Dövizle emperyalistlerden borç alıp dağ başına konut yapan şirketlerin sorununu üretim ekonomisi olmayan Türkiye kapitalizmi çözemez, bağıra bağıra gelen konut krizini görmek gerekir.
Ne yapacaksınız satılmayan dört milyondan fazla konutu devlet adına alıp şirketlerin borcunu halka mı ödettitereceksiniz?
Bankaların elinde karşılıksız, ödenmemiş kredi nedeniyle el konulmuş üç milyon konutu devlet adına alıp bankaları kurtarıp borcu halka mı ödettitereceksiniz?
Diyelim yaptınız...
Tarım ithal, hayvancılık ithal, montaj sanayi dışında üretim ithal, teknoloji ithal üstüne üstlük onaltı yılda har vurup harman saman savurmuşsunuz yetmezmiş gibi üstüne de 450 milyar dolardan daha fazla yeni borç almışsınız ekonomiye yeni can suyunu nasıl vereceksiniz?
Bütün iç dış ticaretini dolara angaje etmişsiniz, devlet ihalelerini bile dolar ile yapmışsınız, dövizin yükselişini durduramıyorsunuz.
İslam’ın kulliyen yasakladığı faizi başınıza çadır yaptınız, din-iman inşallah-maşallahla olmuyor o işler öyle.
Soru şu, bütün musluklar ona aktığı halde dolmayan havuz hangi havuzdur.
Kriz-miriz yoktur demekle olmayıverse keşke fakat gerçekler inatçıdır.
ABD seçimleri sonu, kasım sonrası bak sen yaşanacaklara.
Erdoğan övdüğüne göre Türkiye kapitalizminin belkemiği olan konut sektöründe tıkanma, durgunluk dönemi bitti kriz geliyor demektir.
Politikacılar hesaplı bir şekilde geç cevap verirler bu sektördeki değişimlere.
Onlar bayram ederken krizin tohumu çoktan atılmıştır. Dünyadaki önceki konut krizleri verileri öyle söylüyor.
Tıkanma ve durgunluğun sebebi Erdoğan'ın övdüğü şey. Yüksek satışlar, ucuz kamu kredisiyle oluyor bu ve sürekliliği hiç bir zaman yok.
Mesela, Nisan'da satışlar yüzde 55 azalmıştı. Önceki artış dönemi hemen peşi sıra çöküş getiriyor. Bu kredileri saçabilmek için hazine borçlanıyor, vergi gelirleri faiz ve faiz dışı giderleri karşılamaya yetmiyor, sonra da mecburen talep kısma operasyonu yapılıyor. Konut piyasasının en sevmediği şey, onun sevdiği şeyi, kredi bolluğunu sağlamak için hem de.
Sistem çelişkisi bu.
Erdoğanların sağlam zannedip uçuruma karşı yaslanmaya çalıştığı çürük ve kırık tahta.
Ayrıca konutta satışla gazlanan arz fazlasının fiyatların iyice bel vermesi yoluyla temizlenmesi hem uzun zaman alır, hem refah kaybına yol açar hem de sermayenin gözünü kamaştırıp sektörel dağılım açısında daha da batağa saplanmasına, daha yüksek işsizliğe götürür. Tek bir sektöre veya tek bir faktöre yüklenmek eninde sonunda azalan getiriye yol açar.
Örneğin teknolojik gelişme sağlamayan bir tür fiziki sermaye biçimine aşırı yatırım yapmanın sonucu ancak yatırılan sermayenin değersizleşmesi olur. Döngü bu şekilde ilerler. Diğer nokta şu, negatif bir servet etkisine de yol açabilir. Kredi bolluğu genel tüketim eğilimini düşürür ve pek çok sermayenin birikimlerden, tasarruflardan yoksun kalmasını sağlar.
Gayrimenkul sermayesi halkın yaşam standardına çokça bağlıdır ve düşük ücretler, düşük tüketici talebi çoğu zaman bunların işine gelmez.
Diğer yandan bir bütün olarak sermaye imkânı olsa bile, ya da tüm kentlilere yetecek miktarda konut bulunsa bile ki bulunur, halk için her zaman konut darlığı yaratma eğilimlidir. Böyle bir yapay konut darlığının yanında konut stoğu fazlası da vardır. Böylece ücretli köleliğin devamlılığını sağlamak ve halkı borçlandırarak daha çok itaat etmelerini, her türlü sömürüye rıza göstermelerini ve çalışmalarını sağlamak gerekir.
Çünkü halk önce topraktan koparılmış, kentlere sürülmüş, mülksüzleştirilmiş, işsizleştirilmişti. Öncelikle bu olgu konut fazlasının temeli olduğu kadar, arz ve talep yasası dışında, konut satın alabilecek kadar para kazanması için uzun vadede ücretle çalışmaya zorlayarak kapitalist üretimin sürekli kılınmasının da bir yolu haline gelir.
Halk için konut üretilmez, üretildiği zaman da bu, emek-değer yasası gereği bu ücretler genel seviyesinde aşağı yönlü bir baskı yaratma ihtiyacı için yapılır.
Sermaye sınıfı halka ev satmak istediğinde bu emek arz-talebiyle ilgilidir.
Çünkü bir işçi oturduğu evin sahibi olduğunda emeğinin yeniden üretim maliyeti düşeceğinden reel olarak ücreti de aynı oranda düşer. Böylece bu işçi diğer işçilerin ücretleri üzerinde alçaltıcı baskı unsuru haline gelir.
Sermaye işçiyi işçiyle çarpıştırır.
Ayrıca böylece kar oranları azalan sermaye için arsa ve konut fiyatları da yukarı çekilmiş olur, spekülasyon teşvik edilir ve sermaye için yeni karlılık alanı yaratılır. Halkın ev elde etmek için yaptığı tasarruf ise sermayeye dönüşür. Yani işçiler hem diğer sınıfların yaşam biçimine sahip değildir, hem de tamamen sermayenin dönemsel hareketine ve ihtiyaçlarına bağlıdır.
Bu şekilde belli bir kısmı tamamen hariç ve çoğunun yaşamları tükendikten sonra işçilere düşen her zaman kent dışında ve şarta bağlı, her an ellerinden alınabilir (kriz, faizi ödenmemiş borç vb birçok sebeple işçiler evleri kaybedip durur), istisnai, sağlıksız, küçük, sıkış tepiş bir yerleşim ve konuttur.
Bunun dışında sermaye işçilerin konut sıkıntısını asla ortadan kaldırmaz.
Sağlıksız, güvenli olmayan kötü koşullar genel bir kuraldır.
Çünkü sadece ücretleri düşürmek değil, aynı zamanda ücretle çalışılan düzeni devam ettirmek de sermayenin derdidir. Bunları bilmek niye önemlidir?
Çünkü koca bir faizden rant ordusu ekonomisi hakkındaki, insanların kendileri ve başkaları hakkındaki algılarını bunlarla ilgili rakamlarla yönetmek için beyninize hücum eder.
Erdoğan gibi bir satış rakamı ortaya atar, insanlar da ekonomi iyiymiş, işler düzeliyormuş zannına kapılmakla kalmaz, kendi durumlarını da kendi katlanılması gereken bireysel başarısızlıkları, yetersizlikleri vb olarak düşünürler.
Politikacılık mesleğinin misyonu budur işte.
Faizci rantçı vahşi kapitalizmin işleyişini örtmek ve insanların kendileriyle başkaları hakkındaki düşüncelerini çarpıtmak.
Siyaset topluma tuzak kurmaktır.
Oy verme işi, oyuna gelmektir yani.
Hayatı pozitif yönde değiştirecek olan devrimci mücadelenin somut ilerlemeleridir.
Bu yüzden stoktaki tüm konutlara bedelsiz kamulaştırmanın dışında halkın konut sorunu çözülemez...