Toplum Biçimlerinin Gelişimi, Kıvılcımlı’nın sağlığında basılan en son kitabıdır. Aynı zamanda kendi kurup yönettiği yayınevlerinden çıkmayan 3 kitabından da biridir. 1970 yılının Kasım ayında Ekim yayınevi tarafından yayınlanmıştır.
Kıvılcımlı’nın tüm yaşamını verdiği eseri Tarih Tezi’dir. Tez birkaç kitaptan oluştuğu gibi en ilgisizmiş gibi görünen konularda yazdığı kitaplarda da tezin etkileri görülür.
Toplum Biçimlerinin Gelişimi eseri, işte o ömür harcanmış olan Tarih Tezi’nin Marx’ın Antik Tarih’le ilgili notlarıyla karşılaştırılmasıdır.
Kıvılcımlı’nın eserlerini onun ölümünden sonra saklayan, tasnif eden, bir kısmını yayınlayan Fuat Fegan, Tarih Tezi ile ilgili bir notunda şunları diyor:
“Tarih Tezi’ni ciddi olarak ele almak isteyen bir kimse için ilk incelenecek kitap Tarih-Devrim-Sosyalizm ise, ikincisi muhakkak Toplum Biçimlerinin Gelişimi olmalıdır. İlkel Sosyalizm..., Fetih ve Medeniyet vb. uygulamalar önemsiz oldukları için değil. Toplum Biçimlerinin Gelişimi’nde Kıvılcımlı Grundrisse’yi (Yani Marks’ı) ‘Tarih Tezi’ ışığında yeniden yorumlar ve aydınlatır. Bu şekilde ‘Tarih Tezi’ büyük ustalarla bağlantılı hale gelir.” (Tarih Yazıları s. 5)
Kıvılcımlı da Toplum Biçimleri’nin Gelişimi kitabına yazdığı anıtsal önsözünde benzer şeyler yazmıştı zaten:
“Geri ülkeler, klâsik burjuva mukaddes ve muazzez ‘KİŞİ MÜLKİYETİ’ prensibine metelik vermeksizin, doğru sosyalizme akın etmişlerdi. Avrupa yeni bir ‘ULUSLARIN GÖÇÜ’ne uğramışa döndü. Hayat gibi kültürün de bütün değerleri sarsıldı. Avrupa, yeryüzünün beş yüzyıllık ‘ÖZEL TEŞEBBÜS’ cennetiydi. ‘HÜRRİYET İÇİN HÜRRİYET’ aşığı geçiniyordu. Oysa, Batılı kapitalizm sürülerinin dışında, 7 bin yıllık Antik tarihi doldurmuş, kaçınılmaz bir dünya yatıyordu. Geri ülkeler o dünyanın ölmezliğini güneşin altına çıkarıyorlardı. Ayaklanıyorlar, şahlanıyorlar, sosyalistleşiyorlardı. Bu neydi?
“Soruya karşılık Çin’den Mısır’a, Cezayir’den Küba’ya dek bir davranış çıkmıştı. Tümüyle sömürge ve yarı sömürge yığınları sosyalizme geçiyorlardı. Ancak, zenginliğe boğulan Avrupa’nın kuşa döndürülmüş sosyalizmine benzemeyen bir olaydı bu. Fukaralıkla bunalmış geri ülkelerin beklenmedik zaferleri sosyalizm kazancına giriyordu. Batı dünyasının sağlı sollu bilginleri gözlerini faltaşı gibi açtılar.
“Marksizm’e içten inanmış, Batılı sol düşünürler vardı. Sömürgeler dünyasındaki gidişin sırrını aramaya koyuldular. Marksizm metinlerinde üzerine oturtulmuş bir işaret bulunup bulunmadığına eğildiler. Samimi idiler. Müslüman kişiler, uçağı ve radyoyu Kur’an ayetlerinde daha önceden belirtilmiş görmüyorlar mıydı? Kimi Marksistler de, o saf ve iyimser düşünüş ile, Marks’ın dışında ‘hakikat’ bulunamayacağına inanmışlardı.
“Hakikatı buldular. Marks’ın İkinci Cihan Savaşı ortasında gürültüye gelmiş Grundrisse (Kapitalizm Öncesinde Mülkiyet Biçimleri) yazısı ortada idi. Orada, Doğulu ve Asyalı bir üretim ve mülkiyet biçimi konu ediliyordu. Şimdiki Doğulu Asyalılar dünyanın altını üstüne getirecek atılışa kalkmışlardı. Onları anlamak için Marks’ı okumalıydı.
“Marks’ın Grundrisse’si ilkin İngilizce’ye (1965 yılı) çevrildi. Aynı yılın Mayıs ayında Fransız Maurice Godelier, “Asyalı Üretim Tarzı” üzerine Cezayir olayını yerleştirmeye çalıştı. Türkiye’de “Tarih, Devrim, Sosyalizm” ve “İlkel Sosyalizmden Kapitalizme ilk Geçiş: İngiltere” kitapları, Avrupa’da olanları bilmeksizin 1964 kışında matbaaya verildi. 1965 baharında basımı biterek piyasaya çıktı.
“Türkiye’mizde özellikle solcu veya sosyalist, hatta koyu Marksist olan kişilerimizin bir güzel huyları vardır. Dünyanın yedi iklim dört bucağında, okyanusun derin diplerinde bir ufacık Batılı düşünce işittiler mi yeryüzünün en coşkun heyecanı ile onu kamuoyuna sunarlar. Batıdaki yazıları Türkçe’ye çevirmek için can atarlar. Türkiye’de kendi içlerinden biri aynı konuları işlemişse, yüzüne karşı ‘vallaha bilmem’ derler, ardından katıla katıla değilse bıyık altından gülerler.
“ Gün, 1967 yılının 10. ayı. Beyoğlu’ndaki kitapçı ISEA dergisini getirtmiş. Fransız Marksologları orada Grundrisse’yi yayınlamışlar. Dürüstçe, olduğu gibi metni vermiyorlar. Kimi yerlerini atmışlar. Kimi cümlelerini paşa keyifleri öyle dilediği için sulandırmışlar. Demek Marks’ı böyle aktarış Marksologluğun şanındanmış. Marks’ın bir ömür koyu kan kusarca savaşarak edindiği düşüncelerine bir saygısızlık sayılabilir bu ISEA tercümesi. Gene de onu elimizden atamıyoruz. Bir de İngilizce’si var. O daha dikkatlice, İngilizce ve Fransızca’yı çetrefil yerlerde karşılaştırmaya gittik.
“Aşağıda, 1858 yılı yazılmış Grundrisse’yi 1965 yılı yayınlanabilmiş tarih tezimiz açısından yorumlamayı deniyoruz.
“İlk karşımıza çıkacak tepkiyi biliyoruz. Türkiye gibi horoz ötmez, gün batmaz bir ülkede, ne idüğü belirsiz bir adı işitilmedik kişi tarih tezi uydurmuş. Şimdi de tezini Marks’la karşılaştırıyor. Bu ne cür’et? Kendini beğenmenin gülünçlüğü ilh...
“Kendimize diyalektik materyalistçe düşünme görevini ve hakkını yasaklamaya kırk yıldır katlanamadık. Batılı veya Doğulu büyük Marksist otoritelerin bu konuda ne diyeceklerini öğrenmek isterdik. Onlarınsa, pek küçük ve geri ülkelerde, olaylar dururken, düşünceleri ele alıp uğraşmaya vakitleri yok. Onun için, dünyamızın bir sapa bucağında çalışmakla yaşamaktan başka bir suç işlemediğimizi sanıyoruz.
“Biz araştırmamızı bitirdiğimiz gün Grundrisse Türkçe’ye çevrildi. Ne var ki, Grundrisse’de tezimizi değiştirmeye yol açacak bir tek satır görmedik.” (s. 12-13-14)
Alıntı biraz uzunca oldu ama Toplum Biçimlerinin Gelişimi eserini bu kadar iyi tanıtan ve Marx’la karşılaştıran cümleleri kesmeye gönlümüz razı olmadı. Bu açıklamalarından sonra ünlü önsözü şöyle bitiriyor:
“Bildiğimiz bir yan var. Grundrisse’de yapılan derin araştırma Marksizm arşivleri çerçevesinde aceleye getirilerek incelenirse, orada Marks’ın söylediklerini anlamak, hele aydınlatmak şöyle dursun, yanlış yorumlara dek düşülebilir. Çünkü, Marks’ın yazısını, Marks’ın işlediği elemanlar içinde sınırlı kalındıkça, Marks’tan daha iyi ele alabilecek kimse tasavvur edilemez. Ancak Marks’tan sonra sosyal bilimlerin getirdikleri yığınla yeni olaylar tüm harman edilerek yapılacak, yılları tutan sistemli bir araştırma belki Grundrisse’nin açtığı çığırdan bir adım ileri gidilmesine yarayabilir.
“Tarih, Devrim, Sosyalizm” ile “İlkel Sosyalizmden Kapitalizme İlk Geçiş: İngiltere” adlı iki kitapla, onlarca (hatta kırk) yıllık bir araştırmanın Tarih Tezi’ni bu amaçla özetlemeye çalıştık.”
Kıvılcımlı, kitapta önce 13 ara başlıkla Marx’ın mülkiyet tanımlarını en ince detaylarına dek inceler. Adeta ders notları biçiminde bu tanımları zihnimize kazır. İkinci bölümde de devam ederek, toplumların kent öncesi komün yaşamlarını, kentin oluşumunu ve medeniyete geçiş özelliklerini inceler.Bu mülkiyet biçimlerini kent, uygarlık ve ortak mülkiyet ilişkileri içinde gözden geçirir. Cermen ve Slav komünlerini örnek alarak ortak mülkiyetin Doğu toplumlarıyla kıyaslamasını yapar. Tezini Marx’ın tespitleriyle karşılaştırırken bu görevi nasıl Marx’ın öğütlediğini de veciz bir biçimde yazar:
“Bütün bunlar üzerinde, daha ayrıntılı yordamda ve daha derinliğine tekrar gelmek gerekiyor.” (Kapital Fr. Not 9, 44)
“Bütün bunlar yeniden ve daha derinliğine ve daha büyük ayrıntılarıyla incelenmek ister. (İng. 97)”
Kapital’den yaptığı bu alıntılardan sonra sürdürür:
“Marks o dediklerini kısmen yaptı. ‘Kapital’in Birinci Cildinin ‘SÖZDE SERMAYE BİRİKİMİ’ Ayrımında ve Üçüncü Cildinin sonundaki ‘RANT (İRAT)’konusu incelenirken meseleyi özetledi. Ancak, her iki inceleme özet, problemi ‘Ekonomi-Politik konusu’ olarak ele almakla yetindi.
“Ne var ki Marks, aynı konuyu ‘Tarihcil prosesi içinde’ somut olarak ve daha büyük ayrıntılarıyla incelemeye vakit bulamadı, buna ömrü yetmedi. Engels’in dediği gibi:
“Karl Marks, Morgan’ın araştırmalarından çıkmış sonuçları... Tarihin maddecil etüdünden çıkmış sonuçlarla bağlantılı olarak yorumlamayı kendisine saklamıştı.” (Fr. E. Origin etc.)
“Marks, bunu da yapmaya vakit bulamadan göçtü.
“İş böylece arkadan gelenlere düşüyordu. Marksizm softalığının irili ufaklı mollaları bu işe yanaşmayacaklar yahut yanaşanları kınayacaklar diye çetin işten kaçınılamazdı. ‘TARİH-DEVRİM-SOSYALİZM” ile “İLKEL SOSYALİZMDEN KAPİTALİZME BİRİNCİ GEÇİŞ: İNGİLTERE” kitaplarında bu çetin iş denendi. Marks’ın el yazılarındaki Grundrisse pasajlarını İkinci Cihan Savaşına dek arşivlerde saklayan “unutkanlık”, öyle nankör denemeleri bilmezlikten gelirse yadırganamazdı.
“Marks, bize, hiç unutulmaması gereken maddeci diyalektik metodu vermişti. O metotla incelenen sosyal olayların zembereği ve yayı ÜRETİCİ GÜÇLER idi. Ortak mülkiyetin çözülüş ve eriyiş biçimlerini teker teker ele alıp her yanıyla inceleyen Marks, bir yol daha şurasını hatırlatmaktan usanmadı:
“Geçer ayak şunu not edelim. Derinleştirilmiş bir sınama (muayene) gösterecektir ki, bütün o çözülüş hadiseleri ancak maddecil üretici güçlerin (ve gene dolayısıyla, sosyal entellektüel güçlerin) belli bir gelişim seviyesinde mümkün olabilirlerdi.” (40)
“Onun için, Marks’ın verdiği metodu ve güçleri hiç unutmamak şartıyla, tüm Antik tarihte geçmiş mülkiyet ve toplum biçimlerini bütün olarak ele almak zorundayız.” (s. 113-114)
Kitap yine Marx’ın tespitleriyle yapılan karşılaştırmalarla sürer. Sosyal diyalektik içinde ortak mülkiyetin belirlediği komünden gelen güç, komünü bile etkileyebilecek somut kişi gücü incelendikten sonra ortak mülkiyetli barbar toplum özellikleri ile daha sonraki sınıflı toplum ilişkilerindeki durumlar özetçe, yine Marx’ın tespitlerine dayanarak açıklanarak bitirilir kitap.