CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ:

Ülkemizde, yaklaşık bir ay önce Cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. Eski başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN, % 50’nin üzerinde oy alarak, tarihimize halk oylaması ile seçilen ilk Cumhurbaşkanı oldu (Kenan EVREN de halk oyu ile seçilmişti ama o zamanki durum ve şartlar çok daha farklı idi). Yeni Cumhurbaşkanı’nın seçilmesi konusunda önemli bir tartışma veya itiraz olmadı. Muhalefet partileri sadece, propaganda süresince başbakanın adil olmayan bir şekilde devlet imkanlarını kullanmasını dile getirdiler. Bu husus, adalet anlayışının çok üst düzeyde olduğu toplumlarda ancak dile getirilebilecek bir konudur. Yoksa bugünkü Türkiye şartlarında önemli olduğunu düşünmüyorum.

Asıl tartışma ve itirazlar, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığının ilan edilmesinden sonra meydana gelen gelişmeler üzerine yaşanmıştır. Erdoğan, partinin başından ayrılmadan önce  partiye yeni bir şekil verme ihtiyacı duymuş ve bunu gerçekleştirmek için, Anayasa’ya aykırı bir şekilde, hem Cumhurbaşkanlığı yeminini geciktirmiş, hem de eski Cumhurbaşkanı Gül’ün son parti faaliyetlerine (yeni parti başkanı ve başbakanın seçilmesi) müdahalesini engellemiştir.

Devlet yöneticilerinin, kendi arzu ve menfaatlerini gerçekleştirmek için böyle dolaylı yollara sapmaları, Anayasa’ya aykırı hareket etmeleri, bu tip basit kurnazlıkları seçmeleri hiç doğru değildir.  Eğitim seviyesi yüksek toplumlarda bu ve benzeri davranışların devlet yöneticilerine eksi puan kazandıracağı muhakkaktır; ancak bizim gibi toplumlarda halkın kendisi de bu tip davranışların içinde olduğundan, şikayet konusu ortadan kalkmış demektir.  Bu konu daha da uzatılabilir, fakat sorunun kaynağı aynı olduğundan, bu kaynak ortadan kalkmadıkça benzer problemler sona ermeyecektir. Bu sorun kaynağı da, toplumun eğitim seviyesi ile ahlaki tutum ve davranışları şeklinde özetlenebilir.

NATO ZİRVESİ:

Yeni gündem konusu, Cumhurbaşkanı’nın katıldığı Galler’de yapılan NATO zirvesidir. 04-05 Eylül 2014 tarihlerinde icra edilen toplantıda ele alınan konuların en önemlisi, son günlerde dünya kamuoyunu yakından ilgilendiren IŞİD konusu oldu. Şimdi burada; bu konuyla ilgili olarak Türkiye’nin tutumunu özet olarak değerlendirmek istiyorum.

Cumhurbaşkanımız, toplantı öncesinde basın mensuplarına yaptığı açıklamada, Türkiye’nin IŞİD konusuna çok önem verdiğini, bu gruba karşı yapılacak mücadelede, ülkemizin ileriye yönelik kaygılarının giderilmesi halinde ancak destek verilebileceği ifade edilmiştir. Bu kaygılar, IŞİD’e karşı mücadele eden/edecek gruplara verilecek silahların, ileride Türkiye’ye karşı tehdit oluşturmayacak şekilde tedbirlerin alınması, Türkiye’nin iç düzenini ve çözüm sürecini olumsuz etkilememesi şeklinde özetlenebilir.

NATO Zirvesi ve daha sonra liderler arasında yapılan görüşmelerden sonra, ABD Başkanı Obama; Türkiye’nin eksen kayması yapmaması, NATO ve Müttefikler çizgisinden dışarı çıkmaması şeklinde bir açıklama yapmış, arkasından Cumhurbaşkanı Erdoğan da, Türkiye’nin ABD ile aynı paralelde olduğunu ifade etmiştir.

Bu durumdan anlaşılan; sayın Erdoğan’ın, başlangıçta ülke menfaatlerini düşünerek samimi bir açıklama yaptığı, ancak daha sonra ABD ve diğer güçlü devletlerin baskısıyla onların politika ve kararlarına uygun davranılacağı ve maalesef bu konudaki kaygılarımızın göz ardı edileceği doğrultusundadır.

Suriye sorununda ve daha sonra ortaya çıkan IŞİD konusunda; bugün geldiğimiz noktanın zamanında öngörülememesi nedenlerinden dolayı Türkiye, dış dünyada önemli ölçüde  prestij kaybına uğramıştır. Bu görülenler aslında çok karmaşık ve derin meselelerin küçük bir kısmıdır. İçeride kamuoyunun gözüne girip siyasi puan toplamak için, dış dünyaya karşı güç dengesini (zayıflığımızı) dikkate almadan  adımlar atmak, bu ülkenin başını daha çok ağrıtacağa benzer.