İstanbul Esenler Otogarına, kardeş olan iki yakın akrabamı ziyarete gittim. Çok yoksulluk çekmişlerdi. Şimdi de çok zengin olduklarını duydum. Kardeşlerin ikişer halk otobüsü vardı. Otogarda otobüs yedek parça satışı yapıyorlardı. Zenginin akrabaları çoğalırmış ya, o kurala uydum.
Dükkanlarını arayıp buldum. Beni görünce çok sevindiler. Benden yaşça küçükler.
Çocukluklarını, köyü, memleketi ve ara sıra siyaset konuştuk. Konudan konuya geçiyorduk. Çaylar sık sık geliyordu. Sonra yemek söylediler. İkisi de esnaf, Allah yardım etmiş. Altlarında Mercedes minibüs vardı. Durumlarına çok sevindim.
Yanımıza bir dilenci geldi. Birisi para verdi ve bana döndü "Dayı, parayı sağ elimle verdim, dikkat ettin mi? Bereketli olur, yemeğinde muhakkak sağ elle yenmesi lazım" dedi. Sol tarafı sevmediklerini o an anladım.
Sonra "Dayı bize müsaade namaz kılacağız, sen de kılacak mısın?" dedi birisi.
"Tamam siz namazını kılın, ben kılmam" dedim.
Namaz sonrası yine sohbete daldık. Konu Fetullah Gülen hazretlerine geldi. Sene 2013.
Ben "Hoca efendi vatan haini, Müslüman değil, sahtekar" dedim.
Akrabalar çok bozuldu. "Dayı, nasıl böyle dersin, namaz kılıyor, alnı secdeye gelen bir adam. Nasıl, hayatını Müslümanlık ve dinimiz davasına adayan bir adam, hakkında böyle yanlış düşünüyorsun." dediler.
"Siz namaz kılıyorsunuz. Namaz önemli tabii. Ben kılmıyorum. Müslümanlığı ve dinimizi bilmiyorum anlamına gelmez. Sahtekar, yalancı ve hırsız namaz kılamaz mı? Ayrıca Anadolu’daki sahtekar hoca ve dindarların hikayelerini hiç duymadınız mı?" dedim.
"Dayı çok yanlış düşünüyorsun. Hoca efendi için milyonlar canını veriyor, sen neye göre konuşuyorsun, nasıl bu kanıya vardın" dediler.
Dedim ki "Hoca efendi dindardı, Türk devleti irticadan yargılayınca yurt dışına gitmeye mecbur kaldı. Burada hemfikir olalım. Neden, Mısır, Libya, Suudi Arabistan diğer bölge Müslüman ülkelere gitmedi. Varsayalım, Türk devleti bu ülkelerde duruma müdahale ederdi. Endonezya, Malezya, en çok Müslümanın bulunduğu Hindistan var. Bu ülkelere de gidebilirdi.
Amerika; Irak'ta, Afganistan'da, Suriye'de, Filistin ve daha birçok Müslüman ülkelerinde on binlerce insan katletti, Şehirlerini bütün altyapılarıyla birlikte yerle bir etti. Sayısız Müslüman kadına tecavüz ettiler. insanları perişan bir halde mülteci durumuna düşürdüler.
Hoca efendi gerçek bir Müslüman olsa gideceği son ülke Amerika olurdu. Hatta ölür yine oraya gitmezdi" dedim.
Yine de, “Dayı yanlış düşünüyorsun" dediler.
Akrabalarımla aramda ki fark şu:, Onlarda olmayan, benim sahip olduğum "Sorgulayıcı ve eleştirel akıl".
Köy ilkokullarında beş sınıfı iki öğretmen okutur. Köy ilkokulundan mezun olmuşlardı. Sonra İstanbul'a tamircilerin yanına çalışmaya gelmişlerdi. Başka eğitim görmemişlerdi. Şimdide tarikatlara takılıp merdiven altı sallama bilgilerle hayatı ve siyaseti öğreniyorlardı. Sahtekâr tarikat şeyhlerine hem para veriyorlardı hem de her söylediklerini kutsal kabul edip inanıyorlardı. Amaçları dinlerini daha iyi yaşamaktı.
Feto gitti şimdi yerine Menzil tarikatı geldi. Devletin şimdiki makbul tarikatı Menzil.
Benim amca oğlu polislikten emekli oldu. Kızı hakimlik sınavına girdi. Kız yüksek puan aldı. Mülakatta elediler. Amca oğlu işin peşini bırakmadı. Bakanlığa gitti AKP'li tanıdık bulmaya çalıştı olmadı. Köyümüzden iki hukuk öğrencisinin hakimlik sınavını kazandığı öğrenmiş ve araştırınca babalarının menzil tarikatına mensup olduğu ortaya çıkmıştı. Sınavı kazanan çocuklarını puanı düşüktü ayrıca köyde büyümüşlerdi. Konuşma, aksanları, tipleri diksiyonları da iyi değildi. Kızın annesi göçmen ve kız manken gibi güzel diksiyonu var. Büyük şehirlerde büyümüş konuşması ve aksanı düzgün. fakat aile CHP'li diye kızı sınavda elemişlerdi.
Komşu köyümüzden Çelebi adında bir dostum var. Çelebi köyde çiftçilik ve hayvancılık ile uğraşıyor. Bir de minibüsü var. Kendi köyü ve yakın köylerin insanlarına taşımacılık hizmeti veriyor.
Hanımı vefat edince evlenecek kadın aradı ve bulamadı. Yıllar sonra ancak Fas'ta bir kadın bulup getirdiler. Fas‘ta yaşayan bir kasabalımız aracılığı ile şimdi on tane Faslı gelin var bizim kasabada. Kaymakamlık onlara Türkçe kursu verdiriyormuş.
Doksanlı yıllarda Çelebi bana bir anısını anlatmıştı. “Yerköy'e pazar alışveriş için gitmiştim. Tanıdık birisi geldi. Abi bize bir minibüs lazım. Bir haftalık işimiz var. Adıyaman Menzil şeyhine gideceğiz. Gizli kalmasını istiyoruz. Çok para teklif etti. Kabul ettim.
Üç dört gün sonra adamlarla buluştuk minibüse bindiler, Adıyaman yolculuğumuz başladı. Adamların hepsini tanıyordum. Kasabanın yoksul garibanları. Çoğunun yiyecek ekmeği yoktu. Zavallı tiplerdi. Hiçbir itibarı olmayan insanlardı. Adıyaman'a gidince ben oradaki görevliye şoför olduğumu söyledim. Bana da yatacak yer ve yemek verdiler. Benim arkadaşları her gün çalışmaya götürüyorlardı. Nohut ve mercimek yoldurdular. Hepsinin elleri yara olmuştu. Orada her şey bedava idi. Sürekli bağış paraları toplanıyordu.
Büyük bir kazanda yağsız tuzsuz felsefi bir çorba pişiyordu fakat bir türlü bitmiyormuş. Allah'ın hikmeti. Kalabalıkta bulunma, sürekli namaz ve telkinlerle insanlar psikolojik olarak etkiliyorlardı. Ben uzak durdum hiçbir aktivitelerine karışmadım” dedi.
Eskiden gariban insanların gizlice gittiği tarikatlara şimdi bakanlar, üst düzey devlet görevlileri, muteber itibarlı insanlar gidiyor
Şimdi tarikatlar devlet ve hükümet tarafından destekleniyor. Tarikat şeyhleri kutsal ve mübarek sayılıyor. Keramet sahibi olduklarına inanıyorlar. Ülkenin imkanları bunlara peşkeş çekiliyor. Devlet kadrolarına yerleştiriliyorlar. Hedefleri laikliği ortadan kaldırmak ve adım adım ilerliyorlar.
Halk laikliği benimsemiştir ve bu yaşam tarzından vazgeçmez. İnternet ve sosyal medyadaki hızlı bilgi paylaşımları genç kuşakları etkiliyor ve aydınlatıyor. Onlar sadece yoksulları, eğitimsizleri ve muhtaçları etkileyebiliyorlar.
Ben gelecekten umutluyum. Sadece devlet gücü ellerinde ve onu kullanarak devlette kadrolaşıyorlar. Halk da bir karşılıkları yok. Geldikleri gibi gidecekler ancak çok zarar veriyorlar.