Bugun...


Özden İlhan

facebook-paylas
FİLOFOBİ: SEVMEKTEN KORKMAK
Tarih: 03-05-2025 13:02:00 Güncelleme: 03-05-2025 13:02:00


İnsan doğası gereği ilişki kurmak, sevmek ve sevilmek ister. Fakat bazen hayat, bu en doğal ihtiyacı bile tehdit eder hale gelir. Filofobi, yani sevgiye ve duygusal bağa karşı duyulan korku, modern çağın görünmeyen hastalıklarından biridir. Travmalar, hayal kırıklıkları ve toplumsal baskılar, insan ruhunda öyle derin izler bırakır ki; bir başkasına kalbini açmak, adeta savaş meydanına çıkmak kadar cesaret ister hale gelir.

 

Filofobi, çoğunlukla geçmişte yaşanan olumsuz deneyimlerin bir sonucudur. Bir zamanlar güvenilen birinin ihaneti, sevgiyle açılan bir kalbin hoyratça incitilmesi ya da küçük yaşlarda yaşanan ihmal ve sevgisizlik, insanın gelecekteki tüm ilişkilerine gölge düşürebilir. Psikoloji, filofobiyi yalnızca bir korku değil, bir savunma mekanizması olarak da tanımlar. Kalp, yeni bir yaralanmadan korunmak için sevmekten kaçınır; zihin, sevilmenin getireceği mutluluğu değil, olası acıyı önceden düşünerek kendini geri çeker.

 

Bu korku, çoğu zaman bireyin farkında bile olmadan hayatını şekillendirir. Sevgi ihtiyacı bastırılır, yalnızlık olağanlaştırılır ve insan zamanla kendini "ilişki kurmaktan uzak, bağımsız" sanmaya başlar. Oysa içten içe hissedilen o boşluk, filofobinin sessiz çığlığıdır. Sevginin getireceği sıcaklığa duyulan ihtiyaç, korkunun gölgesinde sessizce büyür.

 

Kültürel faktörler de bu korkuyu besler. Bazı toplumlar, duyguların açıkça yaşanmasını bir zayıflık emaresi olarak görür. "Güçlü olmak" adına duygular bastırılır, sevgi göstermek küçümsenir, incinmişlikler ise hiç konuşulmaz. Oysa insanı insan yapan en temel duygu sevme ve sevilme yeteneğidir. Sevgiye duyulan korku, yalnızca bireyi değil, toplumları da sessiz bir yalnızlığa sürükler.


Bugün birçok bireyin ilişkilerinde yaşadığı kopukluklar, yalnızca karşı tarafı anlamamaktan değil; kendi duygularını ifade etmekten bile korkmasından kaynaklanır.

 

Felsefede insanın kendiyle kurduğu ilişki, gerçek özgürlüğün ve olgunluğun bir göstergesi olarak kabul edilir. Bu bağlamda, filofobi yalnızca başkalarına değil, insanın kendine de yabancılaşmasıdır. Kendine güvenemeyen, kendi duygularına inanmayan birey, başkalarıyla da sağlıklı ilişkiler kuramaz. Nietzsche'nin dediği gibi: "Kendini sevmeyi öğrenmeden, başkasını sevemezsin."

 

Filofobiyi aşmak, bir gecede gerçekleşmez. İlk adım, korkunun farkına varmak ve onu kabullenmektir. İnsan, geçmişin acılarına tutunmak yerine, onları anlayıp özgürleşmeyi seçtiğinde gerçek iyileşme başlar. Sevgi, her zaman incitme riski taşır; ancak hayatta en anlamlı bağlar da, bu riski göze alabilenler tarafından kurulur.


Özellikle sağlıklı ilişkilerin temeli, iki bireyin de kendi kırılganlıklarını tanıması ve buna rağmen birbirine yaklaşma cesareti gösterebilmesidir.

 

Gerçek sevgi, kusursuz bir güven ortamında değil, iki yaralı ruhun birbirini anlamasında filizlenir. Sevgi, korkuya rağmen atılan bir adımdır. Filofobinin zincirlerinden kurtulmak, yeniden yaşamı tüm derinliğiyle hissetmeyi sağlar.

 

Unutulmamalıdır ki, insan kalbi kırılmaya da şifaya da muktedirdir. Sevgiye korkusuzca yaklaşabilmek, sadece ilişkilerimizi değil, hayatın tüm renklerini yeniden keşfetmemizi sağlar.


En derin korkular, en büyük özgürlük kapılarına açılır.


Ve her seferinde hayat, sevgiye inanmaya cesaret edenleri sessizce ödüllendirir.

 

Çünkü bazen, en çok korktuğumuz kapıyı çaldığımızda, hayatın en güzel hikâyesi başlar.



Bu yazı 538 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

AKP Nasıl Kazanıyor?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI