Bugun...


Ahmet Kale

facebook-paylas
Hürriyetimiz, Birinci Cihan Savaşı Faciası
Tarih: 27-11-2021 19:14:00 Güncelleme: 27-11-2021 19:14:00


 

Kıvılcımlı’nın iki önemli yazısı yayınlanıyor bu kitapta. Tesadüf değil elbette. Kıvılcımlı yazıları yayına hazırlarken yazdığı önsözde bu iki yazının birlikte değerlendirilmesi gerektiğini şöyle yazıyor:

 

Millî Mücadele, Osmanlı İmparatorluğu’nun arkasında ölüm tırpanını tutan yabancı emperyalizmine karşı açılmış bir savaştır. O savaşı daha iyi kavramak için, Osmanlı İmparatorluğu’nun cihan emperyalizmiyle birlikte girdiği iki büyük drama kısaca göz atmamız icap eder:

 

“1- Hürriyet ‘Devrimi’ Faciası;

“2- Cihan Savaşı Faciası.

 

“Birbiri ardından gelen, biri ötekisini sürükleyen bu iki facia incelenmeden Milli Mücadele dramının kişileri, perdeleri, sonuçları anlaşılamaz.” (s. 11)

 

“Hürriyetimiz” yazısı  USTE’den (Hollanda’daki Sosyal Tarih Enstitüsü) alınmış. Fuat Fegan’ın notlarına göre 1961 yılında yazılıp daktilo edilmiş.  Birinci Cihan Savaşı Faciamız yazısı ise, 1968 yılında çıkan Türk Solu dergisinin 17, 19, 20, 21, 32 ve 33. Nolu sayılarında tefrika edilmiş.( Burada 6 sayı dergi görünüyor. Bölümün biri 2 sayıya bölünmüş. Bölüm sayısı 5’tir)

 

Kıvılcımlı, Hürriyetimiz yazısında esas olarak 1968 yılında Ulus gazetesinde yayınlanan “İnönü’nün Anıları” ve Cumhuriyet Gazetesi’ne 1961 yılında seri yazı halinde yayınlanan Andre Malraoux’un “Babam Enver Paşa’nın Arkadaşıydı” yazılarından yararlanmış. Şöyle tanıtır anıların sahibi babayı:

 

Baba Alsaslı Alman, maceraya tapan bir casusçuk… Daha Abdülhamit zamanında saraydan işe başlıyor. “Babamın, sevgi veya çıkarları ile saraya bağlı olanlar arasında sarayı az çok bilenler varmış”, diyor Malraux. İttihatçılardan önce “Panisliamizm”in [Bütün Müslümanları aynı yönetim altında toplama amacını güden akım] bir Abdülhamit ütopyası olduğunu belirtiyor:

 

“Türk generallerinin zor görebildiği bu ürkek imparator, İslam birliği elebaşlarını serbestçe ve tabancasız odasına alıyordu. Yalnızlıktan şiir ve polis romanlarından başka hiçbir şeye yüz vermeyen bu tembel adam, oturup yabancı Müslümanlara gidecek beyannameler yazıyordu. İslamın önderleriyle mektuplaşıyordu. Askerlerine postal alamayan bu müflis sultan, iki yüz bin ajanın yol paralarını eksik etmiyordu. Birkaç yıldır da Fas’tan Kabil’e kadar her yerde ve bütün Hindistan camilerinde sultanın adı dualara girmişti. Vatan sözünü yasak etmesi, 20 milletin kurduğu Osmanlı İmparatorluğu’nun bu Batılı düşüncelerle şişen kavrama dayanmayacağı içindi.” (Andre Malraux, ‘Babam Enver Paşa’nın Arkadaşıydı’ Cumhuriyet, 8 Şubat 1961, Tefrika 4) (s. 21-22)

 

Bu Alman casuslarının görevi, Osmanlı ordusunu ve idaresini Alman nüfuzu etkisinde tutmaktı. Nitekim “Hürriyet” kahramanları Resneli Niyazi ve Eyüp Sabri gibilerin kimi eylemelerinden bahsettikten sonra bu casuslukları kastederek şu sonuca ulaşır:

 

Böylece, geçenki Alman Cumhuriyeti’nin başını yiyecek: ‘Nazi Propaganda Bakanlığı’ndan önce, Alman emperyalist azgınlığı, Osmanlı İmparatorluğu’nun başını yiyecek olan gönüllü Goebels’leri İstanbul casusluk servislerinde kahramanlaştırmıştı. Bu kahraman, “Alman propaganda servisine” dayanarak ‘birkaç aydan beri subaylar çevresinde ayaklanma’ haberini Alman elçisine vermişti.

 

“Alman Propaganda Servisi, o ‘diplomalı’ ve Türk Üniversitesinde ‘özdeyiş’ akımını yaratmış ‘Aksiyon Felsefesini’ kullanmak için çok düşünmedi. Bütün köşe başlarını silahlı kuvvetlere tutturmuştu. Beğenmediği fikri sızdırtmazdı. ‘Fedai’ ve ‘kurşun’ boldu. Alman benzerinde örgütlendirdiği Türk Ordusu, Prusya Yunkeri Von der Goltz Paşa’nın eli altında idi.” (s. 30)

 

Alman emperyalizmi adım adım Türkiye’yi sömürgeleştirmeye başlamıştır artık. Bütün imkanları ve casus teşkilatlarıyla hızla sonuca ulaşma yolundadır:

 

Her şeyden önce emperyalizmin başlıca dileği Osmanlı’yı kurtarmak değil, yarımsömürgelikten bütün sömürgeliğe çevirmekti. Yarımsömürgelikle yetinmek o zaman için başka emperyalistlere pay bırakmak olabilirdi. Prusya ağalığından yetişme generallerin Osmanlı paşalarından daha az bir “intihar” kabadayılığı gütmedikleri söylenemez. Ama Balkan Bozgunu, Türkiye’yi Panislamizmden Panturanizme çevirmek için de iyi bir ortam yaratacaktı.” (s. 34)

 

Artık Alman kontrolündeki Osmanlı’nın Birinci Cihan Savaşına Alman etkisinde yuvarlanması kaçınılmaz hale geliyordu.

 

Ve böyle oldu. Türkiye, Birinci Cihan Savaşı’na Alman oyunu ile düşecekti. Enver, Alman casusunun bırakıp kaçtığı Türkistan Hanları içinde, Turan uğruna ‘Hakan’ olamadan can verecekti.” (s. 44) Diyerek, “Hürriyetimiz” bölümünü bitirir Kıvılcımlı.

 

Kitaptaki ikinci bölüm, daha doğrusu ikinci uzun yazı “Birinci Cihan Savaşı Faciası”, 5 başlıktan oluşmuş.

 

Birinci başlık “SEFERBERLİĞE” DEK TÜRKİYE’NİN HESABI. Bu başlığın içinde Türkiye Kalesini İçerden Fetih, Türkiye Kalesine Dışardan Saldırı ve Düşmanlıkların Tersine Dönüşü alt başlıkları var. Bütün bu başlıklar altında bölümün özeti son iki paragrafta şöyle verilir:

 

Hepsinin tek sonucu aynı yola çıktı. Türkiye, kapitalist sömürüye daha elverişli kılındı. Yabancı Finans-Kapital, Türkiye’deki Tefeci-Bezirgân ekonomisi ile derebeyi artığı zümreleri daha iyi yedeğine aldı. Türkiye’de en utandırıcı Antika genosit eğilimleri, sömürge zorbalıklarıyla harman edildi. Sömürgede, hiç değilse idareci zulüm yabancıyı masrafa sokar ve düşmanı herkese parmakla göstertir. Türkiye yarı sömürge ekonomi ve politikası battı, zalim idarecilerin masrafı da, sömürücülerin kârından kesilmedi, millete ayrıca ödetildi. Ezenler de ezilenler de Ahmet, Mehmet adını taşıdıkları için, dost düşmandan ayırt edilemedi.

 

“Birinci Cihan Savaşı, başlarında Alman’ın bulunduğu aç emperyalistleri, başlarında İngilizlerin bulunduğu tok emperyalistlerle boğaz boğaza getirdiği gün oyun bozuldu. Alman Finans-Kapitalinin casus teşkilâtı, İngiliz ve Fransız Entelicenslerini atlatmayı bildi. Batı Emperyalizminin kullandığı silah geri tepti. Türkiye’ye ‘Gelenekçil Düşman’ edilen Çarlık Rusyası, bu sefer açıktan açığa İngiliz-Fransız Emperyalizminin yedek silâhlı kuvveti ve bekçi köpeği olunca, Türkiye otomatikman Alman Emperyalizminin çizmesi altına boylu boyunca kapaklandı.” (s. 52)

 

Yukardaki alıntıda “genosid” kelimesinin altını biz çizdik. Cümlenin tamamına bakarsak, “Yabancı Finans-Kapital, Türkiye’deki Tefeci-Bezirgân ekonomisi ile derebeyi artığı zümreleri daha iyi yedeğine aldı. Türkiye’de en utandırıcı Antika genosit eğilimleri, sömürge zorbalıklarıyla harman edildi.” Deniyor. Burada kastedilen genosid: 1915 Ermeni soykırımıdır. Paragrafın tamamından da bu çıkar zaten. Daha önce YOL dizisinin önemli kitabı İhtiyat Kuvvet: Milliyet, Şark (Kürt Meselesi) kitabının Ermenilik bölümünde katliam demişti Kıvılcımlı. O zaman henüz Yahudi soykırımı olmamış, Birleşmiş milletler Soykırım tanımını yapmamıştı. İşte Kıvılcımlı 1968 yılında çok kimseden çok önce genosid (soykırım) sözcüğünü kullanıyor Ermeni kırımı için.

 

Bundan sonraki başlıklarda daha çok İsmet İnönü’nün anılarından yararlanılarak Türkiye’nin nasıl “avlanıp, tavlandığını” anlatır bize. Hem de hükümetin, bazı devlet görevlilerinin ruhu  bile duymadan:

 

Bugünkü, yaşı benzemesin, ‘İkili Anlaşmalar’a hayli benziyor mu? AP: CHP’ye atıyor CHP: DP’ye atıyor... Balta ne oldu? Suya düştü. Su ne oldu? Manda içti. Manda ne oldu? Or­mana kaçtı. Orman ne oldu? Osmanlıca yandı kül oldu! Koskoca İmparatorluk Türkiyesi’nin Emperyalist Boğazlaşmasına baştankara sokuluşunu, başındaki hükümet ve devlet dahi nasıl oldu hâlâ bilemiyor. Sömürge bile, o denli hayâsızca casus atlatmacalarıyla ateşe böylesine kolay atılamaz.” (s. 57)

 

Sonraki başlıkta Türkiye’yi Emperyalist Savaşa kimin soktuğu ya da nasıl girildiğinin tartışması yapılır.

 

“Savaşın olağanüstü diyalektiği, manivelasının kollarını çarçabuk tersine işletti. Almanların bütün hesapları Rusya’da patlayacak Devrimdi.

 

Şüphesiz İngiliz denizlere hükmediyordu. Ama bir kara savaşı konuydu. Ve Rusya’da devrim çıkageldi miydi, Alman Ordularına Fransa tek başına dayanamazdı.” (A. Moorehead, Gallipoli, s. 17)

 

Alman Genelkurmayı, daha 1914 günleri, 1917 günlerini kurmuştu. Ve Türkiye’yi yukarıki gözlerle kuruyordu Alman’ın şipşakçı “Yıldırım Savaşı” manisi Hitler kuklasının eseri değildi. Birkaç haftada Fransız Cephesini yıkmayı plânlamış olan Von Schlieffen’in hesabı tutmadı. Marne Meydan Savaşı Alman’ı batağa gömünce, savaşın uzayacağı anlaşıldı. Öyleyse Türkiye savaşa sokulmalıydı.” (s. 65)

 

Bunun en kestirme yolu “kişileri tavlamaktı”. En uygun kişi Harbiye Nazırı (savaş bakanı) Enver Paşa idi. Zaten daha önceleri Berlin’de askeri ataşe olarak bulunduğu için yakın ilişkiler verdı. Enver Paşa, iyi Almanca bilen, Alman hayranlığını saklamayan biriydi.

 

Emperyalizm için Türkiye’yi savaşa sokmaktan daha kolay ne vardı?

 

“Bizim için Enver Paşa’nın belki en büyük meziyeti, baba­sının bir köprü bekçisi, anasının “ölü yıkayıcı” olmasıdır. Emperyalizm öyle düşünmez. O fukara kökten gelmenin bütün komplekslerini -içinden alay ederek- sömürür. Küçük rütbeli Berlin askercil ataşeciğini, “Yürü ya kulum” deyip, iki üç yılda Paşalığa, Padişah damatlığına, Başkumandan-Halife-Sultan Vekilliği’ne fırlatış hangi küçükburjuvayı deliye döndürmez?” (s. 66)

 

Sıra BİRİNCİ CİHAN SAVAŞINDA TÜRKİYE’NİN TRAJEDİSİ’ni tartışmaya gelmiştir. Savaş ve sonrasını değerlendirirken, konunun ne kadar önemli olduğunu şu cümlelerle vurgular:

 

Üçüncü Emperyalist Cihan Savaşı olur mu, olmaz mı?

 

“Atom Tanrı çıkmasaydı, çoktan olmuş bitmişti. Keskin kriz biçiminde olmadığı için, Üçüncü Cihan Savaşı kronikleşti. Olmadı, değil, oluyor. Yalnız müzminleşti. İçinde bulunduğumuz Kronik Üçüncü Emperyalist Cihan Savaşında yönelebilmek için Birincisi üzerinde geçenleri iyi kavramalıyız.

 

“Bugün, her konumuz CUMHURİYET Türkiyesi’nde toplanıyor. Türkiye Cumhuriyeti, Birinci Cihan Savaşı’nın ürünüdür. Osmanlı İmparatorluğu ana, Türkiye Cumhuriyeti çocuk ise, o anadan bu çocuğu doğurtan zorlu ebe; Birinci Cihan Savaşı’dır. Onun için, SALTANAT TÜRKİYESİ denilen ana ile CUMHURİYET TÜRKİYESİ denilen çocuğun bağları anlaşılmadıkça, bugünkü konular üzerinde yapılacak her aydınlatış, karanlığa kubur sıkmak olur. Saltanatla Cumhuriyet arasındaki ilişkilere girebilmek için ise Birinci Emperyalist Savaşı denilen kanlı ebenin tutacağı ışık altında deri değiştirişimiz, bugünümüzü kavramamıza çok yarayacaktır.

 

“Demek, ister GELECEĞİMİZ için, ister BUGÜNÜMÜZ için olsun: Sosyal diyalektiğimizin en büyük atlayışını zembereğinden boşandırmış bulunan Birinci Cihan Savaşı’nda başımızdan geçenler üzerine ne denli çokça eğilsek azdır. Çünkü bütün problemlerimizin gelişimi, inanılmayacak kertede hep oradan başlamış bulunuyor.” (s. 75)

 

Bu tespitten sonra, Türkiye’nin yavaş yavaş da değil, son derece hızlı bir biçimde Alman etkisine girişi, hatta bugünkü NATO benzeri bir biçimde Alman emrine girişi anlatılır. Seferberlik ve Yenilişten sonraki sömürgeleşme dönemine geçilir. Buradaki değerlendirmelerini de 1917 tarihli, “Mustafa Kemal Paşa’nın Başkumandan Vekili Enver Paşa’ya Gönderdiği Rapor”daki bilgi ve yorumlara göre yapar Kıvılcımlı.

 

Alman Emperyalist horozu ölüyor: Gözü çöplükte kalıyordu. Marn Meydan Savaşından beri düştüğü batakta can çekişen Alman Emperyalizmi bir yandan Rus Devrimini sömürme planları kuruyor, öte yanda Türkiye’nin sömürgeleştirilmesi için her türlü hazırlıkları itçe açıklıkla uygulamaya çalışıyordu.” (s. 88)

 

Ve son sözler:

 

Bir koca İmparatorluk böylesine hafiften Emperyalizmin mihrabında kurban edilmişti.

 

“Bugün başka türlü müyüz dersiniz?

 

“Belki de onun için, 1968 yılının 22 Mart günü, sayın -tecrübeliliği herkesten aşırı olan- İsmet İnönü Paşa ‘Hatıralar’ını şu satırla bitiriyor:

 

’(…) Almanların Araplara karşı politikaları büsbütün başkaydı. Onlara hususi bir muamele yapıyorlardı ve aslında savaşı kazansalardı yani Almanların istedikleri ölçüde kesin bir zafer kazansaydılar, onlardan kurtuluş kolay olmayacaktı. Açıkça görünüyordu ki, Türkiye’ye gitmek üzere gelmemişler.’(İ. İnönü, age, s. 159)

 

Bugün acep Amerikalılar “gitmek üzere” gelmiş olabilirler mi?” (s. 91)



Bu yazı 6925 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

AKP Nasıl Kazanıyor?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI