Bugun...


Sibel Çağlar

facebook-paylas
Ortaçağcı Tarikat Çetesi
Tarih: 08-02-2021 00:30:00 Güncelleme: 08-02-2021 00:30:00


 

Efendim uluslararası örgütler tarafından provokasyon var, efendim terörist örgütler var, efendim HDP var, Fetö var v.s v.s savunmaları hükümetin Boğaziçi Üniversitesi üzerinden almak istediği yolu masum kılar mı, işte can alıcı soru bu.

 

Aradıkları Kayyum yanına içerden yardımcı bile bulamayınca bir gece yarısı Boğaziçi Üniversitesi'nde Hukuk fakültesi ve İletişim fakültesi kurdular.

 

Halihazırda 132'den fazla hukuk fakültesi, 67 tane iletişim fakültesi var ülkede.

 

Piyasa avukat kaynıyor.

 

Mezun oldukları an işçileşip asgari ücret bile alamayan avukatların sayısı hızla artıyor. Daha 2019 yılında bile avukatlık stajına başlayan stajyer avukat sayısı 127 binden fazlaydı. Arz talep dengesinin bile plansızca işletilmesin sonuçları ülkenin ulusal bir eğitim politikası olmadığını kör gözlere batırıyor.

 

Üzerlerine esaslı bir sömürü sistemi kurulan stajyer avukat sayısı her yıl katlanıyor.

 

Diğer taraftan, basın kartı taşıyan gazetecilerin sadece yüzde 10'u iletişim fakültesi mezunu bu ülkede.

 

Ülkemizde iletişim fakülteleri işsiz üretme fabrikası.

 

Yılda 10 binden fazla mezun veriyorlar.

 

En çok istihdam sorunu yaşayan bölümlerden biri.

 

Üzerine Boğaziçi'ne iki fakülte daha açmak, ülkeye ve gençliğe yapılabilecek en büyük kötülüklerden biri değil mi, evet ama yine yaptılar işte.

 

Öğrenci gençler üstünde terör estiren ortaçağcı tarikat çetesi gençlerin geleceklerini önemsemediğini, başka işlerin peşinde olduğunu, gençlik ve halkın ortak çıkarlarından, taleplerinden nasıl tamamıyla kopmuş olduğunu ispat etti.

 

Boğaziçi'ne saldırırken okulun "seçkinlere ait olduğu" algısını da kendi kendilerine güçlendirmiş, hatta gerçek kılmış olacaklar böylece.

 

Meslekler ve okuma yoluyla ortalama üzeri bir yaşam şansı giderek küçük bir azınlığın eline geçiyor, dev mezunlar ordusuna ise işsizler ordusuna yazılmak ya da hiç okumadan lise düzeyiyle ucuz, güvencesiz, her tür sömürüye ve yoksulluğa açık emek kaynağı olmak kalıyor.

 

Bütün bunlar okulda mevcut 429 akademisyenden kendisine bir yönetim kadrosu oluşturamayan kayyuma dışardan adam bulmak için. Yeni açtıkları iki fakülteyle Üniversitedeki akademisyen profilini değiştirecekler güya.

 

Düştükleri çamurda gençliği, milyonlarca insanı çırpınışa ve boğulmaya sürüklemekteler.

 

Ta ki daha büyük kalabalıklar Boğaziçililer gibi isyan edene ve aşağı bakmayacağız diyene, laik cumhuriyetin düşmanı ortaçağcı karşı-devrimin bütün halk düşmanı planlarının sadece demokratik devrimle bozulabileceğini anlayana kadar.

 

AKP ve yandaşlarının izledikleri yol haritası HDP üzerinden Kürt halkının devletten koparılarak Emperyalistlerce yönetilen terör örgütüne doğru yönelmesini sağlamak, CHP üzerinden dini motifler ve mağduriyet yaratma algısıyla kendi tabanında tuttuğu ve konsolide ettiği laiklik ve cumhuriyetin düşmanı ortaçağcı kesimin gelişiminin önünü açmak, yurda Suriye, Afganistan, Irak üzerinden soktuğu ve Türk yurdunu ortaçağcı İslami terör örgütlerinin bir toparlanma üssü haline getirdikleri kitlelerin yaşam formlarını genişletme politikasının tehlikeleri henüz Türk halkı tarafından yeterince algılanmış değil.

 

AKP bu politikalar için Türk halkını ekonomik bir mengene ile de kıstırmış durumda.

 

Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal ''Dolar yükselirken sosyal medyayı ayağa kaldıranlar dolar düşerken neredeler?'' diye adete Türk halkının aklıyla alay edebiliyor.

 

Sakin ol şampiyon buradayız, uçup yok olmuş değiliz, buradayız.

 

Ülkenin ne kadar yeraltı, yer üstü kaynağı, döviz rezervi varsa sattınız sattınız sattınız döviz bitti.

 

Sonunda para getiren emperyalistlere halkın ürettiği ulusal serveti tefeci faizi olarak vermeye başladınız.

 

Şu anda Türkiye'ye Londra'dan hiçbir zaman yatırıma dönüşmeyecek, kısa vadeli faizden yararlanmaya gelen bir anda buhar olup uçabilen paralar giriyor. Bütün ümitleri turizm gelirlerinde fakat o ümidin de boş ümit olduğunu 2020 sezonunda yaşamış olmaları ortadayken 2021 turizm sezonuna ümit bağlıyorlar. Bunun dışında, doların düşmesinin şu anda iktisat yasalarıyla tam bir açıklaması yok, kağıt üzerinde oynanan matematiksel oyunlar sadece geçici sonuçlar verir.

 

Bazı uluslararası ilişkiler ve gizli diplomasi tuhaflıklar da var.

 

Yunanistan ile garip yakınlaşmalar, Rusya ile haftalardır süren soğukluk, Doğu Akdeniz'den çekilen sondaj gemileri ve donanma, Amerika ve Biden yönetimi hakkında hükümet basınında tek bir kelime olumsuz haber çıkmaması, Halkbank davasının unutulması ve yabancıların gelip bankacılık hisseleri alması, Türkiye düşmanı ilan ettikleri devlet ve çevrelerle uzlaşma çabaları gibi olgularda kısa süreli bir dinginlik yarattı tabi.

 

Türkiye'nin sorunu ise öyle bir iki fonun 5-10 milyar dolar getirmesiyle çözülecek gibi değil. Sadece günü geçmiş dış borç faizleri için acil bulunması gereken 210 milyar dolar hala temin edilebilmiş değil.

 

Doların düşmesinin hükümet tarafından anlattığı şey sadece Londralı bankerler çetesinin Türkiye'nin yumuşak karnını görmüş olması, eksi döviz rezervi.

 

Bu durumu uluslararası sermaye piyasası sonuna kadar kullanıyor, Türk halkının geleceğine ambargo koyuyor diye alkış bekliyor Ünal gibi aklı evvel politik kişilikler.

 

Başka bir deyişle, FED'in salgın ve öncesinde piyasaya fonladığı 12 trilyon dolar, merkez uluslararası sermaye ülkelerdeki faiz getirisinin sıfır olması, gelişmemiş ülkelerin bunların karnını doyurmak için piyasalarını yüksek faizle bunlara açması sebebiyle düşüyor dolar.

 

Günlük kur politikalarıyla anlık yükseltip, düşürüp paradan para kazanıyorlar.

 

Merkez Bankası neden kurumlar vergisi şampiyonu oluyor sanıyorsunuz.

 

Kur farkından.

 

Bu normal mi?

 

Tabi ki değil.

 

Ülkeyi, Türk yurdunu soktukları çıkmazın adı da bu.

 

Ya yüksek faiz ile batacaksın ya da yüksek döviz kuruyla.

 

Siz faiz için büyük bedeller ödeyerek para getirseniz bile bu parayı gerekli yere harcamadıkça, ki o uluslararası sermaye piyasasının faiz politikalarına teslim olmuş devlet borcuyla paraya ellerini bile süremiyorlar, böyle bir sistemi kısa vadede bile yürütemezsiniz.

 

Kısa süre sonra faizleri daha da artırsanız bile para-mara gelmez olur.

 

Bizim zeki mi zeki yerli mallarımızın yaptığı şey ise, emperyalist sermayenin kendini kurtarma politikasını sahiplenip, halkın gözünde aklamaya çalışmak.

 

2008 krizinden sonra ABD ve AB para basarak hem kendi piyasalarını hem de dünyayı karşılıksız paraya boğmuştu.

 

O zaman emperyalist politika kaynaklı durum Türkiye siyasetinde yükselmek için Erdoğan'ın işine geliyordu, uzun vadeli borç Türk ekonomisi için bugünler için kodlanmıştı.

 

Parayı yüksek faizle Türkiye'ye çekip ekonomiyi yıllardır nesnel gerçekliği yok sayarak, kayıt dışı tutarak şişirdiler.

 

Ekonomi kağıt üzerinde büyüdü ama aynı zamanda artık bugün çevrilemez borç batağına sürüklendi.

 

Bunu hükümetin başarısı gibi sundular halbuki bu durum da emperyalist politika aracıydı. Erdoğan’ın serbest piyasaya ve tekelci kapitalizme iman eden ekonomi yönetiminin emperyalizmi beslemekten başka yapacak bir şeyi yok.

 

Ne yapsalar faiz de düşmüyor, cari açık da küçülmüyor.

 

Dolar yükseldikçe Türk mallarının dünya piyasasında ucuzlaması ve ihracatın artması beklenirdi. Halbuki ihracat artışından daha fazla ithalat arttı.

 

Çünkü Türkiye’de üretim tamamen ithalata bağımlı.

 

Dışardan ithal edilen ara malların montajını yapıp geriye satıyor Türkiye.

 

Hal böyle olunca, her zaman ülkeye giren yabancı paradan daha fazlası ülke dışına çıkıyor. Bu gidişatı tersine çevirecek bir nitelikleri, kapasiteleri ve amaçları, dünya görüşleri yok.

 

Hükümet oldukları yıllarca Türkiye’yi uluslararası yabancı sermaye için cennete, Türk halkı için cehenneme çevirdiler.

 

Bu cehennemde moda tabirle "yürekleri varsa" şuraya baksınlar, girdi fiyatları artarken "dolar kuru yüzünden" deniliyordu. Dolar şimdi düşüyor ama hiçbir indirim yapılmıyor. Doların 8.5 liralara fırladığı dönemde bu artış sebep gösterilerek fiyatlarına yüzde 80'leri aşan oranlarda zam gelen gübre, tohum, ilaç, doğal gaz, petrol dolardaki gerilemeye rağmen hala aynı fahiş seviyelerden halka, çiftçiye satılıyor.

 

Yani indirim ne zaman Ünal efendi!

 

Madem doların düşüşü kendi ekonomik başarınızmış gibi millete laf yetiştiriyorsunuz, o zaman bu başarının meyveleri nerde yani?

 

Yok, meyve falan yok.

 

Çünkü ortada başarı yok.

 

Pardon meyve var! Uluslararası sermaye piyasasının yerli ithalatçı lobinin heybesinde var.

 

Hani diyorlardı ya ''maaşları dolarla mı alıyorsunuz sanki'' diye, şu anda devlet maaşları dolarla aldığınızı varsayarak politika yürütüyor, asgari ücreti ve emekli, memur maaşlarına oranı düşük kur fiyatları üzerinden belirliyor, sermaye azınlığını memnun etmek için.

 

Böyle bir suçun üzerini örtmek de elbette Ünal gibi ekonomi biliminden bihaber, boş sözcükler dışında hiç bir şey söylemeyen demagogları gerektirir.

 

Demagoglar halkın en kötü düşmanlarıdır.

 

Uluslararası sermayenin besleyip büyüttüğü demagogların ve yalan dolan siyasetin sonu, yurdun tam bağımsız Türkiye için emperyalistlerden kurtuluş yolunda halkın savaşım cephesini kurmasına ve kendi mücadelesi gerçekleriyle, araçlarıyla, şimdi politik kitle eylemleriyle onları polis baskısından bunalan öğrencilerin, halkın başına geçmeye çağıran eylem şiarlarıyla harekete geçmesine bağlıdır.



Bu yazı 3150 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

AKP Nasıl Kazanıyor?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI