Bugun...


Dr. Abdullah Köktürk

facebook-paylas
Türkiye'de İktidar Bloğu'nun Değişim ve Dönüşümleri
Tarih: 13-12-2019 21:30:00 Güncelleme: 13-12-2019 22:28:00


 

 

 

 

 

Türkiye’de İktidar Bloğunun Değişim ve Dönüşümleri

 

ÖZ

Gramsci’nin “tarihsel blok” söylemi, N. Poulantzas tarafından egemenliğin kapitalist toplumda kullanışını izah etmek için başvurduğu “iktidar bloğu” kavramına dönüşmüştür. Sınıflara bölünmüş kapitalist bir toplum olan Türkiye’de siyasal egemenliğin, tek bir sınıf değil, çeşitli sınıfların veya sınıf fraksiyonlarının ittifakı tarafından kullanıldığı düşünüldüğünde “iktidar bloğu” kavramı öne çıkmaktadır. Türkiye’de “iktidar bloğu”nun dönemler itibari ile hangi sınıfların temsilcilerinden oluştuğu bu çalışmanın ana sorunsalını oluşturmaktadır. Çalışmada, Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar Türkiye’de “iktidar bloğu”nun gelişimi, değişimi ve dönüşümü diyalektik olarak incelenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda iktidar bloğunun; ordu ağırlıklı bürokrasi önderliğinde, büyük ticaret burjuvazi ve büyük toprak sahiplerinden oluştuğu görülmektedir. 1950 seçimleri ile bürokrasi iktidar bloğundan dışlanmıştır. Sanayinin gelişimine paralel olarak, sanayi sermayesinin çevresinde oluşmuş kentsel bir koalisyonun desteğini arkasına alan 1960 müdahalesi iktidar bloğunda hâkim sınıfların sıralamasını değiştirmeye yardımcı olmuştur. Birikim rejimindeki gelişmelere bağlı olarak iktidar bloğunda ticaret burjuvazisi ile beraber hakimiyetini sürdüren büyük sanayi burjuvazisi 12 Eylül müdahalesinden itibaren tek başına hegemonyasını devam ettirmiştir.

Anahtar kelimeler: İktidar bloğu, sanayi sermayesi, ticaret sermayesi

 

ABSTRACT

Gramsci's "Historical Block" discourse, has been transformed in to "power block" definition by N. Poulantzas, to explain use of domination in capitalist societies. Considering that political domination is used not by a single class but by different classes grouped with each other,  In Turkey, where the capitalist society has been divided in to classes, political domination plays a big role in to defining the power block in the country. The main problematic of this study is "power bloc in Turkey" consist which classes's representatives?, when periodically examined. In this study; the evolution, the changes and the transformations of "Power Block" in Turkey since the foundation of the republic has been examined with a dialectical approach. During the initial years of the Republic of Turkey, we can find that a "army-dominated bureaucracy" has been leading the Grand Trading Bourgeois and Large Land Owners in dominating the Power Block.  Bureaucracy was banished from Power Block after the 1950 elections. In parallel to industrial growth, the military intervention of 1960 took the support of an urban coalition that was growing around the industrial capital, and it reshaped the list of hegemon classes of Power Block at the time. On par to the growth in Accumulation Regime, the Grand Industrial Bourgeois that was dominating the Power Block with The Trader Bourgeois up until then, has been dominating the field by itself since the September 12 1980 military intervention.

Keywords: Industrial Bourgeois, Power Bloc, Trader Bourgeois

 

Giriş

Kapitalist bir toplumda siyasal egemenlik tek bir grup veya fraksiyon tarafından değil, çeşitli grupların ittifakı tarafından kullanılır. Bu ittifakı Poulantzas "İktidar Bloğu" olarak adlandırır. A. Gramsci ise, bu birliği "tarihsel blok" olarak ifade etmiştir. Bu çalışmanın kuramsal çerçevesini Nikos Poulantzas, Antonio Gramsci ve Bob Jessop’un yaklaşımları oluşturmaktadır (Gramsci, 2007; Jessop. 1985, 2002, 2007, 2008; Poulantzas, 1992, 2004a, 2004b).

Bir ülkede iktidar bloğu ortaya çıkarılmadan yapılacak siyasi veya ekonomik analizler yeterli tutarlılıkta olmayacak, iktidarın verdiği kararlar veya çıkardığı kanunlara yapılacak eleştiriler havada kalacaktır. İktidar bloğu, sadece siyasi partiler veya onların oluşturduğu ittifakları kapsamaz. İktidar bloğu içinde, siyasi partiler yanında farklı sermaye fraksiyonları ve bazen de bürokrasi yer almaktadır. İktidar bloğu içindeki bu çoklu yapı, belirli bir sermaye fraksiyonun hâkimiyeti altında var olur. Ancak hâkim fraksiyon ile diğer bileşenler arasında basit bir emir-komuta ilişkisi yoktur. Bu nedenle, Poulantzas’ın ‘göreli özerklik’ kavramı, iktidar bloğu içi ilişkileri açıklamak için de kullanışlıdır.

Burjuvazi homojen değildir. Sermaye birikim sürecinde yerine getirdikleri işlevlere göre finans, ticaret ve sanayi sermayesi fraksiyonları olabileceği gibi, ölçeğe göre büyük sermaye ya da küçük sermaye tasnifi de yapılabilir. Ancak farklı sermaye fraksiyonları, hegemonik sermayenin altında sıralanır.

Bizim yaklaşımımızda Bop Jessop’un düzenleme okulundan aldığı ‘birikim stratejileri’ ile Gramsci’nin ‘hegemonya’ kavramı ve Poulantzas’dan aldığımız ‘iktidar bloğu’ kavramları kullanılacaktır. Bob Jessop’a göre sınıflar arasındaki ve sınıfların devletle ilişkileri, ‘birikim stratejileri’ ve ‘hegemonya projeleri’ oluşturma süreçleri üzerinden analiz edilebilir (Jessop, 1983).

Bir ‘birikim stratejisi’, çeşitli ekonomi dışı önkoşullarıyla özgül bir ekonomik büyüme modeli tanımlar ve bu modelin gerçekleştirimine uygun düşecek genel stratejiyi ana hatları ile belirler. Böyle bir modelin başarılı olması için, “sermaye çevrimindeki farklı fraksiyonları (finans kapital, sanayi ve ticaret sermayesi) bir fraksiyonun hegemonyası altında birleştirmesi zorunludur.” Bu fraksiyonlar içinde belirleyici olan sanayi sermayesidir. Önemli olan sanayi sermayesinin yarattığı değerdir. “Banka sermayesi ya da ticari sermaye hegemonyasını oluştursa veya ekonomik hâkimiyeti ele geçirse bile, bu durum sanayi sermayesinin kârlılığı ile uyum içinde olmalıdır (Jessop, 1983: 91-92).

Devlet, sermaye çevrimi dışında kaldığı için sermayenin çıkarının nerede olduğunu tam olarak bilemez, tanımlayamaz. Bu yüzden devletin politika çıktıları ekonominin ihtiyaçlarından uzak olabilir. Bunlar dışında sermayenin tek ve genel bir çıkarının olmaması, devletin sermayenin genel çıkarlarını korurken tikel çıkarları göz ardı etmesine, yahut tikel bir çıkarı korumak için sermayenin genel çıkarlarını zedelemesine yol açar. Bu sebeplerden dolayı devlet politikalarının her zaman sermayenin çıkarlarına hizmet edeceğinin garantisi yoktur (Jessop, 2002: 41).

Bütün bunlar, devletin işlevleri önüne bu kadar engel koyuyorsa devlet, sermayenin çıkarlarına hizmet etmeyi nasıl başarmaktadır? Böyle bir durumda kapitalist oluşturduğu iktidar bloğuna bakmak gerekir. İktidar bloğu, birikim stratejisiyle hegemonya projesinin birlikteliği olduğu için, devletin ikili işlevini en iyi şekilde yerine getirebilmesinin de aracıdır. İktidar bloğunda tüm grup ve fraksiyonlar kendi ekonomik ve siyasal güçlerine göre yer alırlar. Bazı ve gruplar dönem dönem hegemonyalarını sağlayarak iktidar bloğunda hâkim duruma geçerler.

Sınıflara bölünmüş kapitalist bir toplum olan Türkiye’de siyasal egemenliğin, tek bir sınıf değil, çeşitli sınıfların veya sınıf fraksiyonlarının ittifakı tarafından kullanıldığı düşünüldüğünde Türkiye’de “iktidar bloğu” kavramı öne çıkmaktadır. Türkiye’de “iktidar bloğu”nun dönemler itibari ile hangi grupların temsilcilerinden oluştuğu bu çalışmanın ana sorunsalını oluşturmaktadır. Çalışmada, Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar Türkiye’de “iktidar bloğu”nun gelişimi, değişimi ve dönüşümü diyalektik olarak incelenmiştir. Türkiye’de dönemler itibari ile iktidar bloğunun bileşimi ve blok içinde hegemon olan gruplar ve sermaye fraksiyonları aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.

Tablo: Yıllar itibari ile iktidar bloğu ve blok içinde hegemon olan gruplar/sermayeler

İktidar bloğu

Yıllar

Bürokrasi, Büyük Toprak Sahipleri, Büyük Ticaret Burjuvazisi, (1923-1950)

1923 - 1950

Büyük Ticaret Burjuvazisi, Büyük Toprak Sahipleri

(1950-1960)

1950 - 1960

Sanayi Sermayesi, Ticaret Sermayesi (1960-1971)

1960 - 1971

Sanayi Sermayesi (1971-1980)

1971 - 1974

Ticaret Sermayesi, Sanayi Sermayesi (Şubat 1974-Eylül 1974)

Şubat 1974 - Eylül 1974

Sanayi Sermayesi, Ticaret Sermayesi (1974-1980)

1974 - 1980

Sanayi Sermayesi (1980-1996)

1980 - 1996

Ticaret Sermayesi, Sanayi Sermayesi (haziran 1996- Haziran 1997)

Haziran 1996 - Haziran 1997

Sanayi Sermayesi (1997-Devam)

1997 - Devam

 

Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren iktidar bloğunun oluşumu ve blok içinde bir grup veya sermaye fraksiyonunun nasıl hegemon hale geldiğini tarihsel süreç içinde inceleyelim.

 

1. Cumhuriyetin Kuruluşunda İktidar Bloğu

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda iktidar bloğu; büyük ticaret burjuvazisi, büyük toprak sahipleri ve bürokrasiden oluşmaktaydı. Daha çok içinde eski askerlerin olduğu bürokratlar, şehir büyük burjuvazisine sermaye birikim araçlarını, büyük arazi sahiplerine de topraklarını çoğaltma yollarını sağlamayı taahhüt ederek iktidarı elinde tutmuştur. Bürokratlar haricindeki iki egemen sınıf arasında da doğrudan doğruya çıkar bağları vardır. Çünkü ihracatın hemen hemen tamamını tarım ürünleri oluşturmakta, buna karşılık büyük arazi sahipleri de bu ürünlerin ticaret alanına sokulmasından kazanç sağlamaktaydılar (Yerasimos, 2005: 102-103). Bürokrasi de bu sistemin işlemesini yasalarla kolaylaştırma karşılığında iktidarını garanti altına almaktaydı. Birinci Dünya Savaşı döneminde başta İstanbul olmak üzere büyük şehir burjuvazisi kapitülasyonların da kaldırılması ile büyük sermaye birikimleri sağlamıştır (Çavdar, 1992: 190).

Şubat 1923’de toplanan İzmir İktisat Kongresi iktidar bloğundaki egemen yapıyı göstermesi açısından önemlidir. İşçi temsilcileri tüccarlardan oluşmasına rağmen tüccar ve çitçi temsilcileri büyük ticaret sermayesi ve büyük toprak sahiplerinden oluşmuştur. Bu kongrede çiftçi, tüccar ve sanayi gruplarının önerileri ve istekleri kısa bir süre sonra tamamıyla karşılandığı halde, işçi grubunun isteklerinin hiç birisi karşılanmamıştır (Çavdar, 1992: 200-203).

Atatürk’ün ölümünden sonra iktidar bloğunda hegemon grup olan bürokrasi içinde askerlerin rolü azalmaya başlamıştır. 1938 sonrası dönemin önemli bir özelliği Mareşal Çakmak’a rağmen İnönü’nün cumhurbaşkanı olmasıdır. Cumhurbaşkanlığı seçiminde güç dengesi sivil siyasi elit ve bürokrasi lehine değişmiştir. Bu durum iktidar bloğunda yönetici konumda olan askerlerin bürokrasi içinde hâkim rollerinin kaybolmasına yol açmıştır. Bunun neticesinde daha önce Cumhurbaşkanlığına bağlı olan Genelkurmay Başkanlığı Mareşal Çakmak’ın 1944’de emekliye sevkinden sonra Başbakanlığa bağlanmıştır. Bu durum ordunun bağımsızlığını azalttığı gibi sivil siyasi elitin ordu üzerinde kurumsal egemenlik kurmasını sağlamıştır. 1949 yılında Genelkurmay Başkanlığı Millî Savunma Bakanlığına bağlanarak süreç tamamlanmıştır (Özdemir, 1993: 85- 91). Ordunun sivil iradeye bağlanmasıyla, ikinci dünya savaşı sonrası dünya konjonktüründe ve NATO’ya geçiş sürecinde, Türkiye dünya liberal demokrasilerinin yanında yer alma kararlığını göstermiştir. Bu süreçte çok partili bir siyasi rejime geçen Türkiye’de ordu sivil iradeye bir süreliğine tabi kılınmıştır. 1961 yılındaki askeri müdahale sonrası Genelkurmay Başkanlığı tekrar Başbakanlığa bağlanacaktır.

İktidar bloğunda hâkim rolünü kaybeden ordunun yerine geçen sivil bürokrasinin iktidarına karşı çıkan büyük ticaret burjuvazisi ve büyük toprak sahiplerinin bu dileği seslendirmelerine “Çiftçiyi Topraklandırma Kanun tasarısı” tartışmaları yardımcı olmuştur. Başta Aydınlı büyük bir toprak sahibi olan Adnan Menderes olmak üzere bu tasarıya karşı çıkanlar daha sonra verecekleri bir önerge ile Anayasanın tam uygulanmasını ve demokrasinin kurulmasını istemişlerdir (Zürcher, 2009: 308-310). Önergeyi verenler daha sonra partiden ihraç edilerek veya istifa ederek ayrılacak ve Demokrat Partiyi (DP) kuracaklardır.

 

2. 1950-1960 Dönemi İktidar Bloğu

Demokrat Parti, 1950 seçimlerinde DP ezici bir çoğunlukla iktidara gelecek ve ticaret burjuvazisinin hegemonyasında içinde büyük toprak sahiplerinin de bulunduğu, bürokrasinin ise iyice güçsüzleştirildiği yeni bir iktidar bloğu kurulacaktır.

1950’lerin başlarındaki dünya konjonktürü Demokrat Parti Hükümetlerine olduğu kadar ülkedeki iktidar bloğunu oluşturan büyük toprak sahipleri ve bunların ürünlerini dünya piyasalarına satan büyük ticaret burjuvazisine hegemonyalarını sürdürebilmeleri için bir olanak sağlamıştır. İkinci Dünya Savaşından yeni çıkan Avrupa ülkelerinin tarım ürünlerine olan ihtiyacı ve Kore Savaşı’nın dünya piyasasında tarımsal ürün fiyatlarının yükselişine etkisi ile ekonomik canlanma yaşanmıştır. Bunun yanına iyi giden hava koşullarının tarımsal üretimi arttırması da eklenince Türkiye’nin, gıda maddesi ve hammadde ihracatında büyük artışlar yaşanmış, “kırsal kesime para akarken, ülke içinde de tüketim mallarına talepte büyük bir artış olmuştur. Kore Savaşı’nın bitmesi ile tarımdaki bu olumlu gidiş sona ermiştir. Dış ticaretinin geleneksel mal ihracına dayalı olduğu ülkede bu durum döviz darboğazına yol açmış, Menderes hükümetinin dış yardım arayışları da gerekli karşılığı bulamamıştır” (Gevgilili, 1981: 95).

1950’li yılların ikinci yarısında, uluslararası sermayenin üçüncü dünya ülkelerinde doğrudan sanayi yatırımlarına girmesine paralel olarak, “ticaret sermayesinin belli kesimleri, yabancı sermaye ile doğrudan ve dolaylı bir işbirliği içinde sanayi sermayesine dönüşmüştür” (Gülalp, 1993: 34). “Bu süreçte, tarım ve ticaret sermayesine dayalı bir modelden, ağırlıkla iç pazara yönelik sanayi sermayesi birikimine dayalı bir modele geçilmiştir” (Köymen, 2007: 111). Bu İthal ikameci Sanayileşme modelidir. Bu modele göre, daha önce ithal edilen sanayi malları, ara parçaları ithal edilerek ve Türkiye’de montajı yapılarak üretilmeye başlanmıştı.

İthal ikameci sanayileşme dönemi yeni bir burjuva sınıfının, sanayi burjuvazisinin oluşumunu da sağlamıştır. DP, sanayi sermayesinin bu gelişimine rağmen, ekonomik kararlarında sanayiye karşı, tarım ve ticarete öncelik vermeye devam etmiştir.

1958’den itibaren Sanayi Sermayesinin de ABD gibi DP’den umudunu kestiği ve yeni ittifaklar oluşturmaya çalıştığı belirtilmektedir (Savran, 1987: 137-138). O dönem Türkiye’de bu toplumsal koalisyonu oluşturan kesimler; Menderes hükümetinin uygulamalarından memnun kalmayan Sanayi Sermayesi desteğindeki memurlar, aydınlar, öğrenciler ve işçilerin bir kesiminden oluşmaktaydı. Ancak bu koalisyon, iktidardaki Ticaret Sermayesi, büyük toprak sahipleri ve onları destekleyen küçük köylüler karşısında azınlıkta kalmaktaydı. Bu ekonomik/politik dönüşüm sorunu ancak ordu içindeki genç rütbeli subayların da bu koalisyona katılması ile harekete geçirilerek çözülebilmiştir.

 

3. Sanayi Sermayesi İktidar Bloğunda (1960-1971)

27 Mayıs 1960 askeri müdahalesi, 1950’lerin ikinci yarısından itibaren üretim sürecinde önemli bir üretici güç durumuna gelen sanayi sermayesinin üretim ilişkilerinde aynı güce sahip olmamasının oluşturduğu çelişkinin sanayi sermayesi lehine çözülmesini sağlamıştır.

Milli Birlik Komitesi’nin (MBK) ilk icraatlarından birisi Sanayi Sermayesinin isteği olan ve kaynakların ‘Sanayi Sermayesine yönlendirilmesinin’ bir aracı olarak DPT’nin 30 Eylül 1960’ta kurulmasıdır.

1960 askeri müdahalesinin en önemli sonuçlarından bir diğeri de iktidar bloğundan büyük toprak sahiplerinin dışlanması, Sanayi Sermayesi hegemonyasında büyük Ticaret Sermayesinin de katıldığı yeni bir iktidar bloğunun kurulmasıdır. Ancak bu blok içinde Ticaret Sermayesi ve Sanayi Sermayesi kaynaklardan daha çok pay almak için mücadele etmeğe başlayacaklardır.

Bu gerginlik MBK içinde de kendini gösterecek, 14 Milli Birlik Komitesi üyesi 13 Kasım 1960 tarihinde dünyadaki çeşitli Türk büyükelçiliklerine “müşavir” olarak gönderileceklerdir. MBK’nin geri kalan 23 üyesi de seçimlerden sonra kurulan Cumhuriyet Senatosu’nda Senato’nun kaldırıldığı 12 Eylül 1980 tarihine kadar tabi senatör olarak görev yapacaklardır. Bu tasfiyeden sonra, “sanayi sermayesi yeni rejimin denetimini tamamen ele geçirmiştir” (Yaresimos, 2005: 240)

MBK’nin ikinci büyük icraatı Ocak 1961’de Ordu Yardımlaşma Kurumu’nun (OYAK) kurulması olmuştur. OYAK sayesinde, TSK üst yönetimi ile büyük sermaye arasında yeni ilişkiler kurulmaya başlanmıştır. Bu suretle TSK kapitalist sınıfa dâhil edilerek bundan sonraki olası müdahalelerde sanayi sermayesinin yanında yer alması garanti altına alınmıştır.

1960 sonrası dönemin en göze çarpan özelliği İktidar bloğunda hâkimiyetin sanayi sermayesine geçmesi ve kaynakların sanayiye aktarılmasıdır. İthal ikameci sanayileşme rejiminde iktidar bloğundan dışlanan küçük çiftçiler ve köylülerin oylarına parlamenter demokrasinin gereği olarak ihtiyaç duyulduğundan yine bu dönemde iktidarlar popülist politikalara başvurmak zorunda da kalmışlardır (Öniş ve Şenses, 2007: 267). Bu politikalar en çok yüksek taban fiyatları ile kendini göstermiştir (Boratav, 2010: 125). İthal ikameci sanayileşme rejiminin iç tüketicilere ihtiyaç duyması sebebiyle bu dönemde köylülük tarım girdilerine sağlanan sübvansiyonlar ve yüksek destekleme fiyatları ile iç pazarın önemli bir katmanı durumuna gelmiştir. 1960’larda köyler dokuma, giyim, gıda sektörleri ve radyo, teyp televizyon gibi dayanıklı tüketim malları için, önemli bir pazar haline gelmişlerdir. Latin Amerika’nın aksine Türkiye’de tarımda hâkim unsur, az sayıda büyük toprak sahibi yerine, çok sayıda küçük üretici olduğundan tarım kesiminden sanayiye kaynak transferi yapılamamış aksine dünya piyasasından yüksek tutulan taban fiyatları ile tarım kesimi desteklenerek seçimde oylarına talip olunmuştur. Tarımdan sanayiye yapılamayan kaynak aktarımı ticaret sermayesinden yapılmaya başlanacak, bu da sermayenin iki kesimi arasında gerginliğin artmasına yol açacaktır.

MBK’nin icraatları ile sanayi sermayesi yanında hareket ettiği görülmektedir. MBK’nin sanayi burjuvazisine yönelik en büyük hamlesi, sanayi ve ticaret odaları yönetim kurullarını lağvederek, İstanbul Sanayi Odası başkan ve başkan yardımcılığına Koç ve Eczacıbaşı gibi önde gelen iki sanayiciyi atamak olmuştur (Sönmez, 1987: 157). Bütün bunların yanı sıra Milli Birlik Komitesi’nin hükümeti oluştururken İstanbul Sanayi ve Ticaret Odası’na danışması önemli görülmektedir. 1 Eylül 1960 tarihinde işadamı Vehbi Koç, kimin Sanayi Bakanı olması gerektiğine dair 3 kişilik bir listeyi Ankara’da Devlet başkanı Cemal Gürsel’e sunmuş bunların içinden daha sonra Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) başkanlığı da yapacak Şahap Kocatopçu, 3 Eylül 1960’da kurulan ikinci bakanlar kurulunda Sanayi Bakanı yapılmıştır (Akça, 2010: 393).

İktidar bloğunda hâkimiyetini kurmuş bulunan sanayi sermayesi bu hâkimiyeti sürdürmek için toplumdaki bazı grup ve sınıflarla ittifak yapmak zorunda kalmıştır. Keyder’e göre; bürokrasi ve işçi sınıfı bu ittifaka katılmışlardır (1984: 13). Hem ithal ikameci sanayileşme birikim stratejisi gereği iç tüketicilere olan ihtiyaç sebebiyle, hem de korumacı politikalar sayesinde sanayi burjuvazisinin yeterli kâr elde edebilmesiyle işçi sınıfının talepleri bir süre karşılanabilmiştir (Kepenek ve Yentürk, 2010: 505).

Bu dönemde kaynakların sanayi burjuvazisi lehine paylaştırılmasına ilk tepkilerden birisinin Anadolu ticaret burjuvazisinin desteğini alarak 1969’da Necmettin Erbakan’ın TOBB başkanlığını kazanması olduğu görülmektedir. Ancak yasal açıdan uygun biçimde seçilmediği gerekçesiyle Erbakan polis zoruyla Odalar Birliği’nden çıkarılmıştır (Gevgilili, 1981: 384-385). Necmettin Erbakan TOBB başkanlığından alınması üzerine 1969 seçimlerinde Konya’dan bağımsız milletvekilliğine adaylığını koyarak seçilmiş, daha sonra 1970’de Milli Nizam Partisi’ni (MNP) kurmuştur. İstanbul sanayi burjuvazisi ile Anadolu’daki bağımsız küçük tüccarlar, esnaf ve zanaatkârlar arasındaki çatışma AP’de de sürmüş ve 41 milletvekili AP’den ayrılarak 18 Aralık 1970’de Ferruh Bozbeyli’nin genel başkan ve Saadettin Bilgiç’in genel başkan yardımcısı olduğu Demokratik Parti’yi kurmuşlardır.

CHP’de bölünme CGP ile olmuştur. 48 milletvekili ayrılarak Prof. Turhan Feyzioğlu başkanlığında Güven Partisi’ni (daha sonra Cumhuriyetçi Güven Partisi-CGP) kurmuşlardır. Erbakan’ın çıkışı, Feyzioğlu ve Bozbeyli’nin partilerinden ayrılarak kurdukları yeni partilerle yollarına devam etmeleri kaynakların sanayi sermayesi lehine dağıtılmasının yarattığı gerilim sonucu ticaret sermayesinin karşı tepkisi olarak görülebilir. İşçi cephesinde ise; 15-16 Haziran 1970’de İstanbul’da 75 bin işçinin katıldığı ve çoğu yerde işçi ile polisin çatıştığı büyük olaylar yaşanmıştır (Sülker, 1980). Ülkede istikrarsız bir ortamın oluşması sermaye sınıfında da sorgulamalara yol açmıştır. Yine bu çelişki ancak 1971 askeri müdahalesi ile sanayi sermayesi lehine çözümlenecektir.

 

4. Sermaye Sermayesi Gözetiminde 12 Mart Ara Rejimi (1971- 1974)

12 Mart 1971 günü Türkiye Radyolarından okunan ve Kuvvet Komutanları ile Genel Kurmay Başkanının imzaladığı ve daha sonra “12 Mart Muhtırası” adı verilecek belge ile Demirel Hükümeti istifa etmiş, Türkiye iki yıllık bir ara rejim dönemine girmiştir.

Türkiye bu dönemde 1971 Mart’ında 23 bakanın 14 tanesi parlamento dışından kimseler ile kurulan Nihat Erim Hükümeti ile başlayıp, 1972 Haziran’da Ferit Melen ile devam eden, 1973 Ekim ayında Naim Talu Hükümeti ile neticelenecek “teknokrat” hükümetler ile yönetilmiştir. Sanayiciler de 12 Marttan 20 gün sonra, 2 Nisan 1971’de TÜSİAD’ı kurmuşlardır.

1971-1973 Ara rejimi, kimilerine göre 1973 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, 12 Mart’ın liderlerinden Faruk Gürler’in Genelkurmay Başkanlığından istifa edip Cumhurbaşkanlığına adaylığını koyması ve kazanamaması ile (Özdemir, 1993: 267-269) kimilerine göre ise 1973 seçimleri ile yönetimin yeniden sivillere geçişi ile sona ermiştir (Gevgilili, 1981: 623). Oysaki 1974- 1975 arasında güven oyu alamadan 4.5 ay ülkeyi yöneten ve bakanlarının 11 tanesi daha önce 12 Mart hükümetleri zamanında görev almış Sadi Irmak hükümeti dönemi de ara rejime dahil edilebilir.

12 Mart ve Sadi ırmak hükümetlerinin bu yapısı ile sürmekte olan ithal ikameci birikim rejiminin yaşadığı krizi bir müddet ertelese de, 1975-1980 arası “istisnai devlet”in sıkıyönetim gibi bazı özelliklerini de gösteren sivil hükümetler dönemindeki “olağan devlet” hegemonya krizini çözememiş ve bu kriz 12 Eylül 1980 iktidarı ile çözülmüştür.

 

5. Ticaret Sermayesinin Kısa Süren İktidar Ortaklığı: CHP-MSP Hükümeti

1973 Seçimleri; seçmenin 1960 müdahalesinden CHP’yi sorumlu tutması gibi, 1971 rejimine destek veren AP’yi sorumlu tutmasıyla sonuçlanmış, AP 1969 seçimlerine göre büyük oranda oy yitirmiştir. Seçimden zaferle çıkan CHP ise oylarını yükseltmiş ancak tek başına iktidarı sağlayacak oy oranına ulaşamamıştır. CHP kendisi gibi sanayi sermayesinin hegemonya kurmasına karşı olan ve Anadolu’daki küçük esnaf ve ticaret sermayesinin desteklediği MSP ile koalisyon hükümeti kurmak zorunda kalmıştır.

Bu koalisyon ise 1974 Kıbrıs Harekâtı’ndan sonra koalisyon protokolüne uyulmaması sebebi ile bozulmuş, ülke 1980’lere kadar Milliyetçi Cephe (MC) hükümetleri veya azınlık hükümetleri ile yönetilmiştir. Bu dönemin dikkat çeken başka bir yönü de 70’lerin ortasından 12 Eylül 1980’e kadar devam eden şiddettir. Yüzlerce aydın ve genç bu dönemde hayatını kaybetmiştir.

 

6. Anarşi Dolu Bir Koalisyon Dönemi: 1975-1980 1979

Dünya ekonomik bunalımının Türkiye’deki yansımaları, döviz sıkıntısı ve iç pazarın tıkanması ile birleşince büyük bir kriz yaşanmasına sebep olmuş ve İthal İkameci Sanayileşme modeli krize girmiştir (Keyder, 2001: 265). Sanayi sermayesi, içinde bulunduğu ekonomik bunalımdan çıkmak, uluslararası iş bölümündeki yeni yerini almak ve yeni bir birikim rejimi yaratmak üzere planladığı önlemler paketini Demirel Hükümeti aracılığıyla 1980 yılının başlarında uygulamaya koydurmuştur (Sönmez, 1985: 54). 24 Ocak kararları olarak bilinen ekonomik önlemlerin, İthal İkameci Sanayileşmeden, İhracata Yönelik Sanayileşme birikim rejimine geçişin koşullarını yaratmaya yönelik olduğu bilinmektedir.

24 Ocak 1980 kararlarının tamamlayıcısı olan ve normal demokratik koşullarda meclisten geçmesi mümkün olmayan “kıdem tazminatı, sendikalar, Toplu Sözleşme, Grev ve Lokavt Yasalarındaki değişiklik önergeleri” (Sönmez, 1985: 96) tahmin edildiği gibi meclisten geçememiş, bunların yürürlüğe konması ancak 12 Eylül 1980 Müdahalesi ile mümkün olabilmiştir.

Ayıca anarşi olayları 1973 yılı başından itibaren keskinleşmiş bulunan ticaret ve sanayi burjuvazisi arasındaki çıkar çatışmalarının toplumdaki yansıması olarak 1980 12 Eylül’üne kadar devam edecek ve savaşı sanayi burjuvazisi kazanarak, iktidar bloğunda hâkim sınıf olarak hegemonyasını kurmuştur.

 

7. Sanayi Sermayesinin Hakimiyetini İlan Etmesi: 12 Eylül 1980

Müdahalenin ilk günü yayınlanan Milli Güvenlik Konseyi (MGK) bildirilerinden birisi DİSK’in kapatılması içindir. Müdahaleden sonra tüm derneklerin kapatılıp faaliyetlerinin yasaklanmasına rağmen TÜSİAD’ın faaliyetlerine kısa zaman sonra izin verilmesi, bundan sonra politikaların rakipsiz olarak büyük sanayici ve işadamları tarafından yönlendirileceğini göstermiştir.

Sadi Irmak Hükümeti dahil 12 Mart ve 12 Eylül hükümetleri incelendiğinde 16 Bakanın en az bu dönemlerden ikisinde bakanlık yaptığı görülmektedir. Bu durum ‘istisnai devlet’ özelliği gösteren ‘olağan devlet’ dönemlerinde de sanayi sermayesi yararına programların aksatılmadan sürdürüldüğünü göstermektedir. Bu aynı zamanda uygulanan ekonomik ve sosyal politikaların sürekliliğini göstermesi açısından da önemlidir. 24 Ocak kararlarının planlayıcısı Turgut Özal’ın askeri müdahale öncesi son hükümetin Başbakanlık Müsteşarı olduğu halde, askeri müdahaleden sonra kurulan hükümette başbakan yardımcısı ve devlet bakanı olarak görevlendirilmesi de askeri müdahale öncesi başlamış birikim rejiminin sürdürüleceğini göstermiştir.

 

8. 28 Şubat ve Ticaret Sermayesinin Son İktidarı

1994 Ekonomik Krizi ve 5 Nisan kararları etkisinde yapılan 1995 seçimlerinde politikaları Ticaret Sermayesine yakın olan Refah Partisi (RP) birinci parti olarak çıkmıştır. Ancak DYP ve ANAP arasında kurulan koalisyon hükümeti dağılınca RP, DYP ile koalisyon kurmuştur. 1996 Haziran ayında kurulan bu hükümet, 31 Ocak 1997 günü Ankara Sincan ilçesinde yapılan Kudüs Gecesi bahane edilerek, önce Sincan ilçesinden tankların geçirilmesi, daha sonra da 28 Şubat 1997’de MGK bildirisindeki tavsiyeler sonucu 1997 Haziran ayında Erbakan’ın istifası ve RP’nin kapatılması ile sonuçlanmıştır. Bu Türkiye’de Ticaret Sermayesinin iktidar bloğundaki son hakimiyeti olmuştur.

 

Sonuç

İktidar bloğunda hâkim sınıf olan sanayi sermayesi Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği’nde (TÜSİAD) vücut bulmaktadır. Bugün TÜSİAD, kamu dışı milli gelirin yarısını (%50) üretmekte, dış ticaretin %85’ini (enerji ithalatı hariç) gerçekleştirmekte, kayıtlı istihdamın %50’sini (kamu ve tarım hariç) sağlamakta ve kurumlar vergisinin %80’ini ödemektedir (TÜSİAD, 2019)

17 yılı aşan AKP hükümetleri ve 2015 yılından bu yana MHP, iktidar bloğunun siyasi bileşenleri olarak görülebilir. Siyasetin, iktidar bloğu içinde hegemonik fraksiyona karşı bazen medya önünde gösterdiği tepki sadece göreceli bir özerkliği göstermekte olup, bunun amacı geniş toplum kesimlerinin rızasını almaktır. Yani bugün için AKP, uygulanan sermaye birikim modelini geniş kitleler nezdinde meşrulaştırmakta ve onların buna rıza göstermesini sağlamaktadır. Bu AKP’ye iktidar bloğu içinde ayrıcalıklı bir yer sağlamaktadır. Aynı ayrıcalık TSK için de söylenebilir. Türkiye’de iktidar bloğunun önemli bir öznesi olan ordu, 1961 de OYAK’ın kurulması ile sanayi sermayesi ile beraber hareket etmektedir. Askeri müdahalelerden sanayi sermayesinin kazançlı çıkmasının bir nedeni de budur.

Ancak rıza üretme, kültürel kamplaşma, kutuplaştırma veya topluma yeni tehditler gösterme stratejileriyle sürekli olarak sürdürülemez. Ekonomideki daralma, işsizlik ve krizler siyasi iktidarın iktidar bloğu karşısındaki göreceli özerkliğini aşındırmaktadır.

2011’den bilhassa 2016’dan itibaren iktidar bloğunda çatlaklar olduğu görülmektedir. Ekonomik kriz daha da derinleşirse iktidar bloğundaki hâkim sınıf siyasette yeni değişiklikler talep edebilir. AKP-MHP koalisyonunun iktidar bloğundaki hegemon gücün baskısı ile iktidarını kaybetmemek için ekonomide sıkı önlemler ve yeni kemer sıkma yöntemlerine başvurması bu sefer de seçimlerde sıkıntı yaşamalarına sebep olabilir. Bu uzlaşmaz çelişkinin yeni dönemde yeni karşıtlar oluşturması şaşırtıcı olmayacaktır.

 

Kaynakça:

Akça, İ. (2010). “Ordu, Devlet ve Sınıflar: 27 Mayıs 1960 Darbesi Örneği Üzerinden Alternatif Bir Okuma Denemesi”, der. Evren Balta ve İsmet Akça, Türkiye’de Ordu, Devlet ve Güvenlik Siyaseti, İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları.

 

Boratav, K. (2010). Türkiye İktisat Tarihi, 1908-2007, 14.bs., Ankara: İmge Yayınları. Çavdar, T. (1992), Türkiye’de Liberalizm (1860-1990), Ankara: İmge Kitabevi.

 

Gevgilili, A. (1981), Yükseliş ve Düşüş, İstanbul: Altın Kitaplar. 691 Gramsci, A. (2007), Hapishane Defterleri, çev. Adnan Cemgil, 5.bs., İstanbul: Belge Yayınları.

 

Gülalp, H. (1993), Kapitalizm, Sınıflar ve Devlet, İstanbul: Belge Yayınları, 1993.

 

Jessop, B. (1983), Accumulation Strategies, State Forms, and Hegemonic Projects, Kapitalistate, 10/11, 89-112.

 

Jessop, B. (1985), Nicos Poulantzas, Marxist Theory and Political Strategy, Macmillan.

 

Jessop, B. (2002), The Future of the Capitalist State, Cambridge: Polity Press.

 

 

Jessop, B. (2007), State Power: A Strategic- Relational Approach, Cambridge: Polity Press.

 

          Jessop, B. (2008), Devlet Teorisi, Kapitalist Devleti Yerine Oturtmak, Ankara: Epos.

 

Kepenek, Y., Yentürk, N. (2010). Türkiye Ekonomisi, 23. bs. İstanbul: Remzi Kitabevi.

 

Keyder, Ç. (1984). “İthal İkameci Sanayileşme Stratejisi ve Çelişkileri”, Krizin Gelişimi ve Türkiye’nin Alternatif Sorunu, Haz. Korkut Boratav, Çağlar Keyder, Şevket Pamuk, İstanbul: Kaynak Yayınları.

 

Keyder, Ç. (2001). Türkiye’de Devlet ve Sınıflar, 7. bs., İstanbul: İletişim Yayınları.

 

Köymen, O. (2007), Sermaye Birikirken, Osmanlı, Türkiye, Dünya, İstanbul: Yordam Kitap.

 

Öniş, Z., Şenses, F. (2007), “Global dynamics, domestic coalitions and a reactive state: Major policy shifts in post-war Turkish economic development”, METU Studies in Development 34 (December), 251-286.

 

           Özdemir, H. (1993), Rejim ve Asker, İstanbul: İz Yayıncılık.

 

Poulantzas, N. (1992). Siyasal İktidar ve Toplumsal Sınıflar, çev. Şen Süer ve Fevzi Topaçoğlu, İstanbul: Belge Yay.

 

Poulantzas, N. (2004). Faşizm ve Diktatörlük, çev. Ahmet İnsel, İstanbul: İletişim.

 

Poulantzas, N. (2004). Devlet, İktidar, Sosyalizm, çev. Turhan Ilgaz, Ankara: Epos.

 

Savran, S. (1987). “1960, 1971, 1980 Toplumsal Mücadeleler, Askeri Müdahaleler”, 11. Tez Kitap Dizisi, sayı: 6, İstanbul: Uluslararası Yayıncılık, 132-168.

 

Sönmez, M. (1985). Türkiye Ekonomisinde Bunalım, 1. Kitap, 3. bs. İstanbul: Belge Yayınları.

 

Sönmez, M. (1987). Kırk Haramiler, Türkiye’de Holdingler, İstanbul: Gözlem Yayınları.

 

          Sülker, K. (1980). Türkiye’yi Sarsan 2 Uzun Gün, İstanbul: Yazko Yayınları.

 

TÜSİAD. (2019, 16 Ekim). Erişim Adresi: https://tusiad.org/tr/tusiad/hakkinda

 

Yerasimos, S. (2005), Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye, C. 3, İstanbul: Belge Yayınları.

 

Zürcher, E. J. (2009). Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, 24. bs., İstanbul: İletişim Yayınları.

 

Bu bildiri Ege Üniversitesi, İzmir’de düzenlenen ICHES Uluslararası İnsani Bilimler ve Eğitim Bilimleri Kongresi’nde sunulmuştur, alıntı yapmak isteyenler aşağıdaki şekilde kaynak gösterebilirler

Köktürk, Abdullah (2019), “Türkiye’de İktidar Bloğu’nun Değişim ve Dönüşümler”, ICHES Uluslararası İnsani Bilimler ve Eğitim Bilimleri Kongresi Tam Metin Kitabı, ISBN: 978-605-7736-44-4,  İzmir, ss. 676-689.



Bu yazı 21784 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

AKP Nasıl Kazanıyor?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI