Bugun...


Sibel Çağlar

facebook-paylas
La Terreur
Tarih: 13-01-2021 23:51:00 Güncelleme: 13-01-2021 23:52:00


 

Eski içişleri bakanı Sadettin Tantan, büyük sosyal patlama riski var, toplumsal düzen yok olabilir, diyor.

 

Sözcü yazarı Deniz Zeyrek, kendilerinden olmayan herkesi 'terörist', 'hain' ve 'gayri milli' ilan eden yöneticiler, ABD'de yaşananlardan ders çıkarmalı, diyor.

 

İnsanın doğada on bin yıllık yerleşik hayat, yani sosyal olguların toplumsal yaşamının bugün Türk halkına getirdiği evre iki bin yıl önce Yunan medeniyeti için ölüme gülerek giden Aristo'nun ilkel demokrasi tanımını aratır olmuş.

 

Uluslararası sermaye piyasası güdümlü muhalefetini çoktan endişe sardı.

 

Erdoğan ve adamlarından değil halktan, demokratik devrimden korkuyorlar.

 

Uluslararası sermayeye eklenmiş pısırık siyasetin karakteri sırıtıyor.

 

Muhalefet etmek yerine, halkı daha çok ezmesi ve demokratik devrime karşı daha sıkı hazırlanması için uyarılarıyla hükümetin alarm halinde kalmasını sağlayıp ortaçağcı diktatörlüğün pekişmesine hizmet ediyorlar.

 

Kimileri de bu siyasetten, bunlardan medet umuyor.

 

BOP projesinin partisinin sözcüleri kendilerinden olmayan herkesi terörist ilan etmekten hiç mi hiç çekinmiyor. Terör kelimesinin içi boşaltılıyor ve olağan bir duruma dönüştürülüyor.

 

"Terör" öğrencilere, halka karşı suçlama ve kitle manipülasyonu için kullanılıyor madem, neymiş bakalım.

 

Bu kelimenin kökeni Latincedir ve Türkçe'ye Fransızca olan ''Terreur'' kelimesinden geçmiştir. Sözcüğün Latincedeki basit anlamı ''korkudan titreme veya titretme''.

 

Fransızların ünlü Petit Robert sözlüğünde şöyle tanımlanmış, "bir toplumda bir grubun halkın direnişini kırmak için yarattığı ortak korku".

 

Evrensel dil konumundaki İngilizce'de de (Oxford sözlüğüne göre) "genellikle siyasal nedenlerle, halkın gözünü korkutmak ve halkı yıldırmak için dehşet öğesini kullanmak" diye geçer.

 

Terör’ü siyasal bir kavram olarak hayata sokan ilk defa 1789 büyük Fransız Devrimi’dir. Devrimin ardından kurulan Konvansiyon hükümeti ‘’kargaşayı ve devrimin güvenliğini’’ gerekçe göstererek olağanüstü uygulamaları gündeme getirir.

 

Kamu güvenliğinden sorumlu bir komite oluşturarak bunu süper dikta yetkileriyle donatır. 1793’te ‘’devrim karşıtlarına karşı’’ Terör’ü (La Terreur) ilan ettikleri bildiride şöyle derler...

 

"Komplo kuran tüm kişileri dehşete düşürmenin zamanı geldi. Kanun adamları, Terörü başlatın!"

 

Ardından gelişen bir yıl gibi kısa bir sürede binlerce kişi idam edilir ve yargısız infaz edilir.

 

Terör dönemi amacına ulaşmıştır, halka büyük bir korku salınmış ve sindirilmiştir ve bir yılın sonunda, Devrim’in ve Terör komitesinin lideri devrimci Robespierre, kendi yarattığı canavar tarafından despotlukla suçlanıp idam edilmiştir.

 

Çünkü iktidarı elinde tutamayacağını kavrayan devrimciler, yükselen kitle hareketine karşı monarşist gericilikle uzlaşmıştır.

 

Fransa’da terör devresinde devrimin selameti denilerek hedef alınan esasen demokratik devrimciler ve sosyalistlerdir.

 

Komploculukla ve devrim karşıtlığıyla suçlanan onlar olmuştur ve terör onların üzerinde estirilmiştir.

 

Görüldüğü gibi, Terör her şeyden önce egemenlerin iktidar yöntemlerinden biridir ve onun kendinden önceki egemenler ve devletinden aldığı başlıca egemenlik biçimidir.

 

Terör’ün bu siyasal-tarihsel gerçek içeriği, onun Fransızca ve İngilizce dillerindeki anlamlarıyla da tamamlanır.

 

Her iki dilde de Terör, halka karşıt anlamlarda, devlet eliyle yürütülen bir uygulama manasındadır.

 

Denilebilir ki, uluslararası sermaye ile bütünleşmiş egemenler ve tüm modern devletin ruhu Terör’dür.

 

Gerçek Terörist, demokratik devrime ve tam bağımsızlığa karşı mücadele verenlerdir.

 

Tarihi süreçte kendi yöntemi olan Terör’ü kendisine ve devlet iktidarına karşı yönelen her türlü şiddeti ahlaken suçlamak, kriminalize etmek için düşmanına, yani demokrasi talep eden halka, öğrencilere, ezilen uluslara, tam bağımsız Türkiye'yi temsil edenlere ve sosyalistlere çevirmiştir. Bugün Türkiye’de olanlara işte bu arkaplana sahip olarak bakılmalıdır.

 

Terör ve terörizmin bundan başka, demokratik adımlar mücadelesindeki eylem biçimi olarak ve taktiksel açıdan ''bireysel terörizm'' adı altında halkın sosyolojik bir eleştirisi de vardır. Fakat bu ayrı bir konudur.

 

Önemli olan Terör’ün gerçek temelinin görülmesi, uluslararası sermaye piyasasının ortaçağcı, BOP'cu siyasetin karşı-devrimindeki yeri, düşmanlarını ahlakdışı gayrimeşru suçlular olarak göstermek amacıyla egemen olmanın, hükümet olmanın verdiği avantajı baskı, terör olarak kullanılan şeklinin sömürülen ve ezilen halkın zihninde yarattığı kavram kargaşasıdır.

 

Hükümetin ve onun açık ve örtülü sözcülerinin demokratik devrimi kriminalize etmek ve devrimcileri şeytanlaştırmak için yarattığı anti-Terör tanrısına kulluk yapanlar, gerçek Terör iktidarına hizmet etmektedirler.

 

Devrim, “BOP Projesinin Terörü”ne karşıdır ve ezilip sömürülen halkı, öğrencileri bu şekilde bir korku kapanına kapatmak isteyenlerin düşmanıdır.

 

Öğrencilerin ılımlı, barışçıl, yasal ve zararsız istekleri ile, sanki iktidarının köklerine balta indirilmiş gibi davranan hükümetin yakalandığı panik ve gözü dönmüşlük arasındaki ''orantısız kuvvet'', bizim kutlu, kudretli, dokunulmaz ve sınırsız güçteki demokratik tam bağımsız Türkiye için mücadele edenler, hükümetimizi her şeyden daha iyi ele verdi, panik durumudur.

 

Bu davranışıyla hükümet, gözü ve kulağı olan herkese kendini tamamen sallantıda gördüğünü, zerre güven duymadığını ve halkın öfkesine karşı kendini savunmak için silahtan başka hiçbir şeye inanmadığını ilan etti.

 

Sadet Partisi ziyaretinin boşa çıkması, polis ve MİT'e askeri ağır, konvansiyonel silahları kullanma yetkisi tesadüf olamaz.

 

Biz ise dedik ki, duyarlı ve bilinçli kişiler ve halk kitlesinin önemli bir kısmı öğrenciler arasında bulunan tüm gerçek halk dostları, bunun kötülüğünü, gerçek şiddet, kaos ve huzur bozma odağının iktidar süren ortaçağcı karşı-devrim çetesinin, polis yönetiminin ta kendisi olduğunu kitlelere açıkça bildirmek, açıklamak, kanıtlamak zorunda.

 

Bunu genel bir gösteri biçiminde, daha geniş ve tüm uluslararası sermaye rejimine karşı şikayetini daha açık bir biçimde gösterecek bir protesto biçiminde düzenlemeye çalışmak, çağrı ve platformları, çevreleri, dikkati uyanan halkı örgütlemeye çalışmak zorundayız.

 

Halk düşmanlarının her türlü eylemi, bu tür bir gösteri için haklı ve öfke uyandıran bir neden oluşturuyor.

 

Aşağılık korkakların her türlü silahtan yoksun öğrencileri ezme konusundaki lanetli çabası, en uyanık, bilinçli kişilerin başında bulunduğu halkın genel bir yanıtından yoksun kalmasın.

 

Neden?

 

Çünkü biz özgürlüğün öncü savunucusu ve temsilcisi rolünü sadece 1919 ruhuyla, tam bağımsız, demokratik devrimci bir savaşım partisinin yönettiği tüm halkın siyasal kölelikten kurtuluş bayrağını çektiği ve öğrenciler gibi çok çeşitli sosyal kategorilerden gelen herkesi bu bayrak altında topladığı gün oynayabiliriz.

 

Önemli bir kısmı öğrencilerin arasında bulunan Jön Türk gelenekli aydınlar, halk tabakaları olmadan hakkından gelemeyeceği bir düşman var ve bunu başarmak gençliğin omuzlarındadır.

 

Bunun için ya hükümetin ve hükümeti ayakta tutmaya görevli ılımlı muhalefetin söndürücü planına uyum sağlamak, ya da protestoların siyasal demokratik devrimci niteliğini pekiştirmek.

 

Bu yolda şimdiye kadar iki somut şey oldu.

 

Biri Kadıköy mitingi, diğeri karanlığı aydınlatma, dikkat çekme, ışık açıp söndürme kampanyası.

 

Olumlu, ama kolaylıkla çocuklara anlatılan ninnilere ve bunların etkisiyle yatışma tehlikesine dönebilir.

 

Halk ne yapacak?

 

Susmayı ve gençliği belli etmeden, uzaktan, sempati duyarak pasifçe sevmeyi neden sürdürüyor ve ne kadar sürdürebilir?

 

Bu kıpırdanmaya neden etkin bir destekle katılmıyor? vb vb.

 

İlgilenmemiz ve kitlelerle beraber tartışmamız gereken sorular bunlar.

 

Çünkü öğrenci gençliği oldukça iyi belirtilerle başladı.

 

Kitlelerden çok ciddi sempati topladılar.

 

Mesele ''toplum''umuz ya da siyaset kulübümüz öğrencilere gereken desteği sağlayacak mı, hükümeti şimdi kesin bir geri çekilmeye ve cesaretsizliğe uğratacak mı, gerçek ödünler vermeye zorlayacak mı?

 

Bunu yapmaya ne kadar istekli, yatkın ve becerikli olduklarını demokrasi, cumhuriyet, hukuk vs üzerine her Allah’ın günü verdikleri gösterişli söylevleri ve vaatleri değil, tam da ''mücadele'' gösterir ve her zaman mücadele gösterir.

 

Bugünkü öğrenci kaynaşmasının çözümü büyük ölçüde bu sorunun çözümüne bağlı.

 

Sonuç ne olursa olsun kesin olan şey, öğrenciler arasında yeniden başlayan hareketlenme, reformlarıyla şuyuyla buyuyla güncel siyasal yönetimin topyekûn iflas belirtisidir, öğrenci enerjisiyle ayağa kalktı bir kere.

 

Öğrencilerle hükümeti karşı karşıya getiren bu iflas ve yeni savaşım, hepimize şimdiki yönetime düşman bütün toplumsal güçlerin seferberliğini hızlandırma olanağını veriyor ve ödevlendiriyor.

 

Büyük devrimcilerin ortak kanaati olarak, siyasal yaşamda savaş ayları tarih açısından yıllara, hatta onyıllara bedeldir.

 

Burada öğrenciler açısından dikkat edilmesi gereken bir durum, akademisyenlerin, yani sadece üniversite-kampüs çevresinde kalan türde bir öğrenci hareketi yandaşlarının, sistemden beslenen tabanın, siyasal devrimci savaşımsız, yasalcı ve mevcut yönetim çerçevesinde kalan özgürlük yandaşlarının, kendi meslek çıkarlarının dar çerçevesiyle yetinmek isteyenlerin yuvarında kalmamak.

 

Genelde ''akademik özgürlük'' ya da ''akademik özerklik'' sloganları içinde kümelenmiş olur bunlar.

 

Bunların yıllarla ölçülen uyuşukluğunun yerini siyasal kaynaşma ve protesto patlamalarının almasına yönelik her belirti, laik cumhuriyetin savunucusu her çevreden insanın ve öğrencilerin mümkün olduğunca kitlesel halde kesin bir siyasal ve toplumsal devrim düşüncesine çekilmesi zorunluluğunu ufak başarılar kazanmak için bile kat kat artırıyor.

 

Burada öğrenciler arasındaki siyasal grupların niteliklerini bilinçli bir ayrıma tabi tutmak, yakın siyasal grupları belirli bir eylem adına daha sıkı birleştirmek ve bu eylemden yana olmayanları ise birleştirmek değil aksine daha net ve aydınlatıcı şekilde ayırmak gerek.

 

Özellikle sosyalist çevrenin işi bu ayrımı silikleştirmemek değil antiemperyalist ulusal kurtuluş savaşımızda olduğu gibi aksine kitlelere tüm açıklığıyla laiklik ve cumhuriyetin önemini göstermek olmalıdır.

 

Yoksa, sosyalistlere güven duygusu yitirilir.

 

Sosyalistler açısından sınıf işbirliği, temelsiz ve amaçsız hak ve özgürlük kırıntıları, yasal reformlar yoluyla barışçıl büyük bir demokratik partinin ve belli belirsiz raslantısal bir siyasal sabun köpüğünün peşinden koşan oportünist ve revizyonistler olarak halkın belleğinde yerlerini alacaklardır yoksa.

 

Tam bağımsız Türkiye devrimci hareketi ne zaman bunda bir keramet görse kitlelerin güvenini ve desteğini kazanmaktan o kadar uzaklaşmıştır sosyalistler, RP hükümeti döneminde "türban eylemleri", "yetmez ama evet", "balyoz-Ergenekon kumpas" davalarına aldıkları tutum halkın belleğinde yerlerini almıştır..

 

Siyasal köleliğe doğrudan ve ucu açık bir saldırı gelişmesi isteniyorsa, laik cumhuriyet yanlısı, demokrasi yanlısı, bilimsel eğitim yanlısı ''herkesin birliği'' türünden anlayış ve sloganlardan kopmamak gerekir.

 

Başka türlüsü öğrencileri ve enerjisini bölmek olur.

 

Gerçekten etkin bir eylemsel gelişmenin çıkarlarını tanıyarak birleştirmedir.

 

Kaldı ki, böyle bir çaba bizim mesleki ve salt üniversiter birliklerden, genel öğrenci çevresinden kopmamız, çekilmemiz anlamına da asla gelmiyor.

 

Aksine, daha çok işin mutfağında olmalıyız.

 

Sadece üniversite ya da akademiye özgürlük isteyen daha büyük kalabalığın da görüş açısını, ufkunu, eylem kapasitesini genişletmek, program arayan insanlara bizim programımızı vermek, açıkça saptanmış bir programa ve siyasal bütünlüğe dayanarak etkinlik göstermek için olmalıyız.

 

Özgürlük, demokrasi, laiklik, cumhuriyet, bilimsel eğitim için savaşıma böyle çağrı yapılır, halk bütünlük içerisinde hareket ettirilir.



Bu yazı 3157 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

AKP Nasıl Kazanıyor?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI