Bugun...


Dr. Dinçer Bayer

facebook-paylas
Dış Güçler Doğu Akdeniz’de: Fransa Örneği
Tarih: 24-08-2020 22:15:00 Güncelleme: 24-08-2020 22:18:00


 

Doğu Akdeniz’de deniz alanlarının paylaşımında Türkiye ile Yunanistan anlaşamamaktadır. Türkiye, iddia ettiği deniz alanlarının sahibi olduğunu göstermek üzere deniz araştırmalarına devam etmekte ve deniz kuvvetleri bölgede tatbikat ve gösteriler yaparak hak iddiasında bulunmaktadır. Türkiye, Oruç Reis araştırma gemisinin faaliyetlerinin 27 Ağustos 2020 tarihine kadar uzatıldığını duyurmuştur. Bunun üzerine, Yunanistan, Oruç Reis araştırma gemisinin faaliyet göstermekte olduğu sahayı da kapsayacak şekilde bir tatbikat sahası ilan etmiş olup, bu sahada 25 Ağustos 2020 tarihinde ABD deniz unsurları ve BAE uçaklarının da iştirak edeceği bir tatbikat icra edeceğini açıklamıştır.

 

Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin araştırma faaliyetleri nedeniyle, Türkiye ile Yunanistan deniz kuvvetleri unsurları arasında ortaya çıkan gerilimli durumda, Yunanistan’ın yanında yer almaya karar veren diğer bir ülke de Fransa’dır. Fransa, Doğu Akdeniz’e sınırlı da olsa bir deniz ve hava kuvveti göndererek safını belli etmiştir. Fransa, aynen ABD ve BAE gibi Yunanistan tarafında açıkça yer almaktadır.

 

Gelinen nokta yeni değildir. Fransa, Suriye’de, Libya’da ve en son Doğu Akdeniz’in rekabet edilen deniz alanında Türkiye’ye karşı bir tutum sergilemektedir. Bu yazı da Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin hilafına faaliyet gösteren Fransa’nın Yunanistan’a sağladığı desteğin sebepleri, tarihi ilişkiler de analiz edilerek ortaya konulacaktır.

 

Münhasır Ekonomik Bölge Neden Kıymetlidir?

 

Birleşmiş Milletler (BM) 1982 Deniz Hukuku Sözleşmesi, denizlerin ekonomik olarak sunduğu kaynakların önem kazanmasına istinaden, daha önceki kıta sahanlığı kavramına ilaveten yeni bir kavram olarak “münhasır ekonomik bölge” (exclusive economic zone) kavramını ayrı bir statü olarak tanımlamaktadır.

 

Kıta sahanlığı, denizlerin altındaki petrol, doğal gaz, madenler vb. salt yeraltı kaynakları ile ilişkili olduğu halde, münhasır ekonomik bölgedeki kaynaklar, yeraltı kaynaklarına ilaveten su kütlesi içerisindeki balık, bitki, mineral vb. kaynakları hatta su kesimi üzerindeki akıntı, rüzgâr, solar vb. tüm ekonomik faydaları kapsamaktadır. Bundan dolayı, kıyı devletine münhasır ekonomik bölgede sağlanan haklar, kıta sahanlığında sağlanan haklara nazaran daha çeşitli olmaktadır.

 

BM Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi, deniz yetki alanlarını tanımlarken, devletlerin bu deniz alanlarından faydalanabilmesine ilişkin hakları da düzenlemiştir. Örneğin, kıyı devletleri 12 mile kadar uzanabilecek karasularında gemilerin zararsız geçişleri dışında tam egemen haklara sahipken, 200 mile kadar uzanabilecek münhasır ekonomik bölgelerde mevcut ekonomik kaynaklardan faydalanma hakkına sahiptir.

 

Deniz yetki alanlarının belirlenmesinde dikkate alınacak kıstaslara ilişkin olarak kesin tanımlamalar yapılmıştır. Deniz yetki alanlarının sınırlanmasında, kıyıları karşılıklı devletler anlaşmak zorundadır. Kıyıları karşılıklı devletler, ikiden fazla olduğu takdirde tüm kıyıdaş ülkeler mutabık olmalıdır. Paylaşım öncelikle hakkaniyetli olmalıdır. Bu kapsamda, deniz alanlarının bölüşülmesi işi salt hukuki değil, aynı zamanda siyasi bir özellik taşımaktadır.

 

Doğu Akdeniz’de Durum Nedir?

 

Doğu Akdeniz deniz alanının kıyıdaş ülkelere sunduğu ekonomik menfaatler günümüzde ilave kaynak arayışı içerisindeki tüm bölge ülkeleri için önem kazanmaktadır. Doğu Akdeniz, sadece yer altındaki hidrokarbon yataklar ile değil, deniz alanındaki balıkçılık fırsatları ve diğer ekonomik olanaklarla önemli bir potansiyel sağlamaktadır.

 

Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin birçok ikili anlaşma olduğu halde, bu anlaşmalar diğer ülkelerin itirazı nedeniyle tartışmalıdır.

 

Türkiye, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (KRY)’nin 2003 yılında Mısır, 2007 yılında Lübnan ve 2010 yılında İsrail ile yaptığı münhasır ekonomik bölge (MEB) anlaşmalarını tanımamaktadır. Türkiye’nin 2011 yılında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ve 2019 yılında Libya ile yaptığı deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşmaları Yunanistan ve Mısır başta olmak üzere bölge ülkeleri tarafından tanınmamaktadır. Benzer şekilde, en son 6 Ağustos 2020 tarihinde Yunanistan ile Mısır arasında imzalanan deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşması da Türkiye tarafından kabul edilmemiştir.

 

Mevcut durumda, Doğu Akdeniz deniz alanında uluslararası hukuka uygun olarak üzerinde tüm kıyıdaş ülkelerin mutabakata vardığı bir paylaşım mevcut değildir. Varılan tüm iki taraflı anlaşmalar, çok taraflı olmadığı için tartışmalıdır.

 

Doğu Akdeniz’de Gerginlik; Fransa’nın Türkiye- Yunanistan Gerginliğine Müdahalesi

 

Türkiye; Yunanistan ile Mısır arasında imzalanan deniz yetki alanı sınırlandırma anlaşmasını kabul etmediğini göstermek üzere, 9 Ağustos 2020 tarihinde Oruç Reis sismik araştırma gemisini Antalya Körfezi açıklarına, kendi kıta sahanlığı olduğunu ileri sürdüğü bir bölgeye askeri gemilerle emniyete alarak sismik araştırma yapmak üzere göndermiştir. Bu araştırma faaliyetine ilişkin bir denizcilere ilan yayımlanarak, seyir emniyet ikazlarının yayımlandığı NAVTEX duyuru sistemine yüklenmiştir.

 

Yunanistan, Oruç Reis gemisinin sismik araştırma faaliyetinin kendi münhasır ekonomik bölgesi içerisinde olduğunu ifade ederek, Türkiye’yi araştırmalardan vaz geçmeye davet etmiştir. Bu kapsamda, silahlı kuvvetlerini teyakkuza geçirerek askeri gemilerini bölgeye göndermiştir.

 

Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, Yunanistan'ın bu faaliyete itiraz etmesinin hukuki dayanağı olmadığını açıklamıştır. Aksoy, yaptığı yazılı açıklamada, Yunanistan'ın Mısır ile yaptığı anlaşmayı "korsan" olarak nitelendirmiştir. Türkiye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını kullanmayı sürdüreceği ve daha önceden yapılan planlama çerçevesinde faaliyetlerine kararlılıkla devam edeceği" vurgulanmıştır.

 

Doğu Akdeniz’de Yunanistan ile Türkiye arasında artan gerilime Almanya Başbakanı Merkel müdahale ederek, tarafları müzakere etmeye davet ederken, Fransa’nın yaklaşımı Türkiye açısından düşünüldüğünde adil ve tarafsız olarak değerlendirilmemiştir. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 12 Ağustos 2020 Çarşamba gecesi Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de Oruç Reis gemisi ile yaptığı araştırma faaliyetine tepki göstermiş ve Türkiye'nin bu adımı karşısında bölgedeki askeri varlıklarını geçici olarak artıracaklarını belirtmiştir.

 

Fransa, bir gün sonra “Lafayette" adlı Fransız fırkateyni ile iki savaş uçağının Doğu Akdeniz'e gönderildiğini açıklamıştır. Yunanistan Savunma Bakanlığı kaynakları fırkateynin 13 Ağustos 2020 sabah saatlerinde Girit Adası açıklarına ulaştığını duyurmuştur.

 

Kıbrıs Rum Kesimi'ndeki Andreas Papandreu hava üssüne inen iki Fransız savaş uçağının İsrail'e ait 4 savaş helikopterinin de katılımı ile Akdeniz’de Rum Milli Muhafız Ordusu ile ortak tatbikata katıldığı gözlenmiştir. Rumların iddia ettiği Münhasır Ekonomik Bölgesi (MEB) üzerinde uçuş gerçekleştiren Fransız savaş uçaklarının daha sonra üsse geri döndüğü bildirilmiştir. İki savaş uçağına, Fransa Hava Kuvvetleri'ne ait bir nakliye uçağı da eşlik etmiştir. Fransız savaş uçaklarının gerektiği zaman Güney Kıbrıs'a konuşlanacağı ve bölgedeki Fransız gemilere destek sağlayacağı belirtilmiştir.

 

Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, Fransa'nın, Doğu Akdeniz'de yaşanan gelişmeler bağlamında yaptığı her açıklama ve attığı her yanlış adımla tarafsızlığını ve istikrara katkıda bulunma şansını biraz daha kaybettiğini bildirmiştir.

 

Türkiye, Suriye ve Libya'nın ardından Doğu Akdeniz'de de Fransa ile yine karşı karşıya kalmıştır. Fransa, Suriye'de PYD'yi, Libya'da General Hafter'i, Doğu Akdeniz'de de Yunanistan'ı Türkiye’ye karşı doğrudan desteklemektedir. Fransa’nın Türkiye’ye karşı olan bu hasmane tutumu nereden kaynaklanmaktadır?

 

Türkiye ile Fransa İlişkilerinin Tarihi Arka Planı

 

Türkiye ile Fransa diplomatik ilişkileri 1483 yılına kadar uzanmaktadır. Sultan II. Bayezid, Fransa’ya 1483 yılında Ilımlı (Limni) adasından bir Yunan kökenli elçi göndermiştir. 1535 yılında kapitülasyonların verilmesiyle Fransa, Osmanlı Devleti nezdinde en ayrıcalıklı devlet haline gelmiştir. Fransa, Osmanlı Devleti’nden 1830 yılında Cezayir’i ve 1881 yılında Tunus’u almıştır. İlişkilerin temelini Kurtuluş Savaşı esnasında imzalanan 1921 tarihli Ankara Antlaşması oluşturmaktadır.

 

Türkiye, Yunanistan ile birlikte Şubat 1952’de NATO teşkilatına üye olmuş ve NATO içerisinde Türkiye ile Fransa arasında öne çıkan bir çekişme hiçbir zaman yaşanmamıştır.

 

Türkiye, sadece NATO Müttefiki olduğu için sadık bir müttefik olarak her zaman Fransa’nın yanında olmuştur. 26 Temmuz 1955 tarihinde, 14 Asya-Afrika ülkesi Cezayir konusunu BM’nin gündemine getirmek için harekete geçtiğinde; Türkiye, bu konunun görüşüleceği BM oturumunda bazı batılı müttefikleriyle birlikte Fransa’nın lehine oy kullanmıştır. Diğer bir NATO üyesi olan Yunanistan ise önerinin lehinde oy kullanmış ve bu yüzden NATO’da herhangi bir sıkıntıyla da karşılaşmamıştır. Türkiye’nin tutumunun, NATO dayanışmasından kaynaklandığı savunulmuş, ancak bu tutum Cezayirlilerin kalbinde derin bir yara açmıştır.

 

1958 yılının Eylül-Aralık dönemi BM Genel Kurulu toplantılarında, Cezayir’e self determinasyon hakkı tanıyan bir karar tasarısı görüşülmüştür. Fransızlar bu tasarıyı önlemek için çaba harcamışlar, oylama sonucunda, lehte ve aleyhteki oylar eşit çıkmış ve karar geçmemiştir. Türkiye, bu oylamada çekimser oy kullanmıştır. Türkiye olumlu oy vermediğinden, Cezayir self determinasyon hakkına kavuşamamıştır. Türkiye’nin oylamadaki bu tutumu, Cezayirlileri yine derinden yaralamıştır.

 

Türkiye, daha ileri gitmiş ve 1961 yılında Türkiye Dışişleri Bakanlığı sözcüsü aldığı talimat uyarınca “Cezayir’in Fransa’nın bir iç sorunu” olduğunu söylemiştir. Türkiye, bu dönemde, NATO’nun sadık bir üyesi olarak ve ulusal çıkarlarını önemsemeden; sıkı bir NATO dayanışması göstermiş, Cezayir’in bağımsızlığının önlenmesi pahasına Fransa’nın yanında yer almıştır. Bu tutumun, Yunanistan’ın Cezayir politikası dikkate alındığında NATO içerisindeki genel eğilimi yansıtmadığı değerlendirilmektedir.

 

Cezayir, ancak 1962 Şubat ayında, BM Genel Kurulu’nda yapılan XIV. oturumda bağımsızlığına kavuşmuştur. Bu oylamada Türkiye olumlu oy kullanmış olsa da, daha önceki tutumu ile Cezayir halkının değil, NATO müttefiki Fransa’nın yanında yer aldığı tescillenmiştir.

 

Fransa, 1966 yılında NATO'nun askerî kanadından çekilmiştir. Fransa, NATO’nun askeri kanadına 3 Nisan 2009'da Türkiye’nin de oluru ile geri dönmüş, bu geri dönüşte Türkiye veto hakkı olduğu halde bu hakkı kullanma durumunu pazarlık konusu dahi yapmamıştır..

 

Türkiye’nin bu olumlu yaklaşımına rağmen, Fransa; hem NATO’da ve hem de Avrupa Birliği’nde hep Türkiye karşıtı bir tutum sergilemiştir. Fransa, 1980’li yıllardan bu yana PKK’ya siyasi destek sağlamakta, Ermeni soykırım iddialarını desteklemekte ve Yunanistan ile ortaya çıkan tüm sorunlarda Yunanistan lehine bir tutum sergilemekte ve Türkiye’ye muhasım olduğunu her fırsatta göstermekten çekinmemektedir.

 

Örneğin, Fransa Savunma Bakanı Florence Parly, 18 Haziran 2020 de yaptığı açıklamada, Libya’ya silah taşıdığından şüphelenilen Tanzanya bandıralı “Çirkin” adlı kargo gemisinin NATO misyonu “Sea Guardian”da görev yapan Fransız “Courbet” gemisi tarafından kontrol edilmesinin gemiye eşlik eden Türk fırkateynleri tarafından engellendiğini söylemiştir. Parly, Türk fırkateynlerinin Fransız savaş gemisi “Courbet”e üç kez “radar aydınlatması” yaptığını belirtmiş ve bu durumu düşmanca olarak nitelemiştir. Fransız Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Türkiye’nin Libya’ya silah ve yabancı savaşçı göndermekle suç işlediğini iddia etmiş ve Türkiye’nin yüzünden NATO’nun güvenilirliğini kaybettiğini işleri sürmüştür.

 

Bu örnekler dikkate alındığında, Fransa’nın Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi dost olarak değil, muhasım olarak konumlandırdığı değerlendirilmektedir.

 

Değerlendirme

 

Fransa, Doğu Akdeniz’e ilgi duyan ABD, Rusya, Almanya ve İngiltere gibi bölge dışı devletlerden ayrışmakta ve doğrudan Türkiye’ye karşı Yunanistan’ın tarafında yer almaktadır. Diğer devletler, Türkiye ile işbirliğine de prim verecek bir politika izlerken, Fransa, Türkiye karşıtı faaliyetleri göstere göstere icra etmektedir. Türkiye ise Fransa’ya sadece diplomatik kanallardan ikili ilişkilere ilişkin uyarılarda bulunmaktadır.

 

Fransa’nın bu hasmane tutumunun tarihi sebepleri araştırılmış, Türkiye’nin NATO içerisinde hep Fransa’yı desteklediği görülmüş, Türkiye’nin doğrudan Fransa’ya karşı düşmanca bir tutum ve davranışı ile karşılaşılmamış ancak Fransa’nın öncelikle Suriye ile Libya’daki ve Doğu Akdeniz’deki menfaatlerinin Türkiye’ye karşı olmayı gerekli kıldığı değerlendirilmiştir. Diğer taraftan, uzun süredir Fransa’da iktidarda bulunanların Türkiye karşıtı politikaları dikkate alındığında, Fransa’nın resmi tarihinin Türk karşıtı kültürel değerleri kapsamakta olabileceği düşünülmektedir.



Bu yazı 4815 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

AKP Nasıl Kazanıyor?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI