Ülkemiz kadınlarının yarısı asgari ücret ve altında ücretlerle çalışırken, yüzde 8'i asgari ücretin yarısından az bir ücrete çalışırken, 1,4 milyon kadın asgari ücrete bile erişemezken, kadınların aylık ortalama ücret ve maaş geliri, 2006 yılında asgari ücretin 1,81 katıyken 2019’da asgari ücretin 1,24 katına gerilemişken, sosyal medyada nasıl yapalım da Amerika'dan şu ''me too'' hareketini kopyalayalım çabası var.
Cinayet ve taciz sorununun ve buna karşılık sessiz kalan kadınların varolduğu gerçeğini görmek durumundayız.
Ama ''me too'' hareketi ABD'de bazı kadınları servetle tanıştırmak dışında neye çare oldu ki aynısını Türkiye'de yapmaya çalışıyorlar.
Bireysel cinsel taciz deneyimlerinin sıralanması sessiz kalmış saldırı altındaki kadınlara iyi geliyor olabilir, ama koşulları değiştirmeye değil, basit bir şekilde intikam almaya, tabiri caizse kınama yağmuruna, suçun bireyselliğine ve tek tek kadınlar için sadece bu toplumsal koşullarda daha güçlü, dirayetli, dayanıklı olmaya çağırıyor.
Hikayeler değil ama taleplerde ve kadın mücadelesinin ileri sloganlarında birleşme gerek.
Twitter'daki hava ''bu beni taciz etti, hayır ben bunu taciz etmedim'' düzeyinde.
Modern dünyanın çağdaş kadınları gerçekten demokrat kadınlar, eşitlik sloganının samimi savaşçısı olmak isteyen kadınlar bu duruma bir alternatif getirmeli.
Özellikle şu asgari ücret tartışması döneminde. İşsizlik oranı içindeki kadın yüzdesi ve ücret adaletsizliği şimdi gündem yapılmayacak ne zaman yapılacak?
Türkiye'ye Amerikan kültür endüstrisinin orta-üst sınıf kadınları arasında moda olmuş ve herhangi bir kadın mücadelesiyle bağı olmayan bir hareket lazım değil bize.
Türk emekçi ve yoksul kadınlarının hak ve istemleri ile kadının emeğinin kurtuluşu namına tutarlı politik bir hareket gerek.
Kadınları saldırılara karşı güçlendirecek gelişme, egemenler tarafından sömürüye tabi tutulan fabrika ve ev işçisi kadınların, birlikte yaşadıkları erkeklerini mücadeleye yüreklendirmesi ve bu mücadelede erkeklerin omuz başında kendilerini kabul ettirmeleridir.
İkincisi, salt çalışan kadınlar değil, her türden sömürülen ve ezilenin yani ortaçağcı zihniyete ve emperyalizme ya da herhangi bir egemenlik ilişkisinin tüm kurbanlarının genel kitle hareketinin devrimci mücadelenin inşası.
Üçüncüsü, bugünkü rejimin kesin yıkıntısı üzerinde, kitlelerin politikaya ve devlet iktidarının yönetim işlerine sosyal hayatın en alt birimlerinden en üst birimine kadar sistemli şekilde kadınların katılmalarını sağlayacak, devlet organlarından bağımsız olmayan ve tam demokratik bir devlet düzeni kurmak için mücadelede öncüleşmektir.
Dördüncüsü, kadın ve erkeğin feodal ortaçağ efendi-köle ilişkisinden kaynaklı yozlaşma ve gerilikleriyle mücadelede bizzat kadın ve modern erkeklerin her alanda, başta kadın örgütleri ve çevrelerinde sürekli, birlikte ve etkili şekilde propaganda, eğitim, basın-yayın, kültür vb faaliyetleri sürdürmesinin önündeki tüm engellerin kaldırılması, toplum içinde özerk kadın kulüpleri, komiteleri ve propaganda çevrelerinin fabrikalardan mahallelere, kentlerden kırlara yaygın bir şekilde oluşturulmasıdır.
Son olarak, kadınları antiemperyalist ve laik cumhuriyetin savunucusu halk milislerine katmak ve milis savaşçıları olarak örgütlemektir.
Kadın hareketi bunlarda başarılar kazanıp ilerledikçe kadına şiddetin türlü görünüm biçimlerini, ortaçağcı rezilliğin, erkek cinsiyet baskısının ve aşağılamanın kadının üzerine çökmüş kalmış kalıtlarını hayattan silip atacak.
Kadın kitleler zaten bunu yapmak için sosyolojik olarak kaynama halinde.
Bu anlamda ''me too''nun kendisine değil ama ortaya çıkış koşullarına bakmak gerek.
O da çağımıza damgasını vuran bir olay olarak ileri modern ülkelerin demokrasisinin gericileşip çürümesi, kambur haline gelmesi ve uluslararası sermaye devleti ile adalet/hukuk sisteminin işe yaramazlaşması, hakim ideoloji ve aygıtlarındaki parçalanmadır.
Geniş manada bunu böyle görmek gerek ona göre tutum, önerme ve eylemi inşa edebilmek gerek.
Kadının gerçek anlamda özgürleşmesi ve en büyük yardımcısı olarak da modern, çağdaş erkeğe düşen görev de budur.