“fast live”, “fast food”, “fast music”, “fast love” - Müşfik Kenter
Nasıl bir zamanda yaşıyoruz? Baş döndüren bir hızla yaşıyoruz, akıp gidiyoruz da nereye akıp gittiğimiz meçhul! Neden veya ne için yarıştığımızı bilmediğimiz hızlı bir hayatın içerisindeyiz. Hayat tempomuz çok yüksek. Mutlu olmanın çıtasını nerede başlıyor, nerede bitiyor? Aramızda bilen var mı?
Etrafımızda kimlerin bulunduğunu ve hangi ortamda yaşadığımızın farkında mıyız? "Aman bana ne, kim ne derse desin; yaşam bir andır, ben anımı yaşarım" diyen, bencillik ve egosu tavan yapmış insanlarla birlikteyiz. Aynı zamanda, "Aman Tanrım neden beni buldu?", "Bunları ben hak etmiş miyim?" diyen, kendine acımakla geçen, bir türlü mutlu olmayan, ne söyleseniz veya yardım etseniz de, şikâyet eden, enerji vampirleriyle de yaşıyoruz. Öyle değil mi?
Biz bakmak ve görmek arasında fark vardır. Biz bakıyoruz, görmüyoruz. Tabii en iyi gördüğümüz sadece kendimiz ve bu yüzden egolarımız çok yükseldi.
Artık öyle bir zamanda yaşar olduk ki, lüks binalar yükseliyor ama ağaç diken yok. Ormanlar yakılıyor, tekrar ağaçlandırma yerine otelleler dikiliyor. Evler büyüyor ama küçük aile olarak yaşıyoruz. Geniş yollar yaptık ama trafik kazasında binlerce insan ölüyor. TV seyredip, saçma sapan dizilerle beynimizi yıkanmasına izin veriyoruz ama kitap okumuyoruz. Çok konuşuyoruz ama samimi değiliz. Az şey biliyoruz ama laf yetiştirmek için çok şey biliyoruz. Her olay bizim ilginç bakış açımız! İletişim için her türlü imkânımız var ama birbirimize ilgimiz azaldı. Sesli harfleri bile yazmaya üşendiğimiz yazılı sohbetler yapıyoruz. Hızlı yemek bir akım olarak yayılıyor. Ayaküstü bir şeyler atıştırarak, açlığımızı bastırıyoruz.
Camiler çoğaldı. Bir ayın içinde biten camiler artık park alanlarının ortasına dahi dikiliyor. Ancak İçleri boş kalıyor. Din bilgisi zayıfladı, kimse peygamberimizin hayatını ve yaşayış tarzını ve öğretileriyle meşgul değil, varsa yoksa dini kendine uydurup, çıkar sağlamak.
Hepimiz sevgi arıyoruz ama her nedense nefretle besleniyoruz. Saygı bekliyoruz ama karşı tarafa ne kadar saygı duyuyoruz? Hakaret edene, ettiği gibi değil de, nezaketinizi koruyarak cevap verebiliyor muyuz?
Tanıdıklarımızı çoğaldı ama dostumuz azaldı. Benmerkezci kültürde yaşıyoruz. Etrafımızda kısa süreli, günü birlik, daha doğrusu işimize geldiği sürece sığ ve kısa ilişkiler ağı kuruyoruz. Kısaca, çıkar ilişkisi içindeyiz. İnsanlar, birbirine tahammül etme yerine uzaklaşmayı tercih eder hale geldiler. Artık yalnızlaşıyoruz. Evcil hayvanlar bizim en iyi dostlarımız oluyor.
Aşklar, seviyeli birlikteliğe dönüştü. Bu birlikteliği evlilikte biterse “seviyeli birlikteliklerini evlilikte taçlandırdı” diyerek aile kavramının içi boşaltıldı.
Aşklar sevdalar, günü birlik ilişki haline getirildi. Erkekler hedonistlerdir ve her zaman çiftleşmek peşindedir. Genç kızlarımız ise, seksapelleri yükseltme adına bir yığın estetik ve güzellik salonlarını dolaşarak, güzelleşme peşindedirler ve zengin bir eş bulup rahat bir hayat yaşamayı hedeflerler. Kadınlar git gide erkekleşmeye başladı. "Fast love" ilişkilerine sıcak bakanlar çoğaldı. Ancak, bu durum genellikle avcı erkeklerin kurbanı olmalarına ve hayal kırıklığı yaşamalarına yol açmaktadır.
Hayvan beyni, zevk alma peşindedir. Korteks ve ön lob, id ve ego çatışmasını yönetir. Id, hedonizmi yaşamak isterken, süper ego, adet ve geleneklere uygun davranmayı savunur. Kadın beyni ise, bağlanma eğilimindedir. Bu nedenle, kadınların öncelikle ne istediklerini bilmeleri ve buna göre yaşamlarını hedeflemeleri önemlidir. Kendilerini belirsiz umutlara kapıp, hayal kırıklığı yaşamamaları gerekir. Ne istediğinizi bilin ve buna göre yaşamınıza yön vermelisiniz. Eğer sizin şartlarınıza uygun, sizin yanınızda yürüyecek bir erkek varsa, bu elbette güzel bir durumdur. Yoksa kendinize acı ve üzüntü yaşatmayınız.
Evli ya da bekâr erkekler için yeni tanıştığı bir kadınla ilişki yaşamak heyecan veriyor. Kadınlar arasında da elbette bu görülebiliyor ancak çoğu kadın için bu heyecan verici bir deneyim olmaktan çıkıp soruna dönüşebiliyor. Erkek için çapkınlık olarak veya kendi erkekliğinin ispatı gibi algılayarak kendi bedenini yüceltirken, kadınları hayal kırıklığına uğratıyor. Cinsel tatmin için kurulan ilişki kadın için hüsrana, güvensizliğe hatta depresyona yol açabiliyor. İşte bu nedenle kadınlar birbirine “ adam gibi adam, var mı? Kaldı mı? “ diye soru yöneltiyor.
Ayrılıklar olmaz mı? Ayrılıklar da var ama ne demiş Atilla İlhan 'Ayrılık sevdaya dâhil'. Ayrılık bile insani duygusu olana ağır bedel ödettirir.
Duyguların anlamını biliyoruz ama yaşayamıyoruz. Anda çok kısa süre kalıyoruz. Koşuyoruz. Ama koşarken geçtiğimiz yerlere bakmıyoruz. Manzarayı kaçırıyoruz. Oysa hayat sadece geçerken gördüğümüz yerlerdir. Ömür gittiğimiz yerde değil, giderken geçen zamandadır. İnsanca, kimseyi kırmadan, kullanmadan, kendi egolarına kurban etmeden yaşamayı bilmektir.