Bugun...


Özden İlhan

facebook-paylas
Çağımızın Dünyasında Mutlu Olmak
Tarih: 13-04-2020 14:00:00 Güncelleme: 13-04-2020 14:00:00


 

Dünyaya kapitalist sistem hükmetmeye başladı ve insanları özgür köleler haline dönüştürdü. Aslında yaşamak için sistemin dayattığı görevleri yapıyoruz.


Bundan 300 yıl öncesinde yaşama şartlarının daha zor olduğunu hepimiz tahmin ediyoruz. İnsanlar, o zamanlar günümüzdeki teknolojiye sahip değil ama mutlu olmak kesinlikle daha kolaymış. 200 yıl içinde teknoloji inanılmaz şekilde gelişti. İnsanlar geliştikçe, teknoloji ilerledikçe daha açgözlü oldu ve bireyselleşmeye başladı. Bireyleşme bencilliği getirdi. Bencilik ise yalnızlığı getirdi.


İnsanlar kinin, öfkenin, ihtirasın, çekememezliğin ve paranın esiri oldu. Mutlu ve huzur dolu hayatı yaşamak zorlaştı. Dünyada oturmuş bir sistem var. Maalesef bu sistemin izin verdiği kadar mutlu olabiliyoruz. Çoğu insan ya kendini mutluyum diye kandırıyor, ya da mutlu olmadıklarının farkında değillerdir. Sık sık hayal kırıklığı yaşamaların nedeni budur. Genelde insanoğlu, dünya yaşamının anlamını bilmeden, hele kendi gerçeğinden hiç haberdar olmadan yaşıyor. Söz konusu bu ‘doyumsuz oluş’, somut değerlerle insanı doyuramamanın sonu gelmemektedir. Bu doyumsuzluk, modern dünya insanları mutsuzluğun girdabına çekiyor.


Genelde mutluluğun tanımı herkes için aynıdır. Başarılı, güzel bir işe sahip olmak, iyi bir tahsil yapmak, mutlu bir aileye sahip olmak, sosyal hayatta tanınmış veya başarılı olmak, çok kazanca sahip olmak, mutluluğun tanımı oldu. Bu kıstasları toplum, sistem ve çevre bizlere, mutluluğun yolu olarak dayatır ve öğretirler. Bu kıstaslar, cahil ya da eğitimli, varlıksız ya da varlıklı olmakla da alakası yok. Bir şekilde mutluluğun tanımı para ile eşdeğer olarak tutuluyor.


Toplum ve sistem ve yaşam koşulları kişilere daha derin sorgulama imkânı bırakmıyor. Yaşamı ne için sorgulamalıyız? Çünkü derinlemesine düşünmeden yüzeysel bir şekilde belirli kabul edilmiş kalıplarla yaşayıp gidiyoruz. İnsan yaşlanıyor ancak hiç bir zaman dönüşmüyor, kabul ettiği kalıpların dışına çıkamıyor. Yani bilinçte dönüşümü yaşamıyor. İnsan, neyi aradığını dahi bilmeden, ihtiyacı olan farkındalığa ulaştıran, sadece sorgulamaktır.


İşte hayatı sorgulayan iki gencin, hayat hikâyelerini çekilmiş bir videodan izledim. Cesaretlerine ve yüreklerine hayran kaldım. Onları destekleyen aileleri ise yürekten kutlamak istiyorum. İşte mutluluk budur.


İki üniversiteli genç ailelerinden izin alarak tek başlarına otobüs ve otostop yaparak Hindistan’a giderler ve orada 1 yıl kalırlar. Bir yıl içinde birlikte yaşam mücadelesi verilirler ve tekrar İstanbul’a dönerler. Tuğba ve Birhan çifti, anakent hayatından uzak, tükettiğimiz kadar yasabilecekleri yer arayışına girerler. Antalya’nın Kumluca ilçesi sınırlarındaki Alakır Vadisine gelerek, buldukları araziyi ailelerin yardımıyla satın alıp, yerleşiyorlar. Evlerini doğada buldukları malzemelerle bir oda şeklinde yapıyorlar. Sularını dereden getiriyorlar. Uzun süredir TV seyretmiyorlar. Kendi imkânlarıyla anten yaparak cep telefonuyla sosyal medya ile iletişim sağlıyorlar.


Resmen onlar, yerli Robinson Crusoe’lar. Alakır Vadisi’ne yerleştikten sonra bölge yerlilerinin yardımıyla toprağı sürmesini, ekini biçmesini, tabiatta bulunan otları tanımayı, keçiyi sağmasını öğreniyorlar. Elektriklerini güneşten, gıdalarını da topraktan sağlayarak yaşamlarını sürdürüyorlar. Çift evlerini tamamen doğal malzemeyle yapmış. Kesinlikle anakent hayata dönmeyeceklerini şöyle anlatıyorlar.


Girdikleri macera dolu hayatın kendilerine güç verdiğini söyleyen çift, doğada yaşamanın, insanın kendisi ile yüzleşmesi olduğuna vurgu yaparak, “İnsanlar televizyonlarda savaşta ölen çocukları, kadınları görünce üzülüyorlar ama onları öldüren bombaları tükettiklerimiz sayesinde biz yapıyoruz. Biz bu savaşın içindeyiz, dışında değil. Biz de dürüstçe bunun dışına çıkmak istedik.” Diyerek, insan olma onurunu herkese anlatıyor. Yani tek başlarına kapitalizme savaş açarak, örnek oluyorlar.


Tekrar anakent hayatına döner misiniz? Sorusuna” Kent hayatının, içinde bulundukları yaşam koşullarına nazaran daha zor olduğunu söylüyorlar. “Allah kimseyi yoklukla terbiye etmesin. Benim için, doğrudan yokluğun içine gitmek gibi bir şey bu. Bize “Burada yaşamanız çok büyük cesaret “ diyorlar. Asıl kentte yaşamak büyük cesaret istiyor. İnanılır gibi değil. Otuz tane kilit takmak zorundasın. İnsan kafayı üşütür” diyerek, anakent yaşamın olumsuzluğunu gözler önüne seriyorlar.


Yaşam, sorgulayan insanı mucizevi bir şekilde cevabı bulacağı yere ulaştırır. Bu Tanrısal bir kuraldır. Evreni ve yaradılışı anlamak için dini ve toplumsal dogmalara ihtiyaç duymadan özgürce düşünebilmek ve akla ve bilime inanmak gerekiyor.


Mutlu bir yaşam, büyük ölçüde sakin bir yaşamakla mümkündür. Çünkü gerçek hoşnutluk ancak sakin bir ortamda yeşerebilir.


Kendinizi sorgulamaya hazır mısınız?



Bu yazı 3415 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

AKP Nasıl Kazanıyor?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI