Bir önceki yazımda Günlük Anılar eseri için; “16 sıra numarası verip de 6 ay sonra Mart 2009’da bastığımız Günlük Anılar kitabına bir sonraki yazımda yer vereceğim, onun özel bir durumu oldu” demiştim. Şimdi bu özel durumu açıklayarak devam edeyim.
16 numaralı eser olarak hazırladığımız Günlük Anılar kitabı Kıvılcımlı’nın yurtdışına çıktığında tuttuğu günlük notlardan oluşuyor. 12 Mart Muhtırası sonrası Türkiye’nin her yer yerinde sıkıyönetim ilan edilmesi ve kendisinin de Sıkıyönetim bildirisiyle aranır hale gelmesi üzerine önce Ankara’da saklanıp, sonra küçük bir tekne ile Kıbrıs’a kaçışından, ölümünden 10 gün öncesine kadar günlük olarak yazdığı yazılar toplamı bunlar.
Anılar 25 Nisan 1971 tarihinde Ankara’da kaldığı evde yazılmaya başlamış. En son yazının tarihi ölümünden 9 gün öncesi yani 2 Ekim 1971. Anılara kendisi başlıklar koymuş, bölümlemiş. Toplamda 9 bölüm var. Okumamış olanlar için bu ayrımları başlık olarak alayım buraya; Ayrım I (Önsöz Anlamındaki İlk Notlar), Ayrım II (Alanya Notları), Ayrım III (Şam, Tarihte Sam Oğulları), Ayrım IV (Sofya, Yaşayan Sosyalizmden İzlenimler), Ayrım V (“Finike Sularında Barışçıl Korsanlık” Türkiye’den Çıkışın Hikayesi), Ayrım VI (Geçmişle Kısa Bir Hesaplaşma), Ayrım VII (Yugoslavya; Yolculuğun Sonu), Ayrım VIII (Kim Suçlamış, Parti Anılarım). Kıvılcımlı’nın bölümlemesi bu kadar. 2009 yılı Mart ayında yayınladığımızda IX. Ayrım olarak İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesine yazdığı 2 mektup ile Brejnev’e yazdığı mektubu eklemiştim kitaba.
İlk olarak 1978 yılı Ekim ayında Kıvılcım Dergisi’nde yayınlanmış anılar. Burada da bir belirleme yapmalıyım; Kıvılcımlı bütün eserlerinin aslını eski yazıyla yaparken, Günlük Anılar’ı yeni harflerle el yazısı ile yazmış. Mikrofişlerde yazıların aslını gördüm, hepsi yeni yazıyla yazılmış. Ölüm yolculuğunda olduğunu iyi bildiğinden olsa gerek, anılarını herkesin bildiği bir şekilde yazılmasını düşünmüş olmalı. Yine orijinallerinde tüm anı yazılarının başında GÜNLÜK ANILAR yazıyor. Ancak o ilk basımda da daha sonra başka yayınevlerince yapılan baskılarda da nedense YOL ANILARI başlığı kullanılmış. İlk olarak Sosyal İnsan Yayınları baskısı için hazırlarken ben orijinal başlığı kullandım ve öyle yayınladık. İkinci müdahale de VIII. Ayrım olarak başlıklanan Kim Suçlamış? Parti Anılarım bölümünün ayrı bir kitap olarak basılmasıyla yapılmış. Bu konuyu da biraz tartışmam gerekiyor.
Günlük Anılar’ı yazarken her gün yazdığı yazının üzerine o günün tarihini yazmış ustamız. Kim Suçlamış… bölümünün başında da 30.07.1971 (Cuma) tarihi var. Öylece devam ediyor. Yani ayrı bir kitap olarak değil, anıların içinde bir bölüm olarak yazmış. Kitap sayfasıyla 100 sayfa kadar olan bu bölümün yazılması 10 gün sürmüş. Bölümdeki son tarih 09.08.1971.
Kim Suçlamış? başlıklı bölümde hatırladığı parti (TKP) anılarını yazarken, sona doğru kendisinin kanamalı kanserli halde sosyalist ülkelere alınmaması için gayret sarfeden Laz İsmail TKP’sini eleştirir, o ekibin önde gelenleri olarak gördüğü Nazım Hikmet, Zeki Baştımar ve İsmail Bilen’le ilgili saptama ve eleştirilerini yazar. İşte bu bölüm o yıllarda (1978-79) bu anıları elinde bulundurup yayına hazırlayan Fuat Fegan tarafından anılardan ayrılarak, ayrı bir kitap halinde basılır ve KİM SUÇLAMIŞ? başlıklı bir kitap çıkar ortaya. Fuat Fegan’ın neden böyle davrandığını yıllar sonra anlayabildik. Kıvılcımlı’nın ölümünden sonra kendisini tek yetkili olarak görmektedir F. Fegan. Sovyetlerin hakemliğinde Laz İsmail ile anlaşıp, kendince TKP’yi yeniden örgütleme çabasına girişir. Muhattap bile alınmadığı için sonuçsuz kalan bu girişimine de Kıvılcımlı’yı tanık göstermekten çekinmez. “Kıvılcımlı bize böyle davranmamızı söyledi” bile der. Yakın yıllarda anılarını yayınlayan eşi Latife Fegan da bir yerde “Kıvılcımlı’nın TKP projesi” diyerek yalana katılır. Kıvılcımlı’nın hiçbir yazısında, hiçbir konferansında böyle bir projeyi ima dahi eden bir cümlesi yoktur. Feganlar “bize böyle söyledi” diyerek kendilerine inanmamızı isterler. Ustanın aksine görüş ve yazıları çoktur. Bir iki örnek vereyim:
Türkiye’de sosyalist kuşakları sayarken şöyle yazar:
“Sosyalizm ve sosyalist dediklerimizle, daha tanımlarken belirttiğimiz gibi ‘adı kalanlar’ı göz önünde tuttuk. Bir de ‘adı kalmayanlar’ var. Bunlar iki zıt kutupta toplanırlar. Bir bölüğü adı ağıza alınamayacak kertede yüreksiz ve alçak çıktıkları için, Allah bizden onların ne adlarını, ne sanlarını sormasın, Şeytan hesaplarını görsün.” (Devrim Zorlaması, Demokratik Zortlama kitabı, s. 32-33)
Bir alıntı da kendilerinin Laz İsmail ile pazarlık yapabilmek için ayrı kitap olarak yayınladıkları Kim Suçlamış? Parti Anılarım bölümünde yapayım. O bölüm şöyle biter:
“9.8.71 (Pazartesi)
“Hepsi hastalığımdan…
“Bir ‘dilekçe’ gibi kaleme almak istediğim ‘Parti Anılarım’dan üç beş satırı ölçtüm. Şu sonuca şaşarak vardım.
“Hasta olmasaydım, bunlarla zaman yitirmezdim. Ayağımda domuz çarığı, sırtımda yazı takımım ve çulum, dağ bayır yürür, işimi yoluna kordum.
“Ölüme mahkum edici hastalığın verdiği güçsüzlük, kendi içime kapanıp anılara saplanmayı getirmiş. Hepsi bu.
“İnsan, hele ben-insan, her şeyi, en büyük felaketi bile iyimserce karşılayabilir. ‘Mihneti zevk itmedir alemde hüner’ boşuna söylenmemiş. Ama o eziyete bağdaşıklık, acıya tiryakilik göstermeye alışmış huyumla söylüyorum:
“Kırk yıl bir kazanda kaynamış, çervişi çervişine (et suyu et suyuna) karışmamış” bulunduğum o itlerin arasına kazara ‘kabul’ edilseydim, onlarla kaynaşabilir miydim?
“Marks’ın Engels’e ‘Aşırı İhtilalci Büyük Adam’ geçinenler için yazdığı gibi ‘Gülünçlüğü eşeklerle paylaşacak’mıydım?” (Günlük Anılar, Sosyal İnsan Yayınları s. 350)
Görüldüğü gibi o insanlarla hesaplaşma sonucu bile olsa birleşmek bir yana adları bile ağza alınmayacak yüreksiz ve alçaklar dediği insanlar Laz İsmailgiller.
Kıvılcımlı’yı “Gülünçlüğü eşeklerle paylaştırmaya” çalışan F. Fegan ve elemanlarını başka tartışma ve yazıya bırakarak, tekrar döneyim Günlük Anılar’ın yayınlanış öyküsüne:
Yazımın başında dediğim gibi bu eser 16 sayı numarasıyla yayına hazırlanmış, 2008 Ekim ayında yayınlanan diğer kitaplarla beraber matbaa aşamasına getirilmişti. Resmi işlemleri de yapılmış, Kültür Bakanlığı kaydı yapılıp, İSBN numarası bile alınmıştı. O günlerde Cenk Ağcabay ilk kitabını bize yayınlatmış, daha sonra yayınlayacağımız ikinci kitabına başlamıştı. Yayınevinde sadece kendi kitabıyla uğraşıyordu. Suat Şükrü Kundakçı ağabey de neredeyse her gün düzenli olarak gelirdi yayınevimize. Günlük Anılar kitabı üzerine sohbet ederken, Cenk kitaptaki Nazım Hikmet’le ilgili bölümdeki kişisel eleştirinin çıkarılmasının uygun olacağı fikrini ortaya attı. Suat ağabey de destekledi. Söz konusu edilen bölümde Kıvılcımlı, Nazım’ın cinsel tercihi ile ilgili, gördüğü bir olayla yorum yapıyordu. Anılar daha ilk yayınlandığı zaman da bu bölüm çok tartışılmıştı. Nazım dokunulmazdı kimilerince. Kıvılcımlı kanlı sondalı oradan oraya püskürtülse de böyle saptamalar yapmamalıydı vs. Bunlar yine konuşuldu aramızda. Tartışmaya Haşmet Atahan da katıldı. Her üçünün de eğilimi o birkaç cümlenin kitaptan çıkarılması yönündeydi. Ben direndim. Bu kitaptan da başka herhangi bir Kıvılcımlı eserinden de tek bir kelimeyi bile çıkarma hakkımızın olmadığını söyledim. Tartışılan şey kişisel bir gözlem ve ona dayalı bir yorumdu. Kıvılcımlı bu anıları yazarken sadece hafızasına dayanıyordu. Günlük Anılar’ı okuyanlar nasıl şartlarda yazıldığını da göreceklerdir. Kanser kanamaları, otel odaları, sondasını sürükleyerek o ülkeden o ülkeye atılış. Bu şartlarda içini ve kafasındakileri dökmüştü. Objektif olarak hafıza sürçmesi gösterdiği bazı şeyler olabilirdi. Nitekim Nazım Hikmetle ilgili anıların bir yerinde.
“Karar günleri, askerlikten niye ‘tard’ edildiğimiz sorulmuş. Tıbbiye’den ben ‘Komünistlik suçu’ ile kovulmuşum. Nazım’ın Bahriye’den gelen belgede: ‘Ahlaksızlığından ötürü’ kovulduğu yazılı idi. (Günlük Anılar s.312)
Başka kaynaklardan bu iddiayı araştırmış, doğru olmadığını görmüştüm. Hemen aynı sayfanın altına bir dipnot yazdım. Şöyleydi dipnot:
“Bahriye’den gelen belgede; Nazım Hikmet’in kişisel ahlak yönünden bir eksiğinin olmadığı ancak askeri terbiye ve eğitime uygun bulunmadığı yazmaktadır. (Yayınlayanın Notu)”
Cümleleri çıkarma konusunda anlaşamadık. Ben kesinlikle o şekilde bir yayına imza atmayacağımı söyledim ve kitabın basımı ertelendi. Birkaç ay sonra, Mart 2009’da ben yeniden açtım konuyu H. Atahan’a. Yine kitaptan tek bir kelime çıkarma hakkımızın olmadığını, ayrıca daha önce basılmış olan bir metinden çıkarmalar yapmanın da yayınevinin güvenilirliğini sarsacağını söyledim. Kabul etti ve kelimesine dokunmadan bastık Günlük Anılar’ı. Yine çok yoğun, çok hareketli, yorucu ama tartışmalı da olsa verimli ve keyifli bir yıl vardı önümüzde 2009 yılı.
Gelecek Yazı: 2009 kitapları ve etkinlikleri