Bugun...


Saffet Karadeniz

facebook-paylas
ORTADOĞU VE MESELENİN ASLI
Tarih: 25-09-2014 11:05:00 Güncelleme: 25-09-2014 11:05:00


İnsanoğlunun bir topluluk oluşturması ve sonrasında devlet kurmaya başlamasının hemen ardından, oluşturulan topluluklar veya kurulan devletler arasında mücadele ve çekişmeler başlamıştır. Bu mücadelenin aslını, söz konusu toplumların menfaatleri  oluşturmaktadır. Günümüzün modern denilen toplumlarında da bu mücadele sürüp gitmektedir.

Bu mücadelenin esasını oluşturan ülke menfaatleri; güvenlik ve refah seviyesidir. Güvenlik, bireylerin can ve mallarının emniyette olmasıdır. Refah seviyesi ise; bireylerin, dolayısıyla toplumun yaşam standartlarının yüksekliği olarak ifade edilebilir. Refah seviyesinin yüksek olduğu toplumlarda insanlar, teknolojinin sağladığı kolaylıklardan fazlasıyla yararlanarak rahat içinde yaşarlar. Tabi ki bireylerin ve toplumun ekonomik durumu da o oranda yüksektir.

Ekonomik gelişmişlik, refah seviyesinin yanında, o ülkenin güvenliği için de en önemli etkendir. Zira, gerekli ve yeterli güvenlik tedbirlerinin alınabilmesi ekonomik durum ile ilgilidir.

Toplumların huzur ve mutluluğu için, refah ve güvenliğin gerekli, ancak yeterli şart olmadığını da unutmamak gerekir.

Devletler, milli menfaat denilen bu iki hususu (güvenlik ve refah) en üst seviyeye çıkarmak için birbirleriyle devamlı bir mücadele içindedirler. Bugün hiç bir insan veya devlet, refah seviyesi diğerlerine göre en yukarıda bile olsa, bunu yeterli görmemektedir. Devletler ve kişiler; insanın yaratılıştan olan, kontrol edilemeyen aç gözlülüğü nedeniyle, başkalarının hak ve hukukunu hiçe sayarak, refahlarını artırdıkça artırma eğilimindedir.

Devletler bu esaslar üzerine milli politikalarını oluşturarak, tespit edilen bir strateji doğrultusunda uygulamaya geçerler. Ekonomik yönden güçlü ülkelerin imkanları daha fazla olduğundan, milli menfaatlerine ulaşmada daha az güçlükle karşılaşırlar.

Ülkeler arasında mücadele bu anlamda sürüp giderken, güçlüler arasında genel bir denge; güçlü ile zayıf arasında ise büyük bir dengesizlik mevcuttur. Yani; (verilen oranlar tahmini olsa da) ABD, Avrupa devletleriyle olan mücadelesinde, bir verip 3-4 alıyorsa, Türkiye’ye karşı en az bire-on aldığını söyleyebiliriz. Benzer ilişki veya mücadele, güçlülük oranına bağlı olarak bütün dünya devletleri arasında geçerlidir.

Bu kısa açıklamadan sonra, şimdi de dünyayı ve özellikle de bizi yakından ilgilendiren Ortadoğu’daki gelişmelere bir göz atalım: Ortadoğu, işgal ettiği coğrafi mevki ve zengin ekonomik kaynakları nedeniyle, bütün dünya ülkelerinin imkanları oranında pay almaya çalıştığı bir bölgedir. Durum böyle olunca, dünyanın en güçlü ülkesi olan ABD’nin bu bölgeye ilgisiz kalması düşünülemez. Doğrudan ve hatta çok dolaylı yollardan, bu önemli bölgedeki payını maksimize etmek için imkanlarını seferber edeceği muhakkaktır. Tabi burada bir kâr-zarar hesabı söz konusudur ve yukarıda bahsedilen mevcut kârlılık oranını daha aşağı düşürmeyecek tedbirleri alacaktır.

Bölgemizde terörist olarak ilan edilen ve özellikle Türkiye’yi ilgilendiren PKK örgütü otuz yıldan fazla bir süredir ülkemizi tehdit etmektedir. Terörist olarak ilan edilmesine rağmen, herkesin bildiği bir gerçektir ki, ABD ve Batılı ülkeler tarafından desteklenmektedir. Yine bölgemizde, son yıllarda IŞİD adlı bir örgüt ortaya çıkmış ve bugünlerde etkisini artırmıştır.

Hatta bölgemizde bunlar haricinde, aralarında pek önemli görüş farkları olmayan çok daha fazla örgüt bulunmaktadır. Bu örgütlerin ortaya çıkışında, beslenip büyümesinde ve bugünlere gelmesinde başta ABD olmak üzere gelişmiş Batılı ülkelerin, yukarıda bahsedilen sebeplerden dolayı, katkısı olmadığını söylemek saflık olur.

Bu örgütler gelişmiş ülkelerin, bölge ülkelerine istediklerini yaptırmak için kullandıkları birer sopadır. Tabi ki, ortaya çıkmalarının mantıki açıklamaları vardır. Bunlar; fakirlik, adaletsizlik, aşağılama, vs olarak özetlenebilir. Ancak; bütün bu sebeplerin kaynağının da adı geçen gelişmiş ülkeler olduğunu unutmamak gerekir.

Hem çevresine tehdit oluşturan, pek çok problemler çıkaran, hem de gelişmiş ülkelerin bulunduğu bölgelerden uzakta faaliyet gösteren, onları pek etkilemeyen terörist örgütler...

Gelişmemiş, sömürülmeye uygun Bölge ülkeleri, güçlülerin isteklerine “hayır” dediğinde bu sopalar havaya kalkar, geri adım atmadıklarında da başlarına iner.

Burada bir soru akla gelebilir: Bu örgütler, ABD ve diğer bazı güçlü ülkelere de zarar veriyor, o halde neden desteklesinler?  

İnandırıcı olabilmek için bazı riskleri göze alıp katlanmak gerekmez mi? Kaz gelecek yerden tavuk esirgenir mi?

Ayrıca global medyadan duyulan bu tip haber ve açıklamaların doğruluğu sorgulamaya açıktır. Şüphe ile bakılması gerekir.....

  Önceki yazımın son paragrafı:

“Suriye sorununda ve daha sonra ortaya çıkan IŞİD konusunda; bugün geldiğimiz noktanın zamanında öngörülememesi nedenlerinden dolayı Türkiye, dış dünyada önemli ölçüde  prestij kaybına uğramıştır. Bu görülenler, aslında çok karmaşık ve derin meselelerin küçük bir kısmıdır. İçeride kamuoyunun gözüne girip siyasi puan toplamak için, dış dünyaya karşı güç dengesini (zayıflığımızı) dikkate almadan  adımlar atmak, bu ülkenin başını daha çok ağrıtacağa benzer.”

Türkiye’nin tutum, davranış ve kararlarını, bu geniş çerçeve dahilinde değerlendirmek gerekir.  

 



Bu yazı 14556 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

AKP Nasıl Kazanıyor?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI