2008 yılına girmeden önce 2007 yılı sonlarında yayınladığımız iki kitabı ve yayınevindeki önemli bir olayı anmak istiyorum.
2007 sonlarında yeni anayasa tartışmaları başlamıştı. Biz de Kıvılcımlı’nın Anayasa Teklifi kitapçığını yayınlama kararı aldık ve 2007 Ekim ayında kitapçığı bastık.
1956 yılının Nisan ayında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi hocalarından Prof. Hüseyin Naili Kubalı anayasa konusunda bir çağrı yayınlar ve herkesten görüşünü iletmesini ister. Başka kimler iletti bilmiyoruz ama Kıvılcımlı çağrıya kayıtsız kalmaz ve Vatan Partisi Genel Başkanı sıfatıyla bir Anayasa Teklifi hazırlayarak Kubalı’ya gönderir. Bu kitapçığın yayınevinin notu olan sunuş yazısını H. Atahan’ın yazdığını hatırlıyorum. Yazdığı ender, belki de tek sunuş yazısı buydu sanırım. Geçen yazıda andığım Kuvayımilliyeciliğimiz kitabındaki ciltleme hatasını da bulan oydu. Bunların dışında kitap metinlerine bir katkısı olmamıştır. Birkaç ay sonra da Anayasa Teklifi’nin 2. Baskısını yaptık. O da bir pazarlama hatasının sonucudur. Bu hataya şahsi olduğu için girmiyorum. Umarım girmemiz de gerekmez. Sonuçta uzun süre birikti kaldı kitaplar.
2007 yılında yayınladığımız bir kitap da Kıvılcımlı’nın Kapital çevirisidir. 1937 yılında kurduğu Emekçi Kütüphanesi yayınevinden yaptığı yayınlardan biri Kapital çevirisi. Ancak bu çeviriyi kitap olarak değil de fasiküller halinde yayınlamayı uygun görmüş. 1 Mayıs 1937 tarihinde ilk fasikülü yayınlamış. 20’şer sayfalık fasiküller halinde ancak 7 fasikül çıkarabilmiş. 1938 Donanma davası dolayısıyla tutuklanınca bu girişimini tamamlayamamış. Bu fasikülleri toplayıp basmayı planladık. Kapital eseri daha sonraları defalarca yayınlandığı için bu yarım kalmış girişim ancak tarihi bir belge olarak önem taşıyordu. O yüzden yeniden dizdirmeye de gerek görmeden filmlerini çektirerek tıpkı basım yaptık. Böylece 2007 yılında toplamda 7 adet Kıvılcımlı kitabı basmış oluyorduk. Burada küçük bir ayrıntıyı da yazayım. Anayasa Teklifi 5. kitap, Kapital çevirisi ise 7. kitap olarak basılmıştı. Arada olan Bergsonizm kitabı ise biraz gecikmeli yayınlandığından onu 2008 kitapları içinde anacağım.
2007 sonuna geldiğimizde yayınevinde idari bazı değişiklik girişimleri de oldu. Daha önce yazmıştım. Yayınevi kurulmadan önceki 3 yılda daha çok binanın restorasyonu ile uğraşmıştık. Ve ben hem kızımı alıp barındırabilmek, hem de yayınevi kurulmasını engellememek için çok tavizkar davranmıştım. Ancak şimdi yayınevi vardı ve ben arka arkaya kitaplar hazırlayıp basıyordum. Kitabı yayına hazırlıyor, teknik bir görevliyle dizdirip mizanpajını yaptırıyor, tüm okumalarını yapıyor, matbaaya götürüp bastırıyor, gelen kitapları istifliyor, dağıtıma götürüyor, perakende satışını yapmaya çalışıyordum. Anlayacağınız neredeyse tüm işleri tek başıma yapmak durumunda kalıyordum. Bir kere, matbaa ve dağıtım işleri için birini istihdam etmemiz gerektiğini söylemiş, maddi gerekçelerle reddedilmiştim. Reddedilmeden önce ben kendim kurucu ortaklardan Kemal Eke’ye teklif etmiştim ama Kemal de “Ahmet ne zaman yardım istersen gelirim ama kadrolu, maaşlı çalışmam” demişti. Dediğini de yaptı Kemal. Ne zaman gerekirse yanımda oldu, dertleştiğim insan oldu ayrıca. Yayınevinde olanların en yakın tanığıdır Kemal. Konu kitaplar ve yayın olunca alttan almama da gerek olmuyordu. Zaten H. Atahan da kitapların hazırlanmasına, dağıtılmasına falan karışacak durumda değildi. İstanbul dışında noterlik yaptığı için ancak geldiği zamanlarda görüşebiliyorduk. O zamanlarda da kitaplar için gerekli finansmanı konuşuyorduk. Epey bir süre gereken finansmanı da sağladı doğrusu.
2007 Ekim ayıydı sanırım, bir gün bana yayınevinde bir arkadaşını istihdam edeceğini söyledi. Daha önce holdinglerde sekreterlik yapmış, kendisinin çok yakından tanıdığı bir kadındı önerdiği. Daha doğrusu bana tebliğ ettiği. İtiraz ettim, bir sekretere değil, dağıtım ve baskı işlerinde bana yardımı olacak birine ihtiyaç olduğunu söyledim ama “hayır, ben arkadaşımla konuştum, gelecek” dedi. Yayınevi onun maaşını nasıl ödeyecek dedim, “ben ödeyeceğim açıktan” dedi. Sonuçta bir iki gün sonra Ayşe Yetmen ismindeki arkadaşını getirdi. Tanıştık, 60 yaşlarında bir kadın. Çalışmak istiyor, iyi niyetli göründü ama ben bu dayatmadan hoşlanmadığımı belli ettim. İşe başladı, ofisi düzenledik, ona oda ayarladık falan. Kadıncağız samimi davranmaya çalışıyor ama ben resmiyeti bırakmıyorum.
Birkaç gün sonra H. Atahan yeniden konuştu benimle; “Ayşe hanımın konumunu belirlemek durumundayız. Onun bir statüsü olmalı” dedi. Lafın nereye geleceğini tahmin ediyordum, yine de “Abi, evrakları düzenler, stokları sayar, fatura keser” falan dedim. “Hayır” dedi, “Ayşe yönetim kurulu üyesi olacak, bundan sonra yönetim üçümüzden teşkil olacak”. Bunu biliyordum zaten ilk günden ama yine sürdürdüm itirazımı; “ağabey, Ayşe hanım, Kıvılcımlı bilmediğini söylüyor, bu yaşına kadar da ilgi duymamış, burası Kıvılcımlı yayınları merkezi, zorlanmaz mı?” Bu defa bizi dinleyen Ayşe hanım giriyor lafa: “Ahmet bey insanların 60 yaşından sonra da öğrenecekleri şeyler olabilir. İzin verirseniz ben de öğrenirim”. Aslında kağıt üstünde yönetim kurulu, H. Atahan, ben ve Burhan Elçin’den oluşuyor. Burhan özel sektörde yoğun çalışan biri olduğu için fiili olarak katılamıyor çalışmalara. H. Atahan’ın kendisi de İstanbul dışında. Dolayısıyla bütün idari işler de benim üstümde. Kısa bir süre önce yükümün azaltılması için bir eleman alınması önerim maddi gerekçelerle reddedilmiş. Yani Ayşe hanımın gelmesi işleri paylaşmak için değil. Zaten çok kısa bir zamanda öyle olmadığı açığa çıktı. 2008 yılbaşı öncesi yayınevine yakın duran birkaç kişi ile toplanıp yeni yıl kutlaması yaptık. Kutlama sırasında kendi aralarında çıkan, bizim bilmediğimiz, dolayısıyla da anlamadığımız bir nedenle Ayşe hanım kutlamanın ortasında işi bırakıp gitti. Birkaç gün sonra kişisel eşyaları almak için geldiğinde benimle konuşmak istedi. Söyledikleri aynen şunlardı: “Ahmet bey, sizinle çok iyi iş arkadaşı olabilirdik. Ne yazık ki bu şansı sürdüremedik. Haşmet beni buraya çağırırken, ‘Ayşe yetiş, Ahmet batıracak yayınevini bu gidişle, denetlememiz lazım’ demişti. Şu iki üç aylık süreçte gördüm ki siz elinizden geleni fazlasıyla yapıyorsunuz. Yayınevini ayakta tutan da, Haşmet’in adını deterjanla yıkayan da sizsiniz. Bana kalırsa batıran matıran yok” demişti. Ayşe Yetmen yaşıyor sanırım. Aynen bunları konuştuk.
Bu olayı biraz ayrıntı ile anmamın ve anlatmamın sebebi şu: Sonraki yıllarda da buna benzer üç dört olay oldu, kişiler geldi gitti. Sırası geldiğinde hepsini anarım ama asıl nedenleri önemli kişiler değil. Yayınevini kurduğumuz günden beri Haşmet bana güvenmemişti. Yayınlar konusunda tek yetkili gibi çalışmamı pek istemiyordu. Kendisi zamansız ve yayınlara ilgi bakımından yetersiz olduğundan kendince beni denetleyemiyordu. Her konuda benim ortada ve önde olmam da pek hoşuna gitmiyordu. Daha 2007 ortasında Kıvılcımlı’nın yeğeninden uyduruk telif sözleşmesini alırken, sözleşmeyi kendi adına almıştı, yayınevi tüzel kişiliği adına değil. Binanın tadilatı konusunda çok uysal davranmıştım. Yayınevi hisseleri konusuna ilgi bile duymamıştım. Ama kitaplar önemliydi benim için de. Günde ortalama olarak 13-14 saat çalışıp arka arkaya kitaplar çıkarıyordum. Yayınlar ortada, benim dönemimdeki etkinlikler, paneller, fuarlar ortada. Denetlenmekten kaçınmam tabi ama ilerde de yazacağım gibi ilgisiz ya da layık olmayan kişileri başıma dikmesine de katlanamazdım. Hiç katlanmadım da.
Yine 2008 yılının başlarıydı sanırım. Ayşe hanımın gitmesinden sonra, kurucu üyelerden Kemal Eke de hisselerini devretmek istedi. Yayınevi çalışmalarına başladığımızda birçok eski arkadaşımla İstanbul’da yeniden buluşmuştuk. Çoğunu ben arayıp bulmuştum. Bunlardan biri de Yavuz Tanrısever idi. Yavuz Jeoloji mühendisiydi ve buluştuğumuzda Jeoloji mühendisleri odası İstanbul şube başkanıydı. 12 eylül öncesinde Bursa bölgesinde çalışmış, soruşturma geçirip hapis yatmış bir arkadaştı. Eskiden sadece grupsal siyasi ilişkilerimiz vardı ama tekrar buluştuğumuzda artık çok samimi iki dost olmuştuk. Kemal Eke’nin hisselerini Yavuz’a devrettirdik. Aynı zamanda da fiili yönetim kurulu üyesi oldu. Epey güzel çalışmalar yaptık Yavuz’la. Kitap metinlerini okumakta yardımcı oldu. Panellere katıldı, panel yönetti. Fuarlarda yardımcı oldu. Geldiği günden itibaren Sosyal İnsan Yayınları’na en çok emek verenlerden olmuştur Yavuz Tanrısever. Hala önemli bir zemin etütçüsü olarak mesleğini sürdüren bu arkadaşıma sağlık ve uzun ömür diliyorum.
Gelecek Yazı: 2008 ETKİNLİKLERİ