Orta Anadolu kurak bozkırının bir suyunun adı da Delice Irmağı’dır. Deli olmasa ne işi vardı bozkırın ortasında. Şefaatli, Yerköy, Keskin kasabalarını dolaşır, geçer gider, karışır Kızılırmak nehrine.
Delice’nin kenarına oturmuşum, elimde bolca bulunan söğüt dalından ince bir filiz. Flüt yapmaya dalmışım, hayal alemindeyim. Bu ırmak yüz yıllardır akar, amaçsız iradesiz. Ya benim hayalim, hangi hevesler, planlar sonucu gelmişim bu dünyaya? Düşün düşün dur.
Küçükbaş hayvan yetiştiricisi olan aşiretlerimizin istihdam fazlası gençlerini çobanlıkta değerlendirmeleri sonucu, 1950 ve 60'lı yıllar Konya ovasında çobanlık geçerli meslekti. Bizim zamanımıza denk gelen versiyonu ise alternatif öğretmenlik mesleği idi. Hepimizin en büyük ideali, öğretmen olmaktı.
İlkokul üçte öğretmen bize; “Büyüyünce ne olmak istiyorsunuz?” sorardı. Yüzde yüzümüz öğretmen olmak istiyordu. Zira başka meslek bilmiyorduk. Babalarımızın yaptığı koyun kuzu eğitmenliği yerine, çocuk eğitmenliği, birbirine benzer.
Yıllarca öğretmenlik yaptı arkadaşlarım, köylülerim, eşim, baldızlarım, yeğenlerim. Ne yetiştirdiler koyun mu kuzu mu tartışılır, halen tartışılıyor.
Unutmadan ekleyim, bir de bizim kasabanın kumarı meşhurdur. O masalara oturmak, o heyecanı yaşamak hatta kumar oyununu izlemek bile nasip olmadı. Solunda Çepni'li Veli, sağında Küngüş'lü Ali, masada kasabanın avukatı, mülki erkanı, öğretmenleri, köylülere şeref veren şahıslar. Sülale boyu kahvehane ve kumarhane işleten kahvecinin servis ettiği, mahiyeti tartışılır leblebili rakı bardakları, her seferinde sonucu belli, kaybedenleri ve kazananları belli kadim oyun. Köylüler cepleri boş döner evlerine. Ancak önemli şahsiyetlerle arkadaşlık etmişlerdir, mutlulardır.
Kadınsız eğlence dünyasının, kasabanın erkek sosyalleşme ritüelleri, biraz negatif maliyetli olsa da heyecan varsa orada hayat var. Örneğin, ramazan ayında sahura kadar oyun oynanır eve gidip sahur yapılır ver elini uykuya gündüz öğleden sonra saat üçe kadar. Allah kabul etsin abilerini orucunu.
Sabah bıçkın delikanlı çarşıya çıkacak, yakası açık beyaz gömlek, ütülü lacivert pantolon, ucu sivri topuğuna basılmış ayakkabı, elde tespih. Asalet, otorite, özgüven bin beş yüz ancak cepte para yok. Hanımını komşuya, akrabaya gönderir, bir çeyrek altın borç dilemeye. Vallahi bu da bir hayat ritüeli.
Sağ olsun hemşerilerim cenaze ve düğün gibi toplumsal birliktelikleri kaçırmazlar. Milliyetçilik ve vatanseverlik bizim kıraç toprağın olmazsa olmazı.
Arada bir memleketin ve dünyanın sorunlarını kendilerine dert edinen bazı saflar olur önemli değil.
Her toplum artısıyla eksisiyle kendi kaderini yaşar. Karl Marks'ın 1848 deki, Lenin'in 1917 de Rusya ya tren ile giderken duyduğu heyecanı düşündüm, bir de o tarihlerde dedem ve arkadaşlarının komşularının iki koyun ve üç tavuğunu çalmak için duydukları heyecanı. Insanlık hali.