Bugun...


Sibel Çağlar

facebook-paylas
Ay’a Seyahat
Tarih: 11-02-2021 18:14:00 Güncelleme: 11-02-2021 18:18:00


Aya gitmenin bilimsel yeni bir açılımı ve cazibesi yok, AKP hükümeti heyecan yaratmak için çabalıyor görüntüleri veriyor. Fakat beş milyon TL'lik bir bütçe ile ancak Elon'dan Ay'a üç beş kişilik karaborsa seyahat bileti alınabilir.

 

AKP Uzay mavrası ile geçmişte söylediği halka verdiği sözleri unuttuğu gibi insanlık tarihinin Uzay bilimleri hakkında da bilgi yoksunu olduğunu gösteriyor.

 

İlk yapay uydu, 1957 yılında Sovyetler tarafından üretildi ve uzaya fırlatıldı, Sputnik 1 ile başarılı aya ilk bilimsel olarak ulaşma, bağ kurmak gerçekleşti.

 

ABD, bu yarışa 1958'de dahil oldu, Explorer 1 ile Sovyetlerden bir yıl sonra ulaşabildi.

 

Türkiye, uzaya ilk uydusunu 1994'de gönderdi, TürkSat 1A. Türkiye'nin günümüzde uzayda 7 (yedi) uydusu bulunuyor.

 

Türkiye, ilk uydunun uzaya fırlatılmasından tam 64 (altmış dört) yıl sonra 'halen' kendi uydusunu "üretemeyen" bir ülkedir. Türkiye'nin, Uzay Bilimleri ve teknolojisinde herhangi bir altyapısı da bulunmuyor.

 

AKP liderinin tuhaf açıklaması, 2023'te Ay ile ilk temasın sağlanmasının hedeflendiğini açıklayan Erdoğan, 10'uncu ve son hedef olarak da bir Türk vatandaşının uzaya gönderileceğini duyurdu.

 

Tank, yerli otomobil, helikopter, uçak falan-filan derken Reyis çıtayı yüksek tutup uzayda "liman" bile yapacaklarını bildirdi.

 

AKP'de uçmaya hazır bir kitlenin uçtuğunu belirleyebiliyoruz.

 

Bu cümleler ancak kafa uçukken kurulabilir!

 

Ay'a gitmenin bugün için bilimle ilgisi yok, artık. Bütçe varsa İstanbul'dan NY'a uçmak gibi bir yolculuk yapma aşamasında insanlık.

 

Artık insanlığın Ay'a gitmek gibi bir yarış ülküsü de yok.

 

Ay'la ilgili gündem emperyalizme, uluslararası sermaye piyasasına ait.

 

Dünyanın uydusunu kendi sermaye oranlarında sömürgeleştirme programları oluşturuyorlar.

 

Geçmişten farklı olarak Ay sermayenin güdümünde yeni bir sömürü alanı olarak görülüyor.

 

Meselenin diğer ayağı silahlanma yarışı.

 

Uzay programlarının silah tüccarlarıyla yakından ilişkisi var.

 

Uzay programlarının esası uzayı askerileştirmek ve dünyanın herhangi bir noktasına uzaydan vuracak kitle imha silahlarını, uzun menzilli füzeleri yarıştırmak.

 

Dünya üzerinde gerçekleşebilecek bir savaşta, uzaydan dünyaya müdahale de bulunmak ve dünyada uzaydan yönlendirilen silah sistemlerini, haberleşme uydularını devre dışı bırakabilmek, uzayda üstünlük kurabilmek, tehditleri caydırabilmek ve karşı koyabilmek emperyalist devletlerin yarışı halinde.

 

Tarihin ilk uzay savaşının taşları aşama aşama, sakin ama kararlı şekilde diziliyor yani.

 

Ay'a gitmek demek, her ülke için bilimle ilgisi olmayan işlere milyarlarca dolar harcama sözünü uluslararası tekelci sermayeye vermek demek.

 

Şimdi özel şirketler, geçmişte devletlerin kamusal olarak finanse ettikleri araştırmalara bedavaya çöküp bundan sonra yaratılacak bütün değeri kişisel servete dönüştürme çabasında.

 

Morgan Stanley 2040'ta 1,1 trilyon dolarlık büyüklüğe ulaşacak uzay ekonomisinden bahsediyor.

 

Bir taraftan teknolojik gelişmeler üretici güçlerin her işi muazzam derecede kolaylaştıran ve insanlığa yeni kapılar açan gelişmişlik düzeyini gösteriyor, diğer yandan uzaya sıçrayan hegemonya mücadelesi emperyalizmin ulaştığı yıkıcı boyutları gösteriyor.

 

Herkesin bolluk, barış, mutluluk içinde yaşayacağı dünya her zamankinden daha yakın ve mümkün, fakat tek engel uluslararası tekelci sermaye.

 

Bilimsel gelişme ve büyük insanlık idealleri yerine, dünyayı gerçekte kitlesel ölüm araçlarının geliştirilmesiyle ve dünya savaşı hazırlıklarıyla yüz yüze bırakan sistem.

 

Türkiye de devlet hazinesini bunlara ve emperyalist modaya açma teminatı veriyor.

 

Uzay mavrasının, Kanal İstanbul'dan hiçbir farkı yok.

 

Dünyayı kaplayan çelişki ve çatışmayı Nazım'ın şu dizelerinde zaten görüyoruz;

 

''Aya gidilecek

daha da ötelere,

teleskopların bile görmediği yere.

Ama bizim dünyada ne zaman kimse aç kalmayacak,

korkmayacak kimse kimseden,

emretmeyecek kimse kimseye,

yermeyecek kimse kimseyi,

umudunu çalmayacak kimse kimsenin?”

 

İşte bu yüzden başına ''milli'' kelimesi getirilince aklanacağı sanılan ''uzay programlarına'' karşı çıkmak Türkiye dahil her ülke halkının görevi.

 

Dünyayı mezarlığa çeviren emperyalist mücadeleye karşı, insanlığı insanca yaşama mücadelesiyle birleştirmeye enerji harcamak zorundayız!



Bu yazı 3326 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

AKP Nasıl Kazanıyor?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI