Bugun...


Ahmet Güreşçioğlu

facebook-paylas
İnsan, İnsan Olarak Doğmaz
Tarih: 28-04-2014 01:01:00 Güncelleme: 28-04-2014 08:42:00


İnsan, kötü bir varlıktır.

Daha doğarken sadist ve mazoşist olarak doğar.

Kıskançtır. Kardeşinin ölmesini ister. Sokaktan topladığı karıncaları suda boğarken kılı kıpırdamadığı gibi; sebepsiz yere sapanla vurduğu minik bir kuşun, henüz canlıyken kafasını koparmaktan büyük bir keyif alır. Bilgisayarda en sevdiği oyun ise başkalarını öldürebildiği oyundur.

Modern bilimin mercek altına aldığı bu meşum listeyi uzatıp asabınızı daha fazla bozmayacağım. Ancak şunu söylemeliyi ki, insanın; ruh/kültür doğasıyla içli dışlı olan psikanaliz ve antropoloji bilimi bunun en yakın ve birinci dereceden tanıklarıdır.

Konuya ilgi duyanların, referans bilimlere ait kitap sayfalardan birkaçını çevirmesi yeterli olacaktır zaten.

Ne var ki, bizim kadar şanslı olmayan atalarımız zamanında; insanoğlu henüz bilimi keşfetmemişken, bu işi önce büyücüler daha sonrada din adamları üstlenmişlerdir.

Kim bilebilir, belki de dinler, insanlığın vicdanının sesidir.

İşin içine bu kadar girmişken; sanatın, konuya nasıl yaklaştığına değinmeden edemeyiz elbette.

Tembel mizacıma kolay geldiğinden olsa gerek, en sevdiğim sanat dalı olan sinemadan bir örnek vermek istiyorum.

Yeni dalga akımının öncülerinden, ünlü Fransız yönetmen Truffaut’un, bana göre başyapıtı olan ve gerçek bir hayat hikâyesinden esinlenerek çektiği Vahşi Çocuk adlı film aklıma ilk gelendir.

Ailesi tarafından henüz bebek denecek yaştayken ormanda kaybedilen bir çocuğun hikâyesidir bu.

Aradan geçen uzun yıllara rağmen nasılsa hayatta kalmayı başarmış ve hayvanların arasında bir hayvan gibi yaşamaktadır. On, on bir yaşlarına geldiği sırada, avcılar tarafından bulunur. İlk bakışta hangi türe ait olduğu pek belli olmayan bu erkek çocuğu, avcıları şoke etmiştir. Sadece avcılar değildir şoke olan; bilim insanları da şaşkındır.

Şehirde dedikodular dolaşmaya başlar. Kimse tam olarak ne yapması gerektiğini bilememektedir.

Sonunda yalnız yaşayan bir hekim, çocuğa sahip çıkar. Asıl film bundan sonra başlayacak ve çocuğun ruhunun evrimine şahit olacağımız bir şölene dönüşecektir.

Çünkü doğaya göre gayet doğal olan davranışlarla büyümüş olan bu çocuk, hayatında ilk defa, kendisine manevi ve zihinsel açıdan dur diyen bir toplum ve kültür ile yüzleşmiş; adeta, görünmez bir duvara; o, bu dünyaya gelmeden çok önce başkaları tarafından kurulmuş ve "dil" olarak inşa edilmiş bir "düzen"e toslamıştır.

Ya, karşısında duran ve onun yabanlığına geçit vermeyen insana aşkın üst kurumlardan; başka bir deyişle, "insanlıktan" nasibini alıp insan olacak; ya da bir hayvan olarak kalacaktır.

Evet; insan, insan olarak doğmaz. İnsanı, insanın insanla ilişkisi yaratır.

Daha keskin bir ifadeyle söylemek gerekirse; hayvandan bile daha aşağı bir merhalede; "mutlak" olarak kaybetmiş, eksik ve muhtaçtır. Toplum içinde, zamanla, yavaş yavaş insanlaşır; hatta, nasibinde varsa bilgeleşir. Ama daima eksik kalır.

Zira; ister Tanrı olsun, isterse tabiat; yaratan onu böyle yaratmıştır.

İşte bu yüzden insan olabilmek, ölene dek süren zorlu bir yolculuk gerektirir.

Dünyada yaşanan her türlü acının ve felaketin nedeni ise; henüz "insan" olmayı öğrenememiş olmamızdır. İşte bu trajedi, insanın kaderidir.

Dip Not: Bu mtin Milliyet Blog'ta da yayınlanmıştır



Bu yazı 25467 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

AKP Nasıl Kazanıyor?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI