Bugun...


Sibel Çağlar

facebook-paylas
AKP ne Yardan ne Serden Vazgeçiyor
Tarih: 03-04-2021 15:04:00 Güncelleme: 03-04-2021 15:20:00


 

HDP davasında iddianameyi iade eden AYM’den "odak" sürprizi, partiye atfedilen eylemlerle, "odak" olma arasında ilişkilendirme yok.

 

Kopmak…

 

Hükümet ne MHP gibi şımarık, yaramaz yardan geçebilir, ne de HDP gibi proje ortağı serden.

 

Ve Şaşkınlıkla!..

 

Simgecilik akımının sevdiğim şairidir Arthur Rimbaud, o yazmış.

 

Ey mevsimler, ey şatolar. Hangi ruhta yoktur kusurlar.

 

Hangi ruhta yoktur.

 

Yok olan ruhlarda belki!

 

Günahkar sarı gökyüzleri çizen Jacopo Tinteretto biliyordu mutlaka, içindeki yoğun motivasyondan ötürü tanrının gözünden görüyordu nesneleri.

 

Cevapları vardı Golgotta semalarına.

 

Bakın dinleyin çok da boş konuşmam, bir yanımız diğeriyle birleşti ve hepimizi birer Janus yaptılar sonunda.

 

Hatırlanması gereken bizi ezen şeyden daha değerli oluşumuzdur, diyor Sartre.

 

Bu sezgisel sessizlik hali…

 

Bu kabullenilmiş yenil-mek mastarı başarısızlığımızın alegorisini yetiştiriyor ruhlarımızda.

 

Bir şiirin karşı çıkışındaki yenilgilerle kaplanıyor cildimiz.

 

Bilmeyen duymayan kalmasın…

 

Hangimiz suçlu diye sormasın.

 

Öncelikli olan şartlı olanın peşine takılmaz, kimse kendisini aldatmasın.

 

Yaratılmış olanlar zorla kabul edilmez.

 

Kabul bir teslim oluş kadar, içe dönüklük seanslarında bir hesaplaşma, bir meydan okumaya da denk gelir.

 

Acemi ressam ustasına sormuş, resmime ne zaman bitti gözüyle bakabilirim?

 

Usta cevap vermiş, karşısına geçip şaşkınlıkla, ''bunu ben mi yaptım'' dediğin zaman.

 

Şimdi Janus yüzlerimizle ülkemizin karşısına geçip bakalım.

 

Şaşkınlıkla!...

 

Kralı düşüren yapmak değil yeltenmektir, der Shakespeare.

 

Biz yeltenen bir milletiz, yapmaya çalışanlarla devamlı yeltenenler kalabalığı.

 

Özentimiz de çoktur...

 

Çelişkiliyizdir, medeniyet ve Ortadoğululuk arasında, iki arada bir derede kalırız sürekli, coğrafyamiz kaderimiz. Asya-Avrupa, batılılılaşma ve doğu fatalizması.

 

Türkler çabuk karar veremezler…

 

Genlerimizde vardır ''hele bi düşünelim''

 

Çabuk karar mutlaka yanlış olur düşüncesi tutar karar vericiyi.

 

İnteraktif olmaktan bi haberdir bizimkiler.

 

Çabuk veya hızlı olmak telaştan ayrıdır, aceleden farklıdır.

 

Üstelik, tek kişilik despot tiranin diline damağına, iki dudağı arasında kalmışsan bir de, vay halimize.

 

Üstelik, o da ham ve eğitimsiz ise.

 

Farkına varmadan değişim sarmallarının içine düşer uluslar.

 

At yapısının güçlülüğü ile karşılar yeni status quo kondisyonlarını.

 

Japon göz ameliyatı yaptırır, dünyadaki en konservatif milletin amacı batılı gibi görünmek.

 

İranlı kadınlar burun ameliyatına düşkünler.

 

Arapların çoğu ülkemizde saç ektiriyor.

 

Çıkın Taksim’e, Beyoğlu'na bir sürü bandajlı, maymun kıçı gibi kızarmış kafalarıyla adamlar geziyor.

 

Bizim özenti hatunların sarışın olma takıntısı var mesela. Erkekler ise artık fazlasıyla boyuyorlar saçlarını, kıçlarını.

 

Şevkat, yardımlaşma, imece, büyüklere saygı, minnet, şükran bu duygular son yirmi yılda iyicene köreldi.

 

Köşe kapıcı, avantacı, malı götürücü millet olmayı öyle çok sevdik ki.

 

En basitleridir aslında, insan olmakla alakalıdırlar.

 

Milliyetine bakılmaksızın sahip olunması gereken değerlerdir, oysa.

 

Bakarsan tarihimizden kopuyoruz diye tepiniyor iktidar yalakaları.

 

Nedense hemen hepsi, istisnasız köşe kapıcı, avantacı, malı götürücü.

 

Halbuki, yeniden ve yeniden bağlanmaların neticesinde gelişir medeniyetler.

 

Bağlanmak içinse arada bazı şeylerden kopmak gerekir.

 

Bağlanmak daha kolaydır, değişmek, bırakmak, ondan bundan veya berikinden kopmak zordur.

 

Ama şarttır, olmazsa olmaz...

 

Roma'da her şeyin bir tanrısı vardı.

 

Ekin tanrısı, ocak tanrısı, kapı tanrıları, çocukları koruyan, marangozların, askerlerin, arenaların, içkilerin, seksin, pazarların, köprülerin, gladyatörlerin tanrıları.

 

Günün birinde ''Anadolulu Müteahhitlerin'' tanrısı kim derlerse isim bellidir.

 

Bir zamanların dinlemesinde çıkmıştı.

 

Odası şöyle olsun, havuzu böyle diye sipariş bile veriyordu Addams Ailesinin fertleri.

 

Kaçak göçek, Marmaris-Göcek, kes ormanı yap binayı, güneşe karşı yay şafaklarını.

 

16. yy da rahip Salomon Shcweigger İstanbul'u ziyaret etmiş, biz dahil bütün sahte dindarlar gibi Türkler de mabetlerini tanrıyı aldatmak için süslü, güzel ve büyük yapıyorlar. Evlerinde ise hiç iş yok, çok özensiz ve çirkin. Paşaların beylerin bile evleri kötü, bizim aksimize lüksten ve ihtişamdan kaçınıyorlar, diye yazmış.

 

Normaldir, itiibar, devletin büyüklüğüymüş o zamanlarda, bugün gibiydi. Sınırları, gelirleri, ordusunun gücü, halkının refahı vs. çok mühim şeyler değildi.

 

Bu değişti mi ki, şimdikiler sayesinde.

 

Gecekondulu günlerinin acısını devletin trilyonlarını "koko" ile ezerek çıkartıyorlar.

 

Evler, ya konak oldu ya villa. Eski yalılar çalışma ofisi altında faaliyette.

 

Serencamını seçemiyor insan, çekeceğiz vesselam.

 

HDP'yi, AYM'yi kapatsan ne olur kapatmasan ne olur.

 

Yar ve şer arasında kalmışsın bir kere...



Bu yazı 10627 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

AKP Nasıl Kazanıyor?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI