olduğu hakkında bir fikrin var mı? Ama tabi küçük adam küçük kalır. Herkese adaletli davranmanın ne kadar zor olduğunu biliyor musun? Herkes aynı parayı mı kazansın yani. Biz doğru olanı yapıyoruz ve evet bana sorarsan bu ülkedeki bütün yöneticiler siz lanet çalışanlar için herşeyi yapıyor ve hala mutlu değilsiniz elinize silah almış .........

 

Büyük bir patlama ve ışık Mustafanın silahından çıktı. Müdürün önünde durduğu büyük pencere tatlı mı tatlı vişne reçeli ile kaplandı. Barutun o keskin kokusu o büyük odayı bile o anda sardı. Mustafanın elinde tuttuğu silahın sıcaklığı artık sadece başparmağını yakmakla kalmıyor. Kalbini ve ruhunu ısıtıyordu. Kasaya yöneldi Mustafa kasayı açtı hayatının sonuna kadar ona yetecek parayı orada bulduğu bir çantaya doldurdu. Müdürün reçele bulanmış cesedini koltuğa oturttu. Çantayı kapatıp odadan çıktı. Binanın en alt katına inerek parayla binayı terk etti. Bir taksiye atlayarak Havaalanına gitti. Ve ülkeyi terk etti. Artık iyileşebilirdi. Yaşayabilirdi. Hissedebilirdi.



Bu yazı 4919 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

AKP Nasıl Kazanıyor?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI