Hz. Musa onun için der ki, ilk gördüğümde “deniz sahilinde yeşil bir yaygı” üzerinde bulunmaktaydı, doğrudur, çünkü o olduğu yeri yeşillendirir. Hızır zaten Arapça´da ´yeşil´ anlamına gelmektedir, ´Al Hızır´. Peki Hz. Musa´ya mürşit olan Hızır nasıl olur da, Aleviler tarafından 1500 yıl sonra kutsanabilir? Çünkü Hızır zamanlar ve mekanlar üstüdür, ölümsüzlüğünü yardımseverliği ile birleştirmiş, ihtiyacı olanın yanında nefes almaya ebediyen devam etmektedir.
Tabii Alevi sözlü kaynaklarında resmi hikaye belli, Peygamber torunları Hüseyin ve Hasan ağır hasta olduğunda, iyileşmeleri için ebeveynleri oruç tutuyor 3 gün, yine Peygamberin tavsiyesiyle. Bu üç akşam boyunca tam oruç açacakları anda, evlerinin kapısı çalınıyor, bir fakir, bir yetim, bir esir sırasıyla. Yemeklerini ihtiyacı olana vermek suretiyle sürdirek devam ediyor 3 gün oruç, sonunda ise iyileşiyor çocuklar. İşte o gelen Hızır.
Biraz daha geriye giderek tüm insanlığa Hızır´ı mal etme girişimi Nuh Tufanı ile renklendirilebilir tabii, Gemi batmamaya direnirken tufan esnasında, kendisine gelen ´Yetiş ya Hızır´ yakarışlarına dayanamayıp gemiyi kurtaran Hızır, belki bu sayede zamandan ve mekandan bağımsız olduğunu da kanıtlıyor. Zaten birçok kaynağa göre hem 3 gün oruç hem de aşure geleneği bu kurtarış ile ilintilendirilmektedir.
Muhtemelen Lev Tolstoy en çarpıcı hikayelerinden biri olan ´İnsan Ne ile Yaşar´ öyküsünde de sürekli kendisine farklı suretlerde bürünerek iyilik testinden geçiren o ruhu Hızır ile özdeşleştiriyor, 1000 kusur sene sonra. Zira bizi sürekli iyiye doğru yönlendirecek bir figür, neye inanırsa inansın, hemen her coğrafyada insanların ortak ihtiyacı, hele ki talihsiz Doğu coğrafyasında.
Tam bu noktada, Alevilerin kendilerine bir yol gösterici olarak, en cesuru, en güçlüyü, en başarılıyı değil de, en iyilik severi seçmesi bence çok değerli. Bunun karşılıklı fayda yarattığını düşünmekteyim, Hızır düşüncesi Alevileri daha paylaşımcı bir toplum yaparken, onlar da Hızır´ın evrilmesine vesile oldu. Bolluk ve bereket ile özdeşleşti Hızır, aralarında zorda olanın ümitvar kalmasını sağladılar böylece, hem madde hem mana yöntemlerle. Bir mezhep ya da ideoloji olarak tanımlamak istediğinizde Aleviliği, belirli sınırlar dahilinde yorumlamak yerine, Hızır´ın yoldaşları diyebilmek lüksünü sağladı sanki bu birliktelik.
Son tahlilde, 12. postun sahibi, Mihmandar Hızır´a yeteri kadar kurtarıcılık, yol göstericilik yüklemedik mi yüzlerce yıldır sorusu gelebilir zihinlere, hani artık kendi işimizi kendimiz görsek düsturuyla. Fakat demek ki daha hazır değil Ademoğlu, bu dünyayı kendisine cennet kılmaya. O vakit paylaşmaya devam lokmayı, kombeyi, pargacı, kavutu. Belki şafak vakti Hızır gelir de elini basar ümidiyle.