Dudaklarım her iki ucundan yukarıya doğru kıvrılmış, yüzüm gergin; gülümsemiyorum esasında. Yanıltıcı bir yüz ve iç sıkıntılı bir ruh hali bu sabah. Belki güneşin parlaklığından pencereden giren aydınlığın etkisiyle gözlerimi kısmışım, göz kenarlarımdaki kaz ayakları ortaya çıkmış. Klavyenin harfleri tek tek nanik yapıyorlar sanki. Parmaklarımda bir uyuşukluk, terliyorum; nemli havada gram poyraz yok. “Poyrazsız yapamam...” diyor tenim. Radyodan yayılan caz müziği hüznümü kamçılıyor, gözlerim yarı kapalı. Uykum yok ama ha uyudum ha uyuyacağım. Daha doğrusu uyumak istiyorum; kaçmak için bu ruh halimden. Kimbilir, düşlerimde hüzünler yerini sevinçlere bırakır hal-i ruhiyesi bu belki de... Direniyorum yine de uykuya ve son bir çırpınış interneti kapatıyor bir yazı dosyası açıyorum beyaz ekrana.
Ayaklarımın altındaki mini pufu düzeltiyorum, belim rahatlıyor; başımı çevirip pencereden bakıyorum; insanlar geçiyor sokaktan. İkişerli, üçerli gruplar halinde yürüyorlar; çekirdek aile olarak seçime doğru yolları belli ki. Benim evin üst sokağında ilkokul ve ben de oyumu orada kullandım. Seçime giden bir yol benim sokak yani. Öğleyi henüz geçmiş bir pazar günü; kimilerine göre tarihi bir gün: “Halkların ülkenin Cumhurbaşkanını ilk kez seçmesinin tanıklığı“ diyorlar. Bana göre: “Demokrasisizliğin, demokrasi varmış gibi yapılıp kandırmacanın, sahtekârlığın tarihi tanıklığı olsa olsa...” diye düşünüyorum. üstelik 12 Anayası %90’ın üstündeki bir oyla onaylanırken Evren’i de Cumhurbaşkanı yapmamış mıydı bu oylama? Yani her ne olursa olsun halkın seçtiği ilk CB Evren sayılmıyor mu? Neyse...
Sabah erken saatte sandıktan çıkıp sürdürdüğüm yürüyüşümde ve şu an penceremdeki manzarada iliklerime kadar hisseder gibi olduğum bir heyecansızlık belki de beni çokça etkileyen. Ben mi ayrıksıyım yoksa etrafımı sarıp sarmalayan çoğunluk mu? Gazeteme bakıyorum gazete bayisinin önünde; ilk sayfanın üstünde kocaman puntolarla “Oy vermeye gittik geri geleceğiz” yazarken altında ise “Gezi Direnişi”nin sembol olan resimlerinden biri var: Biri kız biri erkek elele Toma suyu altında kaçan İki genç; birinin elinde BDP diğerinin elinde Atatürk’lü Türk bayrağı... Hoşuma gidiyor bu manşet ve gülümsüyorum; gazete satıcısı şaşkın bakıyor, belli ki anlam veremiyor bu gülümsememe. En azından kime oy veril(e)meyeceğini gözlere sokarcasına bir anlam ifade eden ön sayfa diye düşünüyorum önce. Ama esas takıldığım başlığın ikinci tümcesi: “Geri geleceğiz...”
"Neresindeyim, neresindesiniz, neresindeler?" sorularını çağrıştıran ve yanıtını veremediğim bir tümce. Evet, evet; kesin ayrıksı ot gibiyim beton yığını caddede. Tek farkım otluktan, toprağa sabitlenmemişim, yapışıklığım yok, yürüyorum; ama nereye? İşte düğüm burada atılmış gibi. Çözülmesi gereken esas bu düğüm. Denizcilik var ya serde; en çok sevdiğim gemici bağlarından “camadan” geliyor aklıma o an. İki halatı birbirine sıkıca bağlayan bu düğüm hem çok kolay atılır hem de sağlamdır. Kendiliğinden çözülmesi zorken, istenirse çözmesi de kolaydır; yılların verdiği bir birikimin sonucu gibidir.
Günün ardı karanlık gibidir ama hep aydınlık umuda gebe bir karanlıktır bu gece karanlığı. Gün döner, devran döner, doğa sürer gider. Gecenin ilerleyen saatlerin eulaştığımızda de günün sıcaklığı hafif esen rüzgarla yerini seçim sonucunun esintisine bırakıverdi.
Sonuç şaşırtıcı mıydı? Hiç değildi bana göre... 2007'de Gül MHP’nin desteği ile CB olmuştu; bu kez aynı MHP yanına CHP'yi de alıp Tayyip'in de ilk turda CB olmasına büyük katkı yaptı. CHP aldığı riskin altında kaldığının farkına varacak mı, bilinmez gibi şu an? Ancak yine MHP'den medet umup ikinci hatasını yaptı (ilki Ankara yerel seçimi) ve görünen o ki muhteşem bir başarısızlığa imza attı.
Muhalefet için şapka düşmüş kel iyice ortaya çıkmıştır ama daha ilk saatlerden itibaren muhalefetin ders almadığı ve almayacağı gibi bir söylem de var dillerinde, ne yazık ki. Ülke siyasetinin doğal hale gelen yozluğunda CHP de faturayı sandığa gitmeyenlere kesecek kendini hiç eleştirmeden; bu faturanın sahibi o seçmeni sandığa gönder(e)meyen başta CHP ve MHP’nin yönetimleri değil midir esasında?
O nedenle, muhalif düşüncelerin artık muhalefet partilerini zorlayacak söylem ve eylemlere girmelerinin zamanı gelip de geçiyor demekle yetineyim şimdilik. Hayırlı olur umarım bu sonuç...
Bu yıla yaz havası olarak damgasını vuran ise, yaz başından beri aralıklarla süren kısa süreli sıkı sağanaklar ve yabancısı olduğumuz hortumlardır... Meteorolojinin teknik başarısı teknolojinin gelişimi ile koşut olarak artmış ve tahminlerdeki başarı yüzdesi ile çıtasını yükselterek bundan birkaç yıl öncesine kadar esprili sonuçlara neden olan tahminlerine son vermiştir. Artık uydudan izlenen hava hareketlerinin de desteği ile saati saatine tahminlerle hepimizi şaşırtan bir aşamaya yükseldi bu tahminler. Ancak yine de doğanın bu doğal afetlerine karşı, şaşırtıcı şeylerin yaşanması ülkemiz insanlarına özgülüğünü de pek değiştirmemiş gibidir galiba...
Belli zaman dilimlerde yinelenen doğanın yaşattığı anomalilerin ve son yıllarda ise “Küresel Isınma”nın sonucu olduğu çokça dile getirilen bu durum hepimizi ürkütmektedir. Özellikle geçtiğimiz kışın karsız, soğuksuz, ve çokça kurak geçtiği de göz önüne alınırsa ürkmekte haksız da değildir duyarlı olanlar. Geleceği, çevresel kirlenmenin ve yozlaşmanın ve özellikle küresel kapitalizmin dayatmaları altında ipotek altına almakta beis görmeyen gelişmiş sanayi ülkelerini (Kyoto sözleşmesini imzalamayan devletleri ve küresel kapitalizmi) düşününce, kaygılanmamak da elde değil sanırım?
GDO’sundan, HES’lerine oradan Nükleerlerine; maden arama adı altında ormanların yok edilmesine ve Termik santralların çevresel olumsuz etkilerine...vs kadar sürüp giden olumsuz etkilerin neresinde kalıyor bu içinde soluk aldığımız doğa? Nereye gidiyor bu karbondioksit salınımı? Kara deliğin gittikçe büyümesinin nedenlerini arttıran bunca çevresel kirlenmenin önüne geçecek politikaları engelleyen büyük tröstlerin/ hegemonların bu yöndeki diretmeleri kırılmadıkça gelecek karanlık gibidir doğa açısından.
Sanırım ülkenin içinden geçtiği bu kritik dönemde, bu çevresel etkiler her zamanki gibi günlük çekişmelere, kısır kavgalara ve iğrenç siyaset söylemlerine kurban edilecek gözükmektedir. Geleceği kuracak gençlerimizi zor da olsa umutlu bir gelecek beklemektedir; yılgınlığa yer yoktur. O güzellikleri yaratacak dinamizm gençlerde var, inanıyorum ve güveniyorum; geçen yıl bunu kanıtlamış olmalarının inancı ile becerebileceğimiz destek tüm gençlere verilmeli ve onlara güvenilmelidir...
Ziverbey 10.Ağustos.2013 23:00