Bir insan, düşündüğü gibi mi yaşar, yoksa yaşadığı gibi mi düşünmeye başlar?
İçinde bulunduğumuz toplum, bizden roller talep eder: iyi bir evlat, disiplinli bir çalışan, fedakâr bir eş, duyarlı bir yurttaş... Ancak çoğu zaman bu roller, bireyin kendi iç dünyasındaki değerlerle tam anlamıyla örtüşmez. İşte tam bu noktada psikolojinin derin bir kavramı devreye girer: kognitif uyumsuzluk, yani bilişsel çelişki.
Bu çelişki, bireyin kendi inançları, değerleri ve davranışları arasında bir uyumsuzluk hissettiğinde ortaya çıkar. Örneğin özgürlükçü olduğunu düşünen bir birey, ailesinin baskısıyla istemediği bir hayatı yaşamaya başladığında, zihninde bir çatışma başlar. Fakat bu çatışma uzun süre taşınamaz. İnsan zihni tutarlılığı sever. Bu nedenle kişi ya düşüncelerini değiştirir, ya davranışlarını, ya da çarpıtılmış bir gerekçeyle kendi iç çelişkisini görünmez hale getirir.
Peki, bu uyumu sağlama çabası bizi daha mı güçlü yapar, yoksa öz benliğimizi örseleyen görünmez bir savaş mı başlatır?
Günlük Hayatın Görünmez Çatışmaları
Gündelik yaşamın içinde aslında sıkça karşılaşırız bu içsel uyumsuzluklarla. Sağlıklı yaşam savunucusu biri, gecenin bir vakti abur cubur tüketirken, “Bugün zor bir gündü” diyerek kendini rahatlatır. Doğaya ve hayvanlara duyarlı olduğunu söyleyen biri, sırf pratik olduğu için test ürünleri olan kozmetik ürünleri kullanır. Hepsi küçük örnekler ama ortak bir şey taşırlar: bireyin kendi doğrularıyla eylemleri arasındaki sessiz hesaplaşma.
Sosyal ilişkilerde de karşımıza çıkar bu çelişki. Artık duygusal bağın kalmadığı bir ilişkide “alışkanlık” ya da “çocuklar için” gibi sebeplerle devam etmek… Zihnimizde mantıklı açıklamalar ararız çünkü gerçeği tüm çıplaklığıyla görmek acıtır. Ve bazen, zihinsel konfor, duygusal gerçeklikten daha cazip gelir.
Siyasette Bilişsel Çelişkinin Gölgesi
Siyaset arenası, bilişsel çelişkinin en açık sahnelerinden biridir. Bireyler, savundukları değerlerle çelişen siyasi figürleri desteklemeye devam edebilir. Yolsuzluğu asla kabul etmeyeceğini söyleyen bir birey, desteklediği partide bu tür iddialar gündeme geldiğinde “diğerlerinden iyidir” diyerek kendini ikna etmeye çalışır.
Zihin, tuttuğu tarafla çelişmek istemez. Çünkü bu sadece bir politik görüşten vazgeçmek değil, aynı zamanda ait hissettiği kimliğin de sorgulanması anlamına gelir. O nedenle gerekçeler yaratılır: “Herkes çalıyor, bari bizimki yapsın”, “Ülke için iyi şeyler yapıyor”, “Alternatifi yok zaten”... Tüm bu cümleler, bir çelişkiyle yüzleşmemek adına kurulur.
Çelişkiyle Baş Etme Yolları
İnsan zihni bu rahatsızlıkla başa çıkmak için üç temel yol izler:
Bunlar kısa vadede huzur sağlar gibi görünse de uzun vadede bireyin kendine olan saygısını ve psikolojik bütünlüğünü zedeler.
Gerçekle Yüzleşmenin Gücü
Bilişsel çelişki, herkesin zihninde az ya da çok yaşanır. Mesele bu çelişkilerin farkında olup, onları bastırmak yerine dönüştürebilmektir. Çünkü bastırılan her çelişki, içimizde çözülmemiş bir düğüm olarak kalır.
Kimi zaman bir davranışımız, kimi zaman bir suskunluğumuz, kendi değerlerimizle örtüşmez. Fakat dürüstçe kendimize bakmayı başarabilirsek, o çelişkilerden güçlü bir yüzleşme doğar. Ve bu yüzleşme, bizi kendimize daha yakın bir yere getirir.
Çünkü insan, en çok kendine dürüst olduğunda özgürdür.