Bugun...


Mehmet Akkaya

facebook-paylas
Sevdalınız Komünisttir
Tarih: 18-06-2016 22:45:00 Güncelleme: 18-06-2016 22:45:00


Yakın tarihimizde sanat, siyaset ve edebiyat çevrelerinde en çok konuşulan isimlerden biri oldu Nazım Hikmet. Onu kimileri şair olarak bile düşünmek istemezken, kimileri de sıradan bir şair olarak görmeyi arzuladı. Kimileri eserleri sansür edilmesi gereken biri olarak kavradı onu. Kurulu düzen ise Nazım’ı “vatan haini” olarak belirledi, halk ona iflah olmaz bir komünist olarak baktı, edebiyat tarihçileri ve eleştirmenlerden onu övenler oldu; göklere çıkardılar, eleştirenler oldu; yerin dibine batırdılar. Polisler, savcılar onu izledi. Çok sayıda dostu çok sayıda düşmanı oldu. Etkisi yurt içinde de yurt dışında da hep sürmeye devam etti, halen de ediyor. Nazım’ın üzerine çokça değerlendirme yapılsa da köklü çalışmalar ya pek az yapıldı ya da hiç yapılmadı. Dolayısıyla Nazım’ın toplumumuzca az çok anlaşıldığını söylesek de çok iyi kavrandığını söyleyemiyoruz.


Yaşama; ülke ve dünya penceresinden bakabilmeyi başarmış şairimizin üzerine yeterli çalışmaların yapılamaması ve geniş halk kitlelerince gereği gibi anlaşılamamasının nedenlerinden birisi de onun sanatının derinlikli oluşuyla ilgiliydi. Nazım Hikmet’i anlamak demek sanatın az çok yakınında olmak, şiiri sevmek, insanı sevmek demektir. Onu anlayıp açıklamalar yapabilmek, onu doğru yorumlayabilmek, onu bir eleştirmen titizliğiyle açıklayabilmek ise sanatın, düşüncenin gelişim çizgisini bilmeyi, sanatın temel kavramlarıyla hesaplaşmış olmayı, şiirin girdisinden çıktısından haberdar olmayı gerektiriyor. Bu yüzden onun şiirlerini okuyup anlamak isteyenler az çok bir çaba harcamayı göze almalıdırlar


Nazım Hikmet, hem kendi çağında hem ölümünü izleyen yıllarda hem de günümüzde, ülkemizin en yüksek bilinçlerinden birini temsil etmeyi sürdürüyor. Onun şiirlerinin estetiği, felsefesi, içerdiği politik bildirisi yanında, şiirinin üslubu ve dili yaratıcı tarzda kullanma biçiminin –çok yazık ki- aşıldığı söylenemez. Şairin güncelliğini de bu bağlamlarda ele almak gerekiyor. Onu anlamak, şiirini ve şiirini de aşan sanatsal etkinliklerini, politik kimliğini, filozofça bakışını, bilimsel dünya görüşünü, hatta aşklarını, etik ve estetik duyarlılıklarını da ele almayı gerektirir. Bunlara bağlı olarak güncelliğinin bir başka boyutunda ise şairin “çok kimlikli” pozisyonu bulunmaktadır. Bu anlama açısından ülkemizin yakın tarihini, sosyal ve siyasal olmak üzere, anlamanın yollarından birisi onun, bu kimliklerini anlamayı gerektirmektedir.
Somut olarak söylemek gerekirse ülkemizin yakın tarihine damgasını vuran, egemen olan ve bugün de devam etmekte olan siyasal yapısının niteliğini anlamanın yollarından birisi, Nazım Hikmet’in yaşam serüvenini öğrenmektir.


Genel olarak ülkemiz komünist hareketini özel olarak da TKP’nin mücadele çizgisini anlamak için de şairin siyasal serüvenini irdelemek gerekmektedir. Yakın tarihsel süreçte aydınların, kurulu düzene karşı nasıl bir tavır takındıklarını anlamak için de şairin entelektüel dünyada nasıl bir gelişme gösterdiğine projeksiyon tutmak gerekecektir. Demek oluyor ki Türkiye’nin bilhassa 20. yüzyıldaki sosyal, siyasal belki de ekonomik konumunu anlamanın değil sadece; şiirimizin ve diğer sanatlarımızın, trajik aşkların da değil yalnızca, aynı zamanda sendikal mücadelenin, grevlerin, Bir Mayıs’ların, hapishanelerin de tarihini anlamak için Nazım’ı anlamak, onunla yakından güncel ilişkiler kurmak gerekiyor.


Siyasi kimliğini gizleme gereği duymayan ozan, sözü edilen kategorilerde ve daha birçok insan ve toplum sorunlarına ilişkin, ayrıca doğa, özlem, ayrılık, yurt ve devrim sevgisi üzerine şiirler yazmıştır. Bunları açlık, hasretlik şiirleriyle taçlandırmıştır. Bu şiirler ki kendi alanlarında en güzel mücadele şiirleri, en güzel aşk şiirleri, en güzel tutsaklık, ayrılık ve ölüm şiirleri idi. Şiirlerinin estetik değerlerine ise özde diyecek bir şey yoktur. Bu yüzden de onun genelde sanatını özellikle de şiirlerini değerlendirmek, eleştirmek veya incelemek lehte veya aleyhte bir yargıda bulunmak kolay olmamıştır/olmamaktadır.


Nazım Hikmet şiirde yalına yöneldi. Eveleyip gevelemeden yazdı: “Sevdalınız komünisttir” dizeleri ona aittir. Türkiye ve dünya hakları, onu kaybetmekle kendilerinden birini kaybettiler Haziran’da. Haziran’da kaybettiklerimiz Nazım Hikmet’ten ibaret değildir kuşkusuz. Toplumcu romanımızın en büyük adı olan Orhan Kemal ve şiirimizin sınırlarını, Kürdistan coğrafyasına dek genişleten Ahmet Arif’i de mutlaka eklemek gerekiyor. Karadeniz müziğinin kulaklarda yer etmesini sağlayan Kazım Koyuncu’yu ve elbette Haziran Halk Ayaklanması’nda yitirdiklerimizi de anmayı asla ihmal edemeyiz.


Nazım Hikmet de pek çok komünist düşün, sanat ve eylem adamı gibi kapitalist-emperyalist sisteme karşı mücadele edemeden aramızdan erken ayrıldı. Resmi ideolojiye ve kendisine faşizmi reva gören sermaye düzenine, Türk egemen sınıflarına karşı da yeterli mücadele etme olanağı bulamadı. Nazım Hikmet bize kendilerinden her zaman yararlanacağımız derinlikte şiirler bırakarak 3 Haziran 1963’te “çok güzel” dediği yaşamdan, çok sevdiği insanlardan ve dünyadan göçüp gitti. Sanatı kavgasını, kavgası sanatını besleyen ender figürlerden biriydi.



Bu yazı 8582 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

AKP Nasıl Kazanıyor?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI