Bireyin gelişmesi kısmen öğrenme, kısmen de olgunlaşma yoluyla olur. İlk çağlardan itibaren insanoğlu çevresini tanıyıp öğrenmeye başlamıştır. İnsanlığın, bu tecrübeleri ve giderek bunu araştırması ve geliştirme becerisi ile hayatta kalmak ve hayatı yönlendirmek konusunda büyük önem taşıdı. İnsanoğlu yer küre iktidarı ile mücadele vermiştir. Ve yıllardır bu mücadelesini sürdürüyor.
Yer kürenin iktidarını elinde bulunduran insanoğlu için bu bir misyon mu? Yönetme duygusu doğuştan mı geliyordu? Tarihe baktığımız zaman hep iktidar savaşları verilmiş, yönetme arzusu içinde olmuşlar.
Sanırım insanların içinde olan “ego” duygusudur. İnsanlar, bir başka insanların hayatına müdahil olmak, yönlendirmek ve fikirlerini onaylatmak isterler. Latince de poli-tika “çok yüzlülük” tam da insanoğlunun egosundan doğduğunu düşünüyorum. İnsanoğlunun yönetme arzusu ile her türlü yalana, entrikayla, zorbalığa başvurması insan EGO’su değilse, başka hiçbir şey değildir.
Dünya siyasetine yön veren savaşlara, barışlara karar veren, kimi ülkeleri batırırken, kimi ülkeleri lider yapan, uluslararası gizli güçler bizleri yönetiyor.
New World Order “Yenidünya düzeni” sloganıyla yola çıkan Masonluk Kabalist örgütlerin arkasında kimler var. Hangi elit tabaka yönetiyor.
Birlikte en önemli komplo teorilerinden ikisini inceleyelim.
Konu incelemeden önce” Komplo teorisi” bizim gündelik yaşantımıza girdi. Aslında komplonun teorisi olmaz. Konspirasyonun teorisi olur. Komplo anlamı, tuzaktır. Bir kişinin yapmış olduğu olaydır. Mesela, avcının, kapan kurması, birinin fareye kapan kurması, komplodur. Çünkü bir kişinin yaptığı bir olaydır. Konspirasyon ise birden fazla kişilerin olaya karışmasıdır.
Halk arasında “komplo teorisi” olarak bilinmesi nedeniyle yazıyorum.
Gizli İlluminati örgütünün dünya siyaseti üzerinde etkili olabilmek için yaptığı çalışmalar, en büyük komplo teorileri üretilen konularından biri oldu. Hala işleyiş tarzı gizemini koruyor ve o nedenle bizlerde komplo teorisi ifadesini kullanıyoruz.
Sanırım zaten örgüt mensupları bunun böyle görünmesini istiyor, böyle de bize göstermeyi başarıyorlar. Biz, İlluminatinin ne olduğunu anlamaya çalışırken, onun üstünde bir yapının da var olduğu ortaya çıktı.
Tavistock teşkilatı.
Tavisstock piramitin en son halkasını temsil ediyor.
Dünyanın en zengin kişilerin oluşturduğu bir kuruluş, dünya devletlerini nasıl yönetiyor ve nasıl kuruldu?
İlluminati, "aydınlanmış" demek. Bu kelime ilk kez İspanya’dan Yahudilerin ve Müslümanların çıkartılması sırasında duyulmuş. Bu kişilere "aydınlanmış kişiler" denmiş.
Kimilerine göre bütün bu anlattığımız hikâyeler, seri halde uydurulmuş komplo teorileri… Kimilerine göre ise dünyayı yöneten güç illuminati… Örgüt isimleri sürekli değişse de değişmeyen şey illuminatiye asla sıradan insanların katılamayacağıdır. Bir de nihai amaçları hiç değişmiyor: Dünyaya hükmetmek!
İlk kez 1575 ortaya İspanya da ortaya çıktı. Ruhani güçleri olduğunu iddia eden bir dini parti üyeleri bu isimle anılıyordu. Amacı, Çok zengin aile üyelerin hedefi başkenti Kudüs olan bir dünya devi kurmaktı.
Örgütün Almanya kanadı ise 1 Mayıs 1766’da Adam Weishaupt adında 28 yaşında bir hukuk profesörü tarafından, Bavyera’da bir örgüt kuruldu.
Almanya’daki din adamlarının tamamı, bu örgütüne düşmandı. Bunun sebebi Hristiyanların değerleriyle alay eden, bu değerlere iğrenç şekilde saldıran tapınak şövalyelerin devamı olduğu tahmin etmektedirler. Ayrıca, İlluminati üyeleri zaman zaman yönetimi de hedef alan yayınlar yapıyorlardı. Örgüte polis baskını yaparak 1784 örgüt üyeleri gözaltına alındı ve tutuklandı. Örgüt kapatıldı. Böylece Almanya’dan masonluk silinmiş oldu.
Bayağı korku ve telaşa kapılan diğer ülkelerdeki masonlar kendilerine de yasak getirilmemesi için büyük bir gürültü kopardılar. Öyle ki ABD başkanı George Washington, tereddütlere kapılan Amerikalı masonlara güvence verme ihtiyacı duydu.
Tehlikeye giren mason teşkilatı, yeraltı faaliyetleri sürdürdü. Bu sefer Almanya dışına da uzanarak tüm Avrupa’da teşkilatlanma için, yeraltı dünyasıyla anlaşarak, teşkilatlanmaya başladılar. Örgütlenme çalışmalarını hızlandırmasında Alman astronom Johann Bode adlı bir masonun önemli katkıları olduğu ve bazı kaynaklara göre Goethe, Mozart, Schiller ve Herder gibi birçok ünlünün, bu örgütün saflarına katılmış oldukları yazılıyor.
Tarihin belki ‘de en büyük gizemi Tapınak Şövalyeleridir. Tapınakçılığın başlangıcı Haçlı Seferleridir.
Bir grup şövalye Kudüs’ten bile daha değerli bir yer keşfettiler. Süleyman’ın 3.Tapınağı denilen Tevrat’ta anlatılan tapınak. Kabala.
Tanrı tarafından Hz. Süleyman’a Allah’ın verdiği bilgiler, "İnsanları, hayvanları ve cinleri yönetme kudret ve kuvvetini" anlatan kitabı buluyorlar.
Bu Bilgiler Kitabı Şövalyelerin ellerindeydi. Şövalyeler bu kitap sayesinde korkunç bir güç elde ediyorlar. Güçleriyle papaların ve kralların üstünde bir kudret kuruyorlar.
Ancak Papa, Katolik ve Fransa Kralı Philippe anlaşma yapıyor ve Kanlı Cuma denilen gün Papa harekete geçiyor. Bütün Avrupa kral ve soylularına şu mektubu yolluyor.
"Tapınakçılar günahkârdır! Tanrı benimle bizzat görüşerek tapınakçıları katletmemi emretti. Günahları şunlardır. Eşcinsellik, zina, Tanrıya, İsaya ve Çarmıha hakaret, Şeytana tapmak, putperestlik ve büyücülük. Görüldükleri yerde katledilsinler!"
1314 yılında yöneticileri kazığa bağlanıp yakılıyor Ancak bazı tapınakçıların Kabalayı alıp Katolik etkinliğinin az olduğu İngiltere’ye, Portekiz’e ve Hollanda’ya kaçıyor.
Buralarda Masonluk denilen oluşumu kurup Tapınakçılığı tekrar kurdukları söyleniyor.
Tavistock
Komplo teorilerine göre; Tavistock teşkilatı; İlluminati ve masonların da üstünde bir örgüttür. Tavistock'un görünürde bir düşünce üretme merkezi olarak faaliyet göstermektedir. Freud’un beyin yıkama yöntemleri ve sublimal mesajlarla beyin yıkama yöntemleri üzerine çalışmakta ve bu yöntemleri kitleler üzerine nasıl kullanılacaklarını araştırıyorlar. Dünyanın her bölgesindeki farklı kültürlere ve farklı siyasi iklimlere yönelik operasyonlarda başrolü oynadıkları ve istihbarat örgütlerine onların akıl ve yöntem verdiği iddia edilmektedir. Kan örnekleri topladıkları ve bu nedenle de Türkiye’de bir kampanya sayesinde birçok kan örnekleri elde ettikleri biliniyor. Ancak Soğuk Savaş döneminin en önemli emperyalist kültürel projelerinden olduğu ve esasında dünya ülkelerin siyasi ve ekonomik yönünü belirlemek için "psikolojik harp" faaliyetleri geliştirdiği iddia edilmektedir..
CIA'nın beyin yıkama ve algı mühendisliği gibi psiko-sosyo-kültürel savaş araçları "uyutma projesi" içinde yer alır. CIA, bu uyutma projesi için "insan hakları" ve "yardım kuruluşlarına" gizli fonlar aktarır. Etkin ve saygın vakıfların CIA'ya fon aktararak gençlik grupları, işçi sendikaları, üniversiteler, yayınevleri vb. kuruluşlara sayısız gizli operasyonlar düzenlemesini sağlar. Bunlara 1950'lerden itibaren 'İnsan Hakları Grupları da ilave edilmiştir.
Öncelikle hedefi "halkın psikolojik gücünü kırmaktır." Bu amaçla Dünya Düzeni Diktatörlerine muhalefeti engellemek, aile bağını zayıflatarak, aile, din, onur, milliyetçilik ve seksüel davranışları çökertmek için teknikler geliştirmek Tavistock bilim adamlarınca yıllarca üzerinde çalışılan konulardır.
Yazar Aytun Altındal'ın anlattığı göre genelde tek Türkiye konusunda hayretler içinde kalıyorlarmış. İstedikleri sonuçların gelmemesine hayret ediyorlarmış. Belki debunun nedeni, düşünce yapılarımızın çok farklılık göstermesi olabilir? Tabii, onlar bunu araştırıyordur.
İlluminati
Yılda bir kez bir araya gelen İlluminati üyeleri, hedefledikleri dünya devletini kurmak için planlar yapıyorlar. Bu planların içinde çeşitli ülkelerde ekonomik krizler çıkarmak, ülkeleri sömürmek savaşlar çıkarmak konuları yer almaktadır.
Daha Fazla Savaş, ilkeleri gereği savaşların sürekliliğini sağlamak, çeşitli hastalıklar icat etmek, AIDS gibi hastalıkları yaymak gibi, ABD'deki askeri araştırma laboratuvarlarından dünyaya yayıldığı iddia ediliyor. Bunun nedeninin de, nüfus azaltıcı çalışmalar yapmak, etnik temizliği desteklemek olduğunu öne sürülüyor. Ve 11 Eylül örneğinde olduğu gibi terör yaratarak, 'anti-terör yasaları' çıkarmak. Bazı iddialara göre, 11 Eylül saldırısı için FBI bazı Arapları kullandı ve bombaları temin etti.
İlluminatı'nın ilkelerinden en önemlisi 'Kaostan kaynaklanan düzen'dir. İlluminati, kendi düzenini çıkarmak için sürekli istediği ülkelerde kargaşa yaratarak hedefine ulaşıyor.
Gül ve Haç'ın kitap yazarı Araştırmacı Gazeteci Aytun Altındal, kitabında, Gül ve Haç temsilcilerinin yıllar boyu Teşvikiye'yi merkez tuttuklarını ve semtteki birçok binada illuminati'yle direkt bağlantılı olan Gül ve Haç Teşkilatı'nın izleri olduğunu anlatıyor.
"İlluminati ile Gül ve Haç teşkilatı yüzyıllardır içice geçmiş. Peki son 100 yıl içinde Türkiye'deki Gül ve Haç şövalyeleri kimler?
Altındal’ın verdiği isimler, 1861′de Halim Paşa, 1909 - 15′te Aziz Ahmet Paşa, 1928 - 31 ‘de Yargıtay Başkanı Fuat Hulusi Demirelli, 1945 - 55′te Doktor Mim Kemal Öke, 1955 - 67′de Prof. Hazım Atıf Kuyucak, onun isteğiyle şövalye olan DP milletvekili Ekrem Tok,
1975 - 84′te Prof. Mukbil Gökdoğan, 1984 - 95′te Prof. Sahir Erman, 1966 - 67′de Doktor Enver Necdet Egeran, İçişleri eski Bakanı Şükrü Kaya, Dışişleri eski Bakanı Tevfik Rüştü Araş, Ankara eski Valisi Nevzat Tandoğan, İstanbul eski Valisi Ord. Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay, Meclis Başkanı Kazım Özalp, Eski Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Özbekler Tekkesi Şeyhi Ataullah Efendi, Amiral Mehmet Ali Paşa, yazar Servet Yesari, Başbakan Hasan Saka, Devlet Şûrası eski Başkanı Mustafa Reşit Mimaroğlu…"
Bunların tamamı 33 derece masondu. Kimi Kadoş Şövalyesi, kimi Tunç-Yılan Şövalyesi, kimiyse Gül ve Haç Şövalyesi unvanını taşıyordu. Ama Türkiye bu kişilerin gerçek kimliklerini hiçbir zaman bilemedi.
Rahmetli Altındal, Şu an bile teşkilatın bir lideri olduğunu söylüyor, tüm ısrarlara rağmen isim vermiyor.
"Eğer isim söylersem, beni yaşatmazlar" diyen Altındal'dan, teşkilatın şu anki liderinin sadece ünlü bir hukukçu olduğunu dillendirmişti.
Altındal, vefatından kısa bir süre önce verdiği bir röportajda suikasta uğradığını belirterek, “Biyopsiler yapılmıştı. Tertemiz çıkmıştı. Sonra birden bire bir ay içinde bütün vücudumu saran bir kanser olayıyla karşılaştık. Buradaki doktorlar da çok şaşırdılar. Yabancı doktorlar Fransa'da Nükleer Tıp diye bilinen bir merkeze gittik. O nükleer tıp merkezi dedi ki burada bir gariplik var. Vücudunuza verilmiş olan bir kanser ilacı olabilir dendi. Kanser olmadığınız halde size kanser ilacı verilerek kanserli hasta yapıyorlar" demişti.
Kasım 2013'te vefat eden Altındal'ın evi hem vefatından önce hem de vefatından sonra iki kez soyulmuş ve evindeki bir takım önemli belgeler çalınmıştı.