Ekonomi toparlanma sürecine girdi diyorlar, hayır toparlanmadı, konkordato ilan etmemek için patinaja başladı.
Ekonomi politik bilimi bize gösteriyor ki, geç kapitalist toplumlarda modern tekniğin üretime dahil edilmesi sonucu emek verimliliği artarken krizler, ara krizler patlak verir, işçiler sokağa atılır, ama üretim maliyeti fiyatları yükselmeye devam eder.
Ekonomistler kapitalist üretim tarihinde ilk kez ikinci emperyalist paylaşım savaşından sonra görülen bu sürece yani bir yandan ekonomik kriz, ara kriz ve durgunluk, diğer yandan enflasyonist gelişmeye ''stagflasyon'' diyorlar.
Türkiye böyle bir süreçte, önceki fazla üretim krizinin gölgeleri (para-kredi, ticaret, döviz vb krizleri) arasında yeni bir fazla üretim krizine doğru gidiyor.
Olgunlaşma sürecinde olan ekonomik kriz kredi ile geciktirilebilir.
Sermaye ihtiyacı bunalımına giren kapitalistlerin hizmetine sunulan kredi ile üretimin devamı sağlanabilir.
Ama beklentilerin üzerinde bu tür üretim yükselişleri, ekonomik krizlerin refakatçi görünümleridir.
Emperyalist dünya siyaseti de etkili tabi.
ABD Türkiye'yi ekonomik kıskaçta tutmak isterken, kendi çıkarlarından dolayı AB, özellikle de Almanya, ekonomisi krizde olan bir Türkiye'nin kendi ekonomisine de zarar vereceğini ve sınırları açarak, Avrupa'nın ''göçmen istilasına'' uğrayacağını düşündüğü için ABD'den farklı bir yol izliyor mesela.
Rusya-Çin-İran ise ABD ve AB saldırıları karşısında ön karakol olarak tutmaya çalışıyorlar
.
Türkiye'nin kaderini bunların arasındaki emperyal çıkar çatışması rekabeti de kötüleştiriyor.
Türkiye için hüküm şu, ''Sermayeyi ülke içinde tutmak istiyorsan faizleri arttıracaksın, talep ettiği koşulları yerine getireceksin''.
Faizler yükseldikçe de sanayi üretimi er geç geriler, dolar gelir, borç büyür, işçiler işten atılır, halkın tüketim gücü azalır, talep küçülür, emek-gücünün fiyatı ortalama değerinin altına doğru baskılanır, sermayenin iştahı açılır, kredi talep eder, üretim artar, faizler düşer, talep büyür, enflasyon yükselir, dolar gider, girdi fiyatları yükselir, ödeme dengesi bozulur derken, tekrar sar başa. 1950'li yıllardan beri Türk ekonomisi her on-onbeş yılda bir tekrarın tekrarını yaşayarak patinaj yapmaktadır.
Faizlerdeki düşüş, kredilerle birlikte kur ve enflasyon artışını beraberinde getiriyor.
Bu sefer kur ve enflasyonu kontrol altına almak için faizler yükseltiliyor.
Faizler bir süre yüksek kalıp ekonomi yavaşlayınca, kısır döngü tekrarlanıyor.
Emperyalistlerce yönetilen Türkiye kapitalizminin hikayesi bu.
Batma da çıkma da bir döngüye hizmet ediyor.
O yüzden emekçi halk için işlerin yoluna girmesi, toparlanma, düze çıkma vs falan yok.
Tekelci kapitalizm, halkımızın beklenti yükleyip umut yeşerttiği gibi öyle bir sistem değil.
Hele Türkiye'de öyle bir sistemin varolmasının hiç imkanı yok.
Türk halkına düşen bu sistemi dönen dönmeyen bütün çarklarıyla beraber parçalayıp atmak için 1919 ruhuyla demokratik devrim sancağı altında toplanmak.