Ekonomik kriz başladığından beri herkes çözüm arıyor. Bazıları hükümeti ABD ve AB’ye karşı desteklerken, bazıları Rusya ile ilişkilerin geliştirilmesini önermekte, ancak sorunun kökenine inenlere pek rastlanmamaktadır. Bu yazıda dünya ekonomik sistemi ve serbest piyasa incelenmekte, Türkiye’nin sorununun serbest piyasadan uzaklaşma, dış politikadaki yanlışlar, üretmeden tüketme, liyakata değer vermeme, kamuda oluşan israf olduğu sonucuna varılmaktadır.
Türkiye 1946 dan itibaren dünya kapitalist ekonomik sistemine entegre olmayı kabul etmiş ve 1970’lerden itibaren de tamamen entegre olmuştur. Bu sistemin özelliği aynı zamanda piyasa ekonomisine dayanmasıdır. Kapitalist üretim kalıpları ile piyasa mübadele sistemi birbirine yakın olsa da aynı şeyler değildir. Kapitalist olup serbest piyasaya uygun davranılmayabilir. Ancak bağlı olduğumuz dünya kapitalist sistemi çoğunlukla serbest piyasaya dayalı liberalizm ve bunun üst yapısı olan liberal demokrasiyi benimsemiştir.
Karl Polanyi’nin “Büyük Dönüşüm” adlı kitabında dediği gibi, “modern ekonomik ve siyasi sistemin kaynağı kendini düzenleyen piyasadır”. Piyasanın modern dünyayı şekillendirmesindeki önceliğinin bir nedeni, toplumu piyasanın düzgün işlemesi için yeniden organize olmaya zorlamasıdır. Marx’ın da belirttiği gibi, piyasa ortaya çıktığında, toplumsal değişimi zorlayan bir güç haline gelir.
Sosyal, siyasal, fiziki vb. çeşitli sınırlamaların olmadığı bir ortamda piyasa ekonomisi genişleyici ve dinamik bir niteliğe sahiptir. Piyasa, hâlihazır kaynakların dağılımındaki verimliliği arttırmakta, doğal kaynaklar, işgücü ve sermayenin yeniden tahsisini en verimli kullanılacak faaliyetlere doğru teşvik ettiğinden ekonomik büyüme gerçekleşmektedir. Ayrıca piyasa rekabeti, üreticiyi yenilikler getirmeye ve ekonomiyi daha yüksek üretimsel verimlilik ve teknoloji düzeylerine getirmeye zorlamaktadır. Bu sayede piyasa, ekonomik kapasitenin ve gücünün artmasına önayak olmaktadır.
Bugün Türkiye, kapitalist sistemi benimsemesine rağmen serbest piyasadan uzaklaşmıştır. Serbest rekabet yerini iktidarın belirlediği kurallara bıraktığı için verimlikten uzaklaşılmış, serbest piyasa kurallarına göre yatırım yapmak isteyen yatırımcı yatırımlarını durdurmuş hatta nakte dönüp ülkeyi terketme yolunu seçmiştir. Halen üretmeye devam eden yatırımcılar ise teknolojik yenilikle verimlilik artışı yerine, karlarını olası KHK‘larla gelecek grev ertelemelerine ve emeğin ücretinin iktidar baskısı ile düşürülmesine bağlamışlardır. Karların bir bölümünü rüşvet olarak iktidara vermeye razı olanlar verimsiz şartlarla üretimlerine devam etmekte pahalıya ürettiklerini rekabet olmayan ortamda daha pahalıya satarak kısır döngülerine devam etmektedirler. Bu yol çıkmaz yoldur. Çıkış yollarından birisi tekrar rekabetçi piyasa ekonomisine dönmektir.
Ekonomik krizin bir diğer sebebi cari açıktır. Cari açık ürettiğinden çoğunu tüketen bir ülkenin sorunudur. Üretimi arttıramasa bile acil olarak tüketim malları ithalatı sınırlanmalıdır.
Üretimi arttırmanın bir yolu üretim yapılan sektörlere yatırım yapmaktan geçer. Yatırım yapmanın bir yolu da tasarruf etmek ve tasarruf edilen miktarı üretime yönlendirmektir. Bugün aile, çalışma ve sosyal hizmetler bakanlığı bütçesi en yüksek bakanlıklardan birisidir. Bütçesi 40 milyar Tl ye yaklaşan bakanlık bu paraların çoğunu sosyal yardım altında dağıtmaktadır. Aynı miktarda para büyükşehir belediyeleri tarafından dağıtılmaktadır. Suriyelilere yapılan sosyal yardım ayrı bir kalemi oluşturmaktadır.
Kamuda oluşan israf bütçe açıklarının başka bir sebebidir. Binlerce odalı Beştepe sarayı ve kamu görevlilerine tahsis edilen lüx arabalar kara delik gibi parayı emmektedir. Bütün bu paralar çitçiye gübre, yakıt veya hayvancılığa saman desteği olarak verilebilirse tarım ve hayvancılıkta büyük üretim artışları yaratılabilir. Ayrıca sosyal hizmet adı altında dağıtılan para üretime yönlendirilebilirse kamu üretime yönelik istihdam sağlayabilir.
Krizin başka bir sebebi dış politikada yapılan yanlışlardır. Dünya ekonomisini yöneten AB ve ABD gibi büyük güçlerle yaşanan gerginlikler ekonomik yaptırım olarak geri dönmekte, bu sefer geri adımlar atılarak dış politikada zikzaklar çizilmekte, güvenilmez bir ülke resmi verilmektedir. En son rahip Brunson krizinde yaşanan budur. Bugün rahip Brunson ABD’ye gönderilse kısa süreli kurlarda bir rahatlama görülecek ancak kısa sürede dövizdeki yükselmeler önlenemeyeceği gibi, hukuk sistemine güven de yara alacaktır.
Sonuç olarak yaşanan kriz ülkeyi yönetenlerin beceriksizliği, iş bilmezliği, iş bilenlere de işi vermemelerinden kaynaklanmaktadır. Süreç bu şekilde devam ederse bu günlerin aranacağı, büyük iflasların yaşanacağı ve halkın çoğunluğunun refah seviyesinin düşeceği, dış politikada da istenmeyen ödünlerin verileceği görülmektedir.