Bugun...


Sibel Çağlar

facebook-paylas
Balkon
Tarih: 22-11-2020 19:31:00 Güncelleme: 22-11-2020 19:31:00


 

155 gün esir tuttukları gazeteci arkadaşım Müyesser Yıldız, her vatandaş kadar artık "serbest".

İlgilenen varsa. Ben mutlu oldum buruk buruk.

Konu "adalet" ile ilgili biraz.

Yine ilgilenen varsa...

Doksan bir saat sonra enkazdan çıkarılan kız çocuğu hastaneden de çıkarıldı.

TV haberinde gözüme takıldı içim acıdı ayağında çorap yoktu, çorap giydirecek annesi de yok artık zaten.

Neyse...

Yenisi gelir nasılsa, ne de olsa büyük deprem kapıda.

Hem gelen gideni aratmaz bakarsın.

Sevgi pıtırcıkları sevimli bir foto bulamazlarsa elden ele gezdirip ah canimmm diyecekler, sayfamda sağlam popo pozları var, faydalanabilirler diye dedim.

Ayrıca İzmir'de ev kiralarını yüzde otuz artıran muhterem İzmirlilere bu özel günde  kalbi selam ve dileklerimi iletirim.

Gerçi ben nereliyim bilmiyorum ama...

Onların şerefine bari İzmir minarelerine çıkıp Yanık Ömer'i söyleyeyim.

Çav Bella fazla içli olur şimdi.

Zaten 20 Mayıs'ta onu söyleyen de bendim.

Ramazan bayramınız kutlu olsun o zaman.

Kurban Bayramınız da mübarek olsun o zaman.

NY City'e yerleşmek için hiç acele etmeyeceğim, gerekirse uzun, dar,  halı kaplı bir koridordan sonra varılan kıç kadar odama sığmak için direneceğim.

On iki yıl sonra ilk Central park yürüyüşümü tamamladım vücudumu hafif üşüten sonbahar yağmuru altında.

Oldukça uzun mesai yaptı gözümden düşenler, tepemden boşalanla yarıştılar.

Kimseler bilmedi, görmedi, olsun...

Bir yukarıdaki büyük işgüzar, bir yağmur, bir de gözlerim görüyoruz yeterli.

Arada yukarı bakıp, elinden gelen daha ne varsa gönder, esirgeme hiç adın aşkına diye de ekledim.

Duydu sitem olunca zaar!

Odama gidinceye kadar beni ıslatmaya o, bende vaz geçmemeye kararlıyız, aslında kararlı olmak hoşuma da gitti.

Sırılsıklam oda kapımı açıp girdim, kapatmak için döndüğümde havaya sıçradım.

İçeri girdi gürültüyle kanat çırparak...

Apartmanda yabani güvercinin ne işi var, diye sorgulamadan duşa girmek için adım attım. Sonra kuş çağız kendisine zarar verir diye, hamle yaptım ne olduğunu ne yapmalıyım tam algılayamadan, dışarı çıksın diyeydi sanırım.

Havalandı, gitti henüz valizimden üç beş kitabı çıkardığım minicik kitaplığımın en üstüne kondu.

Döndü, neredeyse saatlerdir bana bakıyor kuş bakışı, ben de ona alçaktan eğilerek bir bakış attım.

Kesin bunda bir iş var!

"Küçükken annem, yerde ekmek görünce yükseğe koyun, kuşlar yer derdi. Sevdiklerimizi yüksekte tuttuk, acaba kuşlar mı yedi" demişti şair ya, aklıma o söz geldi.

Sen mi yedin sevdiklerimi diye soracağım ama, vereceği yanıtı biliyorum az biraz.

Sevdaca

Dostça

Hasretçe biliyorum anadilimden iyi; bir de Ayrılıkca.

O da derdimi anlatacak kadar, işte.

Güvercinceye gelince...

Tek tük iste.

O da çocukluk dönemimden çatı kaçamaklarımızdan kalma.

Beyaz güvercin ayağıyla gelen düşüncelerdir dünyayı yöneten ve inanç demektir güvercin.

Bir tek onu biliyorum..

Karanfil kokarmış etraf doğruysa, güvercin kanat çırpanda.

Bir de onu.

Sanırım yukarıdaki gönlümü almak istedi. Yalnızlıktan sıkılmış olabilir miyim, evimi kedilerimi, köpeklerimi, kuşlarımı özlemiş olabilir miyim, diye düşünmüş olmalı.

Şu isyankarın başında dur, onu göz önünde bulundur; yoksa verdiklerim gözüne dursun diyor ve güvercini görevlendirmiş de olabilir belki.

Yoksa kuşların apartman toplantısı günü değil, hem beni niye seçsindi...

Elçi demek ki, zeval gelmesindi; kendi geldi.

Eksik değildi, tamamı buydu.

Mutlu etti.

Mutluluk hissettirdi.

Şimdi Fransız balkon diye bir şey var...

Ayak numaranız uygun değil ise düz basamazsınız cambaz çıkıntısına.

Çocukluk yıllarımızda balkon demirine dokunmadan, ondan destek almadan çıkıntıda yürüme yarışları yapardık, dondurmasına.

Oturduğumuz evlerin hemen hepsinde balkon olan bir nesildeniz...

Benim gözüm hemen balkon arar. Odamın bir balkonu bile yok nefes alabileceğim.

Şimdikiler sıklıkla sigara içmek için kullanıyorlar o satranç tahtasından biraz hallice olan boşluğu.

Oysa, ne anılar, ne sohbetleri biriktirmiştir balkonlar.

Oturup çay kahve içmeyi veya bir çilingir sofrası kurmayı nasıl aramazlar anlamak mümkün değil.

Babacığım, kadehini kavununu ve peynirini alıp, kurulurdu baba sandalyesine. Sol yanında kuş yemi hiç bitmezdi.

Biraz eksilmeye başlayınca "kızım" diye seslenir ve göz ile işaret eder, büyük bir mutlulukla tamamlardım.

O saçımı okşadıkça ben adeta buğday tanelerini sayarca koyardım vazoya.

Balkon öncelikle insani bir duyguya ihtiyaca cevap verir.

Rengarenk çiçekler koyarsınız zarif saksılarla...

İki iskemle bir masa içiniz açılır gündüzleri. Geceleri ise yorgunluğu bırakır gidersiniz yatağınıza.

Güne temiz havayla başlarsınız.

Yandaki, alttaki, karşıdakiyle selamlaşırsınız.

İstanbul ve İzmir'de yaşayan birisi olarak balkon kültürünü bilirim.

Mesela yaz sıcakları memleketlerin esintiyle kurtuluş mekanıdır.

Çok anımsamadığım ama bir yılı bir kaç ay aşkın kaldırdığımız Adana da öyleydi ama onlar daha çok geniş teraslar yaparlardı.

O teraslara dair hayal meyal aklımda kalan. Çatılar akşam üstleri mangal, geceleri cibinlikli yatak odası haline gelirdi.

Erkeğin göbeklisi, evin balkonlusu derlerdi.

Göbeklilerde eksilme yok ama balkon sayısı dibe vurdu, medeni yeni yaşam evlerinde.

Metre kareden kazanıyorlar bir kültür geleneğinden feragat ederek.

Havasız güneşsiz sığınaklar inşa ediyorlar.

Balkon nerede, dedim. Fransız balkon efendim, dedi genç emlakçı. Reductio ad absurdum yani, diye diklendim.

Çocuk aval aval yüzüme bakıyor, Ortadoğu kültürünü bilmiyor herhalde.

Olmayana ergi metodu...

Var ama yok.

Yok ama varsayıyoruz öyle mi.

Biz Türklere Fransız olan her şeyi almamız yasaklandı, haberin yok mu diye terslendim, mizahi gülüş atarak.

Yüzüne gülümseme yayıldı, Fransızmış meğer.

Gülme bak, valla ihbar ederim atarlar seni içeriye, dedim pis pis bakarken!..

Marx ve Engels'in, proleter devrim teorisi içinde ulusal siyasal sorunun bütün öbür sorunları gibi, ulusal sorunun çözümünde  sadece devrim çıkarları ve proleterya sınıf savaşımı açısından düşünüyorlardı. Fransız balkon konusu nedense beni bir anlığına Fransız Bonapart devrimine götürdü ve delikanlıya sizin Fransız balkon anlayışı Bonapart devrimiyle ilişkin olmalı, dedim ve yüzüne baktım.

Garibim aval aval yüzüme bakıyor ve ne saçmalık bu da  böyle, düşünüyor ama söylemiyor, Fransız nezaketi balkonlarından büyük.

Fransız Bonapart Devriminden bir çeyrek yüzyıl önce 1840-1850 yıllarında Marx, Polonya’lıların ve Macarların ulusal hareketini destekledi.

Ama Çeklerin ve Güney Slavlarının ulusal hareketine karşıydı.

Niçin?

Çünkü o zaman Çekler ve Güney Slavları “gerici halklar,” Avrupa’da “Rus ileri hatları,” mutlakiyetin ileri karakollarıydı, oysa Polonyalılar ve Macarlar, mutlakiyete karşı mücadele eden “devrimci halklarıydı, çünkü o zaman Çekleri ve Güney Slavlarını desteklemek demek, dolaysıyla Avrupa’da devrimci hareketin en tehlikeli düşman olan çarlığı desteklemek demekti” diye sözleriyle Stalin ve Rus mimarisi aklıma geldi.

Rusların da balkon anlayışı Bonapart devriminin balkon anlayışı kadar, hatta daha da az.

Balkon iklimlendirme ise iklimle doğrusal bir bağı var.

Adana ile Grek kültürünün balkon anlayışı sanırım bu nedenle çok ilintili olmalı.

Ulusal sorun demişken, balkon ve ak güvercin bu itibarla yanlış stratejiden ötürü, başta ABD, ingiliz siyaseti, Siyonist İsrail siyasetinin desteğini alan ayrılıkçıların bu gidişatla Ortadoğuda uzun mezhep ve etnik savaş yaşayan halklar bölgede kaos ve sonu gelmeyen savaşlara gebe olduğunu şimdiden kestirebiliriz.

Bir ayağın sığmayacağı kadar yere onlarca ulusu mirasçı yapmak Bonapart devriminin dünyanın gidişine tek kötü katkısı diyebiliriz.

Çünkü, Perşembe’nin geleceği çarşambadan bellidir.

Madem ayaklarımı uzatacağım balkon yok, sokaklar benim balkonumdur...



Bu yazı 2714 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

AKP Nasıl Kazanıyor?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI