Özgürlük ve eşitlik kavramları yıllardır öncelikle sol tarafından sahiplenilmiştir. Otuz sene önce eşitlik ve özgürlüğü bir arada kullananların bir bölümü 12 Eylül 1980'den sonra eşitliği bir kenara bırakıp ‘özgürlük’ isteğini dile getirmeye başlamışlardır. Bu dönemdeki düşünce üzerindeki yasak ve kısıtlamaların bu dileğin öne çıkarılmasını sağladığı savunulmuş, her şeye rağmen 'özgürlük' diyen herkes solcu olarak kabul görmeye devam etmiştir.
Daha sonra eşitliği dile getirmeden özgürlüğü öne çıkaranların liberal oldukları ortaya çıkmıştır. Onların özgürlük anlayışı liberal anlamda birey özgürlüğü ve müteşebbis özgürlüğü ile sınırlı kalmış, hatta içlerinden birçoğu yeni kapitalist olarak işlerini yoluna koymuş, buna rağmen bunlar eski 'solcu' etiketlerini kullanmaktan çekinmemişlerdir. Bunlar 'Bilgi'lerini üniversitelerde, 'Birikim'lerini kapağında sosyalist yazan dergilerde değerlendirmiş, liberal fikirlerini de 'Açık' açık kurdukları dernek veya radyolarda dillendirmekten çekinmemişlerdir.
ABD’nin 2003 Irak işgal ve katliamları sol içindeki ayrışmayı gün ışığına çıkarmıştır. Nasıl karbondioksit, kireç suyunun, nişasta da iyodun ayracı ise, ABD işgali de solun ayracı olmuştur. Neoliberallerin sosyalistlerden, yurtseverlerin de işbirlikçilerden ayrışmasına sebep olan bu işgalin, aynı ayrışmayı şimdilik Müslümanlar içinde yaratamamış olması onların saflığında ve temizliğinde aranmalıdır. Müslümanlar da kandırıldıklarını ergeç anlayacaklardır. Solda uzun bir zaman alan bu ayrışma Müslümanlar içinde daha şok edici ve daha çarpıcı gelişecektir.
Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nin (ÖDP) Genel Başkanı iken Barış ve Demokrasi Partisi’nden (BDP) milletvekili seçilen Ufuk Uras’ın mecliste işçi sınıfı adına hiçbir faaliyette bulunmaması ve pasifliği ÖDP içinde ayrışmanın sebeplerinden birini oluşturmuştur. Yine Türkiye Komünist Partisi (TKP) ayrışarak Komünist Parti (KP) ve Halkın Türkiye Komünist Partisi (HTKP) olarak bölünmüştür. Bu bölünmeler yanında Ağustos ve Eylül aylarında Ankara’da yapılan solda birlik toplantıları ve bu yöndeki birleşme çabaları ortaya çıkmaya başlamıştır.
2003 Irak işgali nasıl yeni ayrışma ve birleşmeler yarattıysa, Suriye halkına karşı emperyalizmin başlattığı çete isyanları da yeni birliktelikler yaratacak gibi görünmektedir. Suriye’nin bölünmesine ve yaşanan katliamlara karşı tavır alanları diktatörlük yanlısı olarak suçlayan ve bu konuda kılını kıpırdatmayan bazı sol grupların Kobani’de yaşanan IŞİD vahşetine karşı çıkarak Suruç’a gitmeleri, hatta sınırı geçip Kobani’ye ulaşmaya çalışmaları Suriye konusunda kafalarının berraklaşmaya başladığını göstermektedir.
Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde CumhuriyAk Parti haline geldiği görülen Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) içindeki kaynaşma Olağanüstü Kurultay’da açığa çıkmıştır. Bu süreçte de CHP içinde yeni ayrışmaların olması şaşırtıcı olmayacaktır.
Türk Ordusunun ABD emperyalizminin istekleri doğrultusunda bir kara harekâtında Suriye’de kullanılmasının TBMM’de oylanacağı şu günlerde aynı ayrışmaların iktidar partisi AKP içinde de yaşanabileceği değerlendirilmektedir.
Ayrışma ve birleşme kimya biliminin olduğu kadar, toplum bilimlerinin de ilgilendiği kavramlardır. Aynı şekilde yüzyıllardır termodinamiğin ikinci yasası ve entropi siyaset bilimini ilgilendirmiştir. Bu yasaya göre ısı ve enerji akışı tek bir yöne doğrudur, dışarıdan bir enerji olmaksızın geri döndürülemez. Yine aynı yasaya göre devinen bir sisteme dışarıdan bir etki yapılmaz ise entropi bir müddet sonra sabit kalır ve sistem durağanlaşır. Olası bir Suriye harekatı entropiyi arttırarak Türkiye’nin ABD emperyalizminden kopuşunu kolaylaştıracak gibi görünmektedir.