Dünyanın ve ülkemizin uzun zamandan beri gidişatı hiç de iç açıcı değildir. Türkiye’nin de içinde bulunduğu Ortadoğu denilen bölge, son zamanların en büyük sıkıntısını yaşamaktadır. Dünya çok uzun zamandan beri böylesine ciddi bir savaş tehlikesiyle karşı karşıya kalmamıştı. Hemen hemen büyük devletlerin tamamı, bölgede menfaatleri doğrultusunda faaliyet göstermektedir. Aralarında Birinci ve İkinci Dünya Savaşları öncesine benzer şekilde kutuplaşma ve gruplar meydana gelmiştir.
Herkesin medyadan izlediği gibi, Rusya fiilen Suriye’de çatışmalara iştirak etmektedir. Bunun yanında pek çok devlet, sayısını kimsenin tam olarak bilmediği silahlı örgütlerden, kendilerine taraf veya yönlendirebildiği bazılarını açık/gizli olarak bölgeyi şekillendirmek maksadıyla kullanmaktadır. Şu anda, Suriye krizine müdahil başlıca iki kutup mevcuttur: Rusya’nın başını çektiği, İran ve kısmen Çin tarafından desteklenen grup ile ABD liderliğindeki batılıların oluşturduğu grup. 1939-1945 yıllarında yaşanan büyük felaket 2. Dünya Savaşı’ndaki gruplaşmayı andırmaktadır.
Suriye’deki durum, tabi ki başta uzun sınıra sahip Türkiye olmak üzere tüm bölge ülkelerini etkilemektedir. Türkiye’nin iç dinamikleri de dikkate alındığında, ülkemizin durumu çok daha ciddi bir hal almaktadır. Güney-Doğu’daki mesele zaten uzun zamandır ülkenin başını ağrıtmaktayken, Suriye’deki gelişmeler durumu daha da karmaşıklaştırarak içinden çıkılmaz hale getirmiştir.
Tarihe dönüp baktığımızda; genel durumu dünya savaşları arifesine, Türkiye’nin durumunu ise Osmanlı’nın Tanzimat Dönemi’ne benzetebiliriz. Bu dönemde Osmanlı’ya (Ruslar tarafından) “hasta adam” teşhisi konulmuş ve büyük devletlerin paylaşma planlarında anlaşma sağlanamaması nedeniyle “Hasta Adam” daha uzun süre can çekişmişti. Büyük devletler bir şekilde Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışarak devleti yıpratmaya veya kendi yanlarına çekmeye çalışmışlar ve bu durum diğer büyük devletin devreye girmesine neden oluncaya kadar devam etmiştir. O zamanki bahaneler genellikle; azınlık hakları, bağımsızlık girişimleri, sınır sorunları vs. iken, bugün de pek değişmemiştir. Bugünkü gelişmeler tarihin o dönemine benzer şekilde devam etmektedir.
Evet, tarih geleceğin aynasıdır. İnsanların, özellikle devlet yöneticilerinin, ihtirasları yüzünden tarih aynasını görememeleri, felaketlerin tekrarlanmasını kaçınılmaz hale getirmektedir. Maalesef geçmişten ders alma zamanı gittikçe daralmaktadır.
Umutlar bitmeden, geri dönüş mümkünken, tarih aynasına bakıp, gerekli dersler alınabilecek mi, acaba?