Bugun...


Mehmet Akkaya

facebook-paylas
Ezilen Herkese düşman Bir Filozof NİETZSCHE’NİN RENKLİ DÜNYASI
Tarih: 04-04-2016 14:38:00 Güncelleme: 04-04-2016 18:17:00


Maksim Gorki gibi sanat adamları ve Lukacs gibi düşünürler Nietzsche’ye ilişkin olumlu değerlendirmeler yapmadılar. Onu kurulu düzene hizmet eden bir renkli düşünür olarak gördüler. Gorki "Sanatçı İşçiliği Üzerine" adlı yazısında onu aklını yitiren bir adamın kapitalizm lehine yarattığı felsefenin adı olarak lanse etti. Gorki’ye göre Platon’dan beri süren idealist felsefenin en yüzeysel versiyonunu temsil eden Nietzsche’nin, sosyalizmin geliştiği bir çağda ve yine sosyalizmin en ileride olduğu Almanya’da çıkmış olması manidardır. 1930’lu yıllarda faşizmin ruhsal gıdasını alarak beslendiği en uygun düşünce birikiminin Nietzsche’ye ait olduğunu söyleyen de Gorki oldu. 

 

Marx ve Engels’in temel eserlerini vermeye başladığı zaman aralığında Almanya’da ortaya çıktı Friedrich Nietzsche. Gerçekte Marx ve Engels de bilim ve düşün disiplinlerinin birçok alanında çalışmalar yapmışlardı; fakat konu renkliliğe gelince Nietzsche bir başkaydı. Gerçekte Nietzsche çağın önemli iki düşünürü olan Marx ve Engels’e dair veya onların görüşlerine doğrudan gönderme yapan herhangi bir çalışmaya imza atmamıştı. Bunun tersine Marx ve Engels’in de aslında bu renkli filozofu ciddiye alıp da bir gönderme yaptıkları bile yoktu. Buna rağmen bu renkli filozofun düşünceleri etraflıca incelendiğinde Marksizme karşı bir tutum almak üzere eserler verdiği anlaşılacaktır. İlginçtir ki, o da düşüncelerine tarihi maddeci Marx ve Engels gibi şimdi ve burada olandan başlıyordu. Renkli filozofun şimdi ve buradan başlayarak maddeci bir noktadan hareket etse de vardığı tüm sonuçlar açısından tipik bir idealistti.

 

Nietzsche, din düşmanı olup çıkmıştı; “Tanrı öldü” diyerek Hıristiyanlığı aşmanın felsefesini kurmaya özen göstermiştir. Felsefesini kurmaya somut olgu durumlarından yani yaşamdan başlayan renkli filozof için din bir üstyapı kurumu olarak ele alınmamış, tersine bir temel yapı olarak görünmüştür. Din, tüm gelenek ve göreneklerin de taşıyıcısı olduğu için şimdi ve burada olan yaşamın/insanın üstünde bir nevi mahalle baskısı işlevi görmektedir. Onun anlamasına göre tarih de aynı şekilde araştırılmamış, eleştiri süzgecinden geçirilmemiş gelenek ve göreneklerin payandasından başka bir şey değildir. Bu yüzden de tarihe fazla değer vermek günümüze yabancılaşmak anlamına gelmektedir. Nietzsche’nin “politik, askeri ve felsefi hedefleri” arasında kuşku yok ki baş sırayı eşitlik idesi almaktadır. Zaten bunun dine karşı olmasıyla da ilgisi bulunmaktadır. Çünkü Hıristiyanlık da, çıkış noktası itibariyle ya da Tanrı karşısında da olsa insanları eşit görmüştür.

 

Nietzsche’nin yaşadığı yıllarda gerçek anlamda eşitlik fikrini kilise değil de sosyalist siyaset teorisyenlerinin savunduğu düşünülürse renkli filozofun nasıl bir pozisyonda durduğu daha kolay anlaşılacaktır. Nietzsche, 1870’te orduya gönüllü olarak katılıyor ve Paris Komünü’nün yenilgisi üzerine muhtemeldir ki büyük sevinç çığlıkları atıyor. Çünkü renkli filozofun en büyük düşmanları, “ayaktakımı” olarak gördüğü emekçiler, serfler, kölelerdir. Bunlardan birilerinin hakim olacağı bir dünya asla yaşanacak bir dünya olmayacaktır. Şöyle yazmıştır emekçiler için: “Bir sevinç kaynağıdır hayat, oysa nerede ayaktakımı ondan içerse, bütün pınarlar zehirlenir[1] Üstün insan bunları (emekçileri) alt etmelidir. Adeta kötülüğün, geriliğin, kirliliğin, her türden çirkefliğin nedeni olarak emekçi/köle kesimleri görülmektedir. Hatta dünyada egemen olan köle ahlakıdır. Nietzsche ezilen sınıflar olarak emekçilerden ziyade kölelerden söz ediyor, bunlar kapitalizm koşullarında doğaldır ki işçilerdir ve emekçilerdir.

 

Nietzsche’nin düşüncelerindeki renkliliğin aslında iki nedeni var. Birisi birçok alanda fikir yürütmüş olması diğeri de fikirlerindeki tutarsızlıklar ve saçmalıklar. Gerçekte birçok konuda saçmaya düşmüştür filozof. Buna bilgide bulanıklık da denilebilir. Örneğin bağımsızlığa ilişkin yazarken şu ifadeleri kullanıyor: “Bağımsızlığın üç can düşmanı ise yoksullar, zenginler, bir de partilerdir.[2] Çağdaş anlamda bilime, felsefeye, sanata, politikaya, demokrasiye, eşitliğe, emekçilere, kadınlara düşmandır. Dahası var. Renkli filozof; Sokrates, Platon, Aristoteles ve sonraki filozofların birçoğuna Kant’a Hegel’e de karşıdır. Hegel’in tarih görüşü onun için, diğer tarih felsefeleri gibi bir masaldır, daha doğrusu kurgudur, imalattır. Yine de Nietzsche’nin düşman olmadığı hatta üstü açık bir tarzda meşru saydığı varlık durumları vardır. Bunların başında burjuva özel mülkiyeti gelmektedir. Bir bakıma filozof kapitalizmin birçok uygulamasına karşı çıksa bile sömürü düzenlerini ve egemen sınıfları onaylamayı asla ihmal etmemiştir. Bu yüzden de kendisinden sonraki politika felsefelerini etkilemiş ve etkisi kuşku yok ki günümüzde ve hatta ülkemizde de devam etmektedir.

 

Renkli filozofun genel olarak felsefeye özel olarak da siyaset felsefesine armağan ettiği biricik kavram ise üstinsan ya da üstün insan diye Türkçeleştirilen Übermensch kavramıdır. Bununla bağlantılı olmak üzere filozofun felsefeye getirdiği temel terimlerden birisi de Güç İstenci’dir. Tartışmaya yer vermeyecek denli açıktır ki; Nietzsche üstinsanı geleceğin insanı olarak öngörmektedir. Bugünkü insan, ona göre hayvan ile üstinsan arasında geçiş insanıdır. Yani bugünkü insan, insan ve hayvan karışımıdır. Böyle Buyurdu Zerdüşt’te şu satırları okuyoruz: “Ben size üstinsanı öğretiyorum. İnsan altedilmesi gereken bir şeydir. Onu alt etmek için ne yaptınız?”[3]

 

KADINA MI GİDİYORSUN KIRBACIN YANINDA OLSUN: NİETZSCHE

 

Nietzsche ve benzeri düşünürleri analiz ederken şöyle bir soru kurgulamak yararlı olabilir: Bu düşünür felsefesini inşa ederken ekonomik-sosyal plandan mı hareket ediyor, yoksa kendi kafasında kurguladığı ide, tin, töz ve mutlak fikir türünden kavramlardan mı hareket ediyor? Platon’dan Augustinus’a; Leibniz’den Hegel ve Nietzsche’ye dek pek çok düşünür/filozof somut gerçekliği paranteze alarak olsa olsa bu somut gerçekliğin ürünü olan metafizik kavramlardan hareket etmektedirler. İşçi sınıfına, emekçilere, kadına, ezilen inanç gruplarına, Kürt’e… düşman olmaları bu “felsefi anlayışları” yüzündendir.

 

Nietzsche’nin de, benzer düşünürler gibi modern ya da postmodern olmasının önemi bulunmuyor. Kriterimiz açısından bunun özel bir değeri yoktur. Çünkü sonuçta Nietzsche; insana, topluma ve dünyaya üretim süreçleri açısından bakmak yerine dolaşım diyeceğimiz süreçler açısından yöneliyor. Böyle olunca tarlaların, fabrikaların, sokakların, üretim mekanlarının yerini sanat, edebiyat, mitoloji alıyor. Nietzsche üretimi baypas edip dolaşım alanını düşünce iklimine çevirdiği için akıl yerine duygulara, bilim yerine içgüdülere, iradeye yöneliyor. Diğer bir deyişle düşünsel olandan hareket ediyor.

 

Burjuvazinin akla ve bilime olan güvensizliğini rehber edinmiş halk kitlelerinin Nietzsche merakı manidardır. Nietzsche’nin “renkli felsefesi” emekçileri, kadınları, gençleri… yanıltacak denli zengindir. Sosyal, siyasal ve felsefi sorunlardan kaçan insanlar için ender bulunur bir limandır Nietzsche. Nietzsche, sanatçılar ve edebiyatçılar açısından da ilgi görmektedir. Çünkü insani ve sosyal sorunların kaynağını edebiyatla, sanatla, dille ilişkilendirmesini biliyor. Oysa eşitlik düşüncesinin en büyük düşmanıdır Nietzsche. Dine, Tanrı’ya ve Hıristiyanlığa düşman olmasının da nedeni “dinsel eşitlik düşüncesi”nde aramalıdır. Eşitliğe karşı olurken asıl amacı ise sosyalizmin eşitlikçi düşüncesidir.


Yaşadığı çağ, Marksizmle birlikte eşitlik (ekonomik kökenli) fikrinin zirve yaptığı yıllardır. Nietzsche’nin devlete karşı olduğu da kuşkuludur. Kaldı ki düşünür, olası sosyalist devletlerin kurulabileceğini dikkate alarak bu anlayışa vurgu yapar. Nietzsche’yi Marx ve Marksizmin adını anmadan eserlerinde ona karşı tezler getirmiş bir sermaye düşünürü olarak tanımlamak yanlış olmaz. Lukasc’ın, Nietzsche’yi tekelci-kapitalizmin (emperyalizm) sözcüsü olarak değerlendirmesi boşuna değildir. Ahlaka karşı çıkması da yanıltıcıdır. İdealist felsefenin çıkmazı buradadır. Mevcut ahlaki davranışları görür; ama ona kaynaklık eden ekonomik fenomenleri görmez. Filozofun, ahlakla ilgilenmesi düşünce için bir tuzaktan öte bir şey değildir. Kaldı ki ahlakı eleştirerek, kitleleri küçümseme hatta aşağılama gayesindedir.


Nietzsche, tarihle ilişkisinde bir handikap içindedir. Tarihin verimli, insani, ilerici ve akılcı yanını görmek istemez. Aklı yansıtan mitolojik karakter Apollon’un değil irrasyonel olanı yansıtan karakter Diyonizos’u temel almaktadır. Sokrates’le birlikte başlayan akılcı felsefeyi sözüm ona reddeder, Yunan’ın trajik çağını yüceltir. Platon ve Aristoteles’le devam eden ana akım felsefeden de geri olan bir tarihe bağlanmak isterken muhafazakar bir romantik olur Nietzsche. Dolayısıyla Yunan ve Roma uygarlığını savunmaz; tam tersine onların insanlığa kazandırdığı kimi değerlere saldırmaktadır.

 

Sınıf mücadelesini görmez Nietzsche. Gördüğünde de ezenden ve güçlüden yanadır. Mesela onun safı Spartaküs’ün değil Roma sömürücü sınıflarının safıdır. Bugün de ondan en çok egemen sınıflar yararlanmaktadır. Dikkatler ekonomik olgular ve sosyal sorunlar yerine, onların bir ürünü, eş deyişle sonucu olarak ortaya çıkan ahlak, din, Tanrı, üst insan gibi kavramlara çekilmektedir. Nietzsche “Kadına mı gidiyorsun kırbacın yanında olsun” demişti. O kırbaç yalnız kadınlara değil ezilen sınıflara, emekçilere karşı sermayenin gücünü temsil eder. Felsefi ideolojik mücadele ile kırbaç sermayenin (Nietzsche’nin) elinden alınmalıdır.

 

[1] Nietzsche F., Seçmeler, Milliyet Yayınları, S. 252, Çev: İ. Zeki Eyüboğlu, 1973, İstanbul.

[2] Nietzsche F., Seçmeler, Milliyet Yayınları, S. 192, Çev: İ. Zeki Eyüboğlu, 1973, İstanbul.

[3] Nietzsche F., Böyle Buyurdu Zerdüşt, Asa Kitabevi, S. 25, Çev: Turan Oflazoğlu, 1999, İstanbul.



Bu yazı 10158 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

AKP Nasıl Kazanıyor?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI