Saraylarda farklı bir hayat süren hükümdarlar, sadrazamlarını halkın nabzını tutmak için kılık değiştirip halkın durumunu ve düşüncelerini öğrenmek amacıyla kahvelere gönderirdi.
Kılık değiştiren sadrazam, kahvehaneleri dolaşır, sıradan vatandaş gibi oturur ve insanları konuştuklarına dinler. Ertesi günü padişahin huzuruna çıkar “kahvehanede herkes çayı içiyor, sohbet ediyor ve oyun oynuyor” der. Padişah, vezire emreder ve “yarından itibaren zamların yapılmasını” ister.
6 ay sonra Padişah, yine sadrazama emir verir. Sadrazam tebdîlü’l-kıyâfe ile halkın arasına karışır. Kahvehaneleri dolaşır, sıradan vatandaş gibi oturur ve insanların kendi aralarında konuştuklarına dinler. Ertesi günü padişahin, huzuruna çıkar, “kahvehanelerde insanlar, söylenmeye başladı. Geçinemediklerini, yaşamanın çok zorlaştığını konuşuyorlar. Uygun görürseniz, zamları durduralım” der. Padişah, vezire emreder ve yarından itibaren zamların yapılmasını ister. Sadrazam; içinden söylense de emri uygular.
Padişah altı ay sonra yine sadrazama emir verir. Sadrazam tebdîlü’l-kıyâfe, halkın arasına karışır, halkın kızgın olmasından endişelidir. Kahvehaneleri dolaşır, endişesiz, mutlu ve huzurlu padişahın huzuruna çıkar “Kahvelerde herkes şarkı söyleyip, oynuyorlar. Herkesin keyfi yerinde, şimdi zam yapmanın tam zamanı” der. Padişah emreder; “zamları durdurun.” Sadrazam şaşkın odadan çıkar.
Yıllar önce bir dostumda dinlediğim bu fıkram aklıma getiren ise, sosyal medyada kaliteli mizah anlayışının çoğalmasıdır.
Sosyal Medya’da genelde evlilikler ve kadınları aşağılamaya yönelik, mizahtan uzak sevimsiz ve hoş olmayan düşüncesizce ve yersiz yapılan espri anlayışına ve karikatürlerden bıkkınlık getirdiğim bir dönemden sonra yapılan zamlar ve hayat zorlukları, mizah ustalarını ortaya çıkardı.
Bir ülkede gündemi siyasetçiler belirler. Ne kadar ciddi, öfkeli veya kızgın olursanız olun, yerinde espri yapan kişiler, sizin egonuzu yerle bir eder ve sizin kızgınlıkla oluşturduğunuz duvarlarınızı yıkarak, ruhunuzla bağ kurarlar. Bizleri güldürmeyi başarırlar.
Sosyal problemlere eğilen kişiler, bu ara bol bol espri yapıyorlar. Tabii aynı sözleri paylaşanlardan bahsetmiyorum. Özellikle takip ettiğim iki dostum var, biri yıllarını tiyatroya adamış, biri ise uzman doktor, yaptıkları keskin mizah anlayışları karşısında, bazen ne demek istedikleri, anında, bazen de açıkçası yanlış algılamak için yaptıkları espri üstünde düşündüğümde oluyor. Sağ olsunlar bu sıkıntılı dönemde tebessüm etmemi, bazen de gülmemi sağlıyorlar.
Güldürmek dünyanın en zor işidir. Müthiş bir zekâ gerektirir. Nükte yapmak için, zekâ, kabiliyet, hazırcevaplık ve birazda kabiliyet gerekiyor. Saygı ve üslup içinde yapılan nükteler, doğallığına sığınarak, gerçekleri ifade ederken, gülmeye ve biraz neşelenmemize yol açmaktadır. Siyasilerin sakladığı veya bize anlatamadığı bir fikri, iyi bir mizahçı, kısa zamanda anlatma kabiliyetine sahiptir.
Mizah anlayışı yüksek olan insanların daha zeki oldukları bilimsel araştırmalarla kanıtlanmış bir gerçektir. Tabii sadece zeki değil, olup biteni algılayan, “duygusal zekâ” ya sahipler.
Mizah ve esprinin birbirinden farklı şeyler oldukları ve mizahın espriyi kapsayan daha geniş bir kavram olduğu söyleseler de sonuç olarak; ayrılmaz bir bütün olduğunu düşünüyorum.
Neredeyse hepimiz, espri yeteneği olan yani; bizi güldürebilen, zorlu anları katlanabilir hale getiren arkadaşlarımız veya dostlarımızı bir arada olmakta mutluluk duyarız. Bazen bizim ciddiye aldığımız şeyleri gözlemleyerek, bazen derin analizler yaparak, kıvrak zekalarının bir ürünü olarak, espriler yaparak, bizleri bir taraftan güldürürken, bir taraftan da düşündürürler.
Bu arada mizah üretemiyor olmamız, başkalarının yaptığı esprilerden iyi veya kötü olanları ayıramayacağız anlamına gelmiyor. Zaten iyi veya kötü esprileri ayırabiliyorsanız ve gerçek mizah üreten insanları takdir ediyorsanız; sizde belli ortalamanın üstünde zekaya sahipsiniz demektir.
Freud; “Yaptığımız espriler sayesinde son derece önemli mesajlar kabul görür, ciddi bir ifadeyle söylenen sözler kabul edilmez” der.
Mizah, sivri dilli bile olsa kin ve düşmanlık duyguları yaratmaz. Bizde ise Keloğlan, Nasreddin Hoca ve Karagöz-Hacivat, ilk akla gelen örnekleridir. Tabii Bektaşi fıkraları da unutmamak gerekiyor.
Genelde siyasetçiler ciddi kişiliğine ve otoriter tavır takınırlar. İyi bir siyasetçinin en büyük silahı mizahtır. J. Veiss, ”Mizah, düşünceyi boyama sanatıdır” der. Mizahı iyi kullanmasını bilen yöneticiler, sertlikle ve ayrıştırmayla çözemeyeceği birçok sorunu, mizah yoluyla çözebilirler.