Dün Tv’de denk geldim İran'da İslam Devriminin 42'nci yıl dönümünü kutlamalarını gördüm, izledim bir süre.
Oldukça eski Motosikletlerle, eski araçlarla sadece erkeklerin olduğu gruplar coşku ile yollarda İslam devriminin yıl dönümünü kutluyorlardı.
Dikkatimi çekti, kutlama törenleri içinde tek bir tane bile kadın görmedim.
Bu bana Türkiye’de siyasal İslam’la her tür hakları kaybolup, özgürce yaşamalarının ortadan kalkacağını görmeyip, kendisini siyasal İslam’a teslim eden gencecik kadınları aklıma ve gözümün önüne getirdi.
Aklı olan bir kadın, kendi geleceğini nasıl böyle karartacak bir siyasi anlayış içinde yer alabilir, diye düşündüm, korktum, endişeliyim.
İran'da Komünist TUDEH partisi üyeleri emperyalistlerin adamı Şah’ı devirmek için yine emperyalistlerin adamı Humeyni ile ittifak yaparken "önce şahı devirelim, sonrasına bakarız. Hiç bir şey Şah yönetiminden kötü olamaz" diyorlardı.
Şah devrildi, Humeyni ilk olarak İranlı komünistleri astı Tahran meydanında.
Irak ile yıllarca süren savaşa girdi.
ABD sermaye piyasası için Afganistan'ın bugünkü duruma gelmesi için elinden geleni yaptı.
Türkiye'de yıllardır emperyalizmin kontrolünde sistemli olarak desteklenip, önü açılan, büyütülen siyasal İslam ülkedeki laik ve çağdaş yasamın en büyük düşmanı olup, bu akımın bu kadar çabuk ve hızlı büyümesinde ülkedeki entelektüeller ile bilinçlerinin altında Atatürk düşmanlığı yatan sözde aydın olarak tanımlanan emperyalizmin uşaklarının büyük katkısı vardır.
Günümüzde siyasal İslam ve tarikatlar ve cemaatler, güçlendikçe kafalarının arkalarındaki kin ve nefretleri anayasa değişikliği talepleri ile rahatça gündeme getiriyorlar artık.
Örneğin, Ayasofya Camisi imamından, Diyanetin sendika başkanından tutun da, AKP grup başkan vekili Mv. Cahit Özkan'a kadar fütursuzca gündeme getirenler sadece bir kaçıdır.
Siyasal İslam asla demokrat ve yurtsever olamaz.
Onların demokrasi anlayışı sizin onlar gibi yaşamanıza bağlı, aksi takdirde Kızılay meydanında asmakta, Ortadoğu'da IŞİD'in yaptığı gibi boğazınızı bıçakla kesmekle asla tereddüt etmeyeceklerini unutmayalım.
Türkiye'de Emperyalizmin büyüttüğü, beslediği ortaçağcı İslami faşizme giden yollar, akıllarınca emperyalizme karşı olduklarını söyleyen aydınlar ve kendinin demokrat olduğunu sananlar tarafından iyi niyet ve hoşgörü taşları ile yolları, önleri açılmıştır.
Türkiye'deki kendini aydın olarak niteleyenlerin siyasal İslam’la yaptıkları ve yapacakları dansların sonucu umarım İran’daki Tudeh’in akıbeti gibi sonuçlanmaz!
Anayasa tartışmaları yürüten İhvancı siyasetin tarihsel sosyolojik özelliği Sümer medeniyeti Damgar rahiplerinden başlayarak yedi bin yıllık oportünist ve korkaklıktır, asla riski sevmezler cesaret yoksunudurlar.
Halkın nabzını yokluyorlar.
AKP genel başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 'yeni anayasa' çıkışı sonrası yapılan yorum ve tartışmalara camiye çevrilen Ayasofya'ya "baş imam" olarak atanan Prof. Dr. Mehmet Boynukalın da katıldı biliyorsunuz.
Boynukalın, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel ilkelerinden biri olan laikliğin yeni anayasada yer almamasını istedi.
Boynukalın, Twitter hesabından, “1921 ve 24 anayasalarında devletin dini İslam’dı ve laiklik yoktu. Cumhuriyet fabrika ayarlarına dönsün” ifadelerini kullandı" Cumhuriyet 10.02.2021
Anayasa tartışmaları konusunda ortak payda anayasanın değiştirilmesi fakat kendilerine verilen misyon çerçevesinde.
İhvancı Erdoğan "Yeniden Kuruluş Anayasasını yapacağız"
Ali Babacan "Anayasa'nın ilk dört maddesi üzerinde konuşulabilir."
Kılıçdaroğlu "Bugün Türkiye’de demokrasiden yana olan herkes, ‘Türkiye’nin demokratik yeni bir Anayasaya ihtiyacı var diyor."
MHP Genel Başkanı Bahçeli "Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğu açıktır. MHP’nin amacı, görüşü ve düşüncesi de bu yöndedir. Elbette yeni sisteme müzahir ve müstahak bir anayasanın yazılması mecburiyet olmasının yanı sıra demokratik bir mükellefiyettir "
Uluslararası sermaye piyasasının partilerinin birleştikleri nokta sadece anayasanın değiştirilmesi değildir.
Daha geniş çerçevede Anayasanın değiştirilmesi istemleri, uluslararası sermayeye tam teslimiyetlerinin bir tezahürüdür ve yeni hamlelerine koşut "Ortadoğu'da Türkiye dahil yirmi iki ülkenin sınırları değişecek" dedikleri BOP'a tekabül eder.
Hatırlayalım, BOP'da Türkiye, "ılımlı İslam ülkesi" olarak tanımlanıyordu.
BOP'da Atatürk ve onun kurduğu Laik Türkiye Cumhuriyeti yok!
Parlamentarizmin liderleri de, tek adamlık siyasetin liderleri de bu konuda tekelci sermaye ile hemfikir ve bu yönde Türk halkını hazırlama görevlerini yapıyorlar.
Ekonomi olarak bitiş, iflasın eşiğinde tutulan devletimize uluslararası sermaye piyasası şimdi öldürücü saldırının momentini tutuyor.
Çin-Rusya karşısında inişteki güç ABD, küresel hakimiyetini kolaylıkla bırakmayacaktır.
Önümüzdeki günler küresel gerilimlerin ve çatışmaların çok yönlü tırmanacağı günler olacaktır.
Türkiye mücadelenin kilit noktalarından birinde yer almaktadır.
Türkiye, Hürmüz Boğazı, Doğu Türkistan ve Hong-Kong/Güney Çin Denizi, Myanmar, Ukrayna. Bu kilitler en belirgin gerilim noktaları olmaya adaydır.
ABD, Çin çatışmasında Türkiye diyalektik olarak hem parçalanmaya, hem de demokratik devrime eşit uzaklıktadır.
Saldırı yerli bileşenlerin çabaları ile başladı, direnç ve karşı saldırı da 100 yıl önceki gibi gerçekleşecektir!
Tarih tekerrür etmese de öyle ilerliyor!
Cumhuriyetin istiklal mahkemelerinde yargılayarak "vatana ihanetin" hesabını sorduğu İskilipli Atıf'ın mezar başında anma töreni, tesadüf olabilir mi, olamaz.
Zira, Çorum Belediyesi başkanı, "Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın talimatlarıyla devletimizin birçok kurumuna İskilipli Atıf Hoca ismi verilmiştir. Hem devletimiz, hem milletimiz hem de bizler nezdinde Atıf Hoca ve onun gibi mazlumlar gerekli itibara sahiptir" diyerek somut durumu ortaya koymuştur.
Türk halkı, ortaçağcı gericiliğe karşı Mustafa Kemal Atatürk'ün şu vecizeli sözü ile yanıt vermekten çekinmemelidir.
"Hakimiyet ve saltanat hiç kimse tarafından hiç kimseye, ilim icabıdır diye müzakereyle, münakaşa ile verilemez. Hakimiyet, saltanat kuvvetle, kudretle ve zorla alınır. Osmanoğulları zorla Türk Milletinin hakimiyet ve saltanatına vaziülyed olmuşlardı (zorla el koymuşlardı). Bu tasallutlarını altı asırdan beri idame eylemişlerdir. Şimdi de, Türk milleti bu mütecavizlerin hadlerini ihtar ederek, hakimiyet ve saltanatını isyan ederek kendi eline bilfiil almış bulunuyor.
Bu bir emrivakidir.
Mevzubahis olan, millete saltanatını, hakimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız meselesi değildir.
Mesele zaten emrivaki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir.
Bu behemehal olacaktır.
Burada içtima edenler (toplananlar) Meclis ve herkes meseleyi tabii görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usulü dairesinde ifade olunacaktır. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir." 30 Ekim 1922 TBMM-Ankara