2008 yılının hareketli olduğunu yazmıştım geçen yazımın başlığında. Evet 2008 yılı hem basılan kitaplar, hem de katıldığımız ve düzenlediğimiz etkinlikler bakımından oldukça hareketli bir yıl olmuştu. Etkinlikleri ve o yıl yayınlanan kitapları ayrı ayrı başlıklarla yazayım.
O yılın başlarında yeni bir insanla tanıştım. Hayatımda iyi ki tanıdım dediğim en güzel insanlardan biriydi. Yayıncı ağabeyimiz Sırrı Öztürk bir gün telefon etti bana. Kendilerine dizgi yapan genç bir kadın arkadaşın olduğunu, kendilerinin verdikleri dışında başka yayınevlerinden başka işler almaya da ihtiyacı olduğunu söyledi, iş verip veremeyeceğimizi sordu. Gelsin bir tanışalım dedim. Geldi, tanıştık ve böylece girdi Filiz Kalkan yayınevine ve hayatımıza.
Filiz sessizce katıldı aramıza. Çok yoksuldu. Bizden alacağı cüzi parayla geçinmeye çalışacaktı. Zaten bir süre sonra çalışmalarımız yoğunlaşınca yayınevine çok yakın bir yerde bir oda kiraladı. Kirasını hiç aksatmamaya çalıştık ama geçimi gerçekten zordu. Tanıdığım en fedakar insanlardandı Filiz. Çok çalıştığımız zamanlarda bile hiç yüksünmedi. Ücretim yetmiyor demedi. Çok geç saatlere kadar çalıştığımızda bile çalışma masasında 1-2 saat kestirir, uyanıp çalışmaya devam ederdi. Sosyal İnsan Yayınları’nın kısa sayılabilecek bir zamanda çok sayıda kitap yayınlayabilmesinin arkasında Filiz’in ve Hüray Kılıç’ın da yoğun emekleri vardır. Hüray bütün kaprislerimizi çekerek düşük bir ücret karşılığında 30’dan fazla kitabımızın kapağını hazırladı. Hiç unutmam, Emperyalizm Geberen Kapitalizm kitabımızın kapağı için 29 taslak hazırlatmıştık ona. Şimdi komik gibi geliyor ama kimbilir ne çok stres yüklemiştik Hüray’a. Filiz de hem dizgilerimizi, hem de mizanpajı yapıyordu. Kitabı teknik olarak hazırlamak onun işiydi yani. Çalışkanlığını, fedakarlığını, kanaatkarlığını ve mütevaziliğini takdirle anıyorum. Hüray’la yıllar sonra başka başka konulardan aramız açıldı. Şimdi görüşmüyor olsak da o zamanki çalışmalarını unutamam. Dostluğunu da her zaman arıyorum. Filiz’le ise o günlerden beri baba-kız gibi samimi ilişkimiz sürdü. Ayrıca Sosyal İnsan Yayınları sonrasında kurduğum Rezan Yayınları’nda ve bağımsızca hazırlayıp başka yayınevlerinden bastığım kitaplarda da çalıştık birlikte. İyi ki tanımışım bu güzel insanları.
O yılın ilk etkinliği Mart ayında Komünist Manifesto’yu basmamızdı. 2008 yılı Komünist Manifesto’nun yazılışının 160. yılıydı. İlk Türkçe basımının da 85. yılı idi. Bu anlamlı yıldönümünde Marksizm’in bu önemli belgesini yeniden basma fikri geldi aklıma. İyi ilişkiler içinde olduğum TÜSTAV (Türkiye Sosyal Tarih Araştırmaları Vakfı)’da Şefik Hüsnü Değmer’in çevirdiği bir metin olduğunu biliyordum. Sorduğumda Mustafa Suphi’nin de çevirirken tamamlayamayıp yarım bıraktığı bir metnin de olduğunu öğrendim. Vakıf yöneticileri cömertçe iki metni de verdiler. O zaman tanıştığım Şefik Hüsnü’nün metninin çevireni Şeyda Oğuz arkadaşım da metni kullanmamıza izin verdi. Daha sonraki yıllarda da çalışmalarımız ve samimiyetimiz oldu Şeyda ile. Komünist Manifesto Türkçe’de defalarca basılmıştı. Bizimki tarihsel anlamı olan iki metni yayınlayıp tanıtmak gibi olacaktı. Metinleri almıştık, Hüray kapağı gönüllü olarak yaptı. Filiz ücret almadan teknik hazırlığını tamamladı. Matbaayı yeni değiştirmiştik, yeni anlaştığımız matbaa sosyalist arkadaşların yönetimindeki Can Matbaası idi. O arkadaşlar da basım ücretini asgari tutarak yardımcı oldular. Bize masraf olarak sadece kağıt ve kapak kartonunu almak kalmıştı. Yayınevinin olanaklarını hiç zorlamadan yakın arkadaşlardan gereken meblağı toplayıp 2000 adet bastık kitabı. Biz Kıvılcımlı’nın eserlerini basmak üzere girmiştik yayıncılığa ve bütün eserlerini basmayı amaç edinmiştik. Kıvılcımlı kitapları dışında bastığımız ilk kitap olan Manifesto’yu Sosyal Tarih Dizisi-1 diye numaralamıştık.
2000 adet bastığımız bu kitabın tamamını ulaşabildiğimiz bütün devrimci kurum ve kuruluşlara dağıttık.
Bu dağıtım sırasında tanıştığımız birçok sosyalist kişi ve kurum ile daha sonra da çok temaslarımız, birlikte çalışmalarımız oldu. Halen çoğuyla görüşürüm.
Komünist Manifesto’nun yayınlanması ve dağıtılması bu yılın ilk etkinliği idi. O aylarda Sorun Yayınları ve Sanat Cephesi Dergisi’nin birlikte düzenlediği Kültür ve Sanat konferansına yayınevi olarak davet edildik. 17-18 Mayıs 2008 tarihlerinde Mezopotamya Kültür Merkezi salonunda düzenlenen konferansa Kıvılcımlı’nın Edebiyat-ı Cedide’nin Otopsisi adlı eserinin değerlendirilmesini yaptığım bir sunumla katılmıştık. Aynı yılın sonuna doğru basacağımız bu kitapla ilgili sunumumu Marksist Edebiyat Eleştirisi ve Kıvılcımlı başlığıyla daha sonra düzenleyerek 2014 yılında hazırladığım, Bilim ve Gelecek Yayınları’ndan basılan Kıvılcımlı Külliyatı (Ayrıntılı Bibliyografya) kitabına da almıştım. Aynı metin 2022 yılı Eylül ayında İnternette yayınlanan Maya edebiyat dergisinde de yayınlandı.
2008 yılı 1968 Gençlik başkaldırısının da 40. yılıydı. 40. yıl kapsamında da etkinliklerimiz ve yayınlarımız oldu. Özel kitaplar ve broşürler yayınladık. Bu kitap ve broşürleri tanıtmadan önce o yıl yapmaya çalıştığımız etkinlikleri anayım.
O yıl ilk defa katıldığımız İstanbul Kitap Fuarı’nda yayınevi etkinliği olarak; 68’in 40. Yılında Kıvılcımlı ve Gençlik konulu bir panel düzenledik. Yayınevi yöneticilerinden Yavuz Tanrısever’in yönettiği panele Haşmet Atahan, Ertuğrul Kürkçü ve Aydın Çubukçu katılmıştı. Nedenini hatırlamıyorum ama ben panele katılamamıştım. Daha sonra videosunu izlemiştim, ilk panelimiz olarak iyi bir paneldi.
2008 yılı içinde en çok meşgul olduğumuz şeylerden biri, H. Atahan’ın önerisiyle gündeme aldığımız 68 Belgeseli projesiydi. Sonu gelmemiş olsa da heyecanla başlamıştık. Hikayesi anlatmaya değer.
Cenk Ağcabay hemşerimdi. Ortak devrimci arkadaşlarımız çoktu. Kıvılcımlı düşüncesinde olduğu için birbirimize yakınlık duyar, görüşürdük. Kolay ilişki kurabilen biri olduğu için oldukça geniş çevresi vardı. Değişik doktorcu gruplarda siyaset yapmış, bir ara korsan ders kitabı işlerine girişmişti. Yayınevinin kuruluş sürecinde evimde bir süre kalmış, misafirim olmuştu. Dolayısıyla da yayınevi kuruluş zorluklarını ve ilişkilerimiz biliyordu. Kitapları çıkarmaya başladığımızda dağıtımcı ve kitabevleriyle tanışmamıza epey katkısı da olmuştu. Gönüllü olarak yayınevine katkıda bulunurken, işsiz olduğunu, yayınevinde çalışmak istediğini söyledi. Tam o günlerde ben de H. Atahan’a dağıtım, matbaa, kitabevleri ve nakliye işlerinde bana yardımcı olmak üzere bir eleman almayı teklif etmiş ama reddedilmiştim. Gerçi aklımdaki kişi Cenk değil Kemal Eke idi, olmaz cevabı almıştım. Bunu söyledim Cenk’e. Birkaç ay sonra H. Atahan 68 Belgeseli önerisiyle gelince ben bu iş için en az bir kişinin tam zamanlı çalışması gerektiğini, bunun için de tanıdığım birinin olduğunu söyleyip Cenk’i teklif ettim. Cenk o zamanlar Özgür Gündem gazetesinin kültür sayfalarına katkı yapıyordu. Özgür Gündem Kürt hareketinin günlük gazetesi olarak bilinen bir gazete. H. Atahan bu yüzden epey tereddüt geçirdi ama benim daha uygun birini bulamayız demem üzerine kabul etti. İkisini görüştürdüm. Onlar şartları görüşürken ben nu belgesel işine zaman ayıramayacağımı, çok sayıda kitabı yayına hazırlamam gerektiğini söyledim ve dışında kaldım. Nitekim bir sonraki yazımda 2008 yılında yayınladığımız kitapları sıraladığımda haklı olduğum görülecektir. Cenk’le barınma ve belli bir ücret karşılığında anlaştılar. Hemen bir laptop alındı, işe başlandı. Ancak belgesel çalışmasının dışında kalırken bir de önerim olmuştu. Görüşülenlerle sadece 68 genlik hareketi konuşulmasın, Kıvılcımlı hakkında da sorular sorularak ilerde yapacağımız bir Kıvılcımlı Belgeseli’ne de malzeme toplansın. Önerim kabul edildi.
İlk aylarda baya hızlı bir biçimde sarıldı işe Cenk. Gazeteler tarandı, arşivler oluşturuldu, randevular alınıp görüşmelere başlandı. Görüşülenleri şöyle bir sıralarsak; Mihri Belli, Vedat Türkali, Nizamettin Üstündağ, Rağıp Zarakolu, Sırrı Öztürk, Müfit Özdeş, Selahattin Okur, Haşmet Atahan, Rauf Aksungur, Suat Şükrü Kundakçı, Aydın Çubukçu, Demir Küçükaydın, Sarp Kuray, Mahir Sayın… aklıma gelenler bunlar. Unuttuklarım vardır. Cenk Ankara’da da bazı isimlerle görüşmek üzere gitti. İstanbul’daki 68’liler Vakfı’na –ki çoğunlukla Perinçek çizgisi ağırlıklı bir kurumdu- muhalif olanlar Ankara’da 68’liler derneği olarak örgütlenmişlerdi. Bu insanlar H. Atahan’ın girişimine destek vermek istemediler. Birkaç kişiyle sınırlı kaldı görüşmeler. Rahmetli Ömer Gürcan’ın bizleri savunan çabaları da yetmemişti. Bu arada yapılan çekimleri zaman zaman seyrediyorduk. Bana özenli bir çalışma gibi gelmemişti ve ben bunları dillendirince Cenk alınıyordu.
Giderek belgesel çalışmalarının hızı azaldı. Birçok çekim yapılmıştı ama bu çekimlerin ayıklanması, montajı, seslendirilmesi gibi yığınla işi vardı ama Cenk çalışmaları bırakıp kitap yazmaya başladı. Yalçın Küçük’ün mutlaka eleştirilmesi gerektiğini öne sürerek, onu kapsamlıca eleştiren bir kitap yazmaya girişti. Ben Cenk’i belgesel için en iyi kişi diye önermiştim. Şimdi belgesel ortada kalmıştı. Kendimi H. Atahan’a karşı mahcup hissettiğimden Cenk’e de tavır almıştım. Yayınevi içinde gergin gergin çalışıyorduk. Belgeselin durumunu ve Cenk’in tavırlarını H. Atahan’la konuştuğumda şaşkınlık içinde kaldım. Hevesle 68 Belgeseli yaptırmaya girişen, bu konuda Cenk’i istihdam edip epey de masraf eden kişi bana “ya Ahmet genç adam, hevesini kırma, yazmak istiyorsa yazsın” diyordu. Ben de tartışmaktan vazgeçtim. Belgesel işi de dediğim gibi tam anlamıyla ortada kaldı. 3 yıl kadar sonraydı, sanırım 2011 yılı bahar aylarında yayınevi H. Atahan’ın başka bir mülküne taşınıyordu. Eşya ve evrakları toplarken ayıklanıp atılmak üzere doldurulmuş bir koli gördüm. H. Atahan, “bir de sen bak ta atalım şunları” diye bırakmıştı. O kolinin içinde buldum belgesel için çekilen kasetleri. Alıp kendi arşivime kaydettim.
Önceki yazımın başlığı 2008 hareketli yılımız idi. Evet gerçekten de çok hareketli geçmişti. Çok sayıda kitap da basmıştık bu yılda. Nefes almadan çalışmıştım desem yeridir.
Gelecek Yazı: 2008 Kitapları