Bugun...


Dr. Abdullah Köktürk

facebook-paylas
Vehbi Koç'un Mektubu
Tarih: 25-01-2016 10:50:00 Güncelleme: 25-09-2016 10:49:00


Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç’un ölümünün ardından medyada bir Koç ailesi güzellemesi başladı. Bilhassa Vehbi Koç’un torunları için babaları Rahmi Koç’a yazığı mektup çok sükse yaptı.

 

Ancak bir de Vehbi Koç’un 12 Eylül müdahalesinden sadece 20 gün sonra, 3 Ekim 1980 tarihinde Kenan Evren’e gönderdiği ve TÜSİAD’ın görüş ve isteklerini ilettiği bir mektubu daha vardır. Mektupta bazı talepler dikkat çekicidir.

 

Tüm askeri müdahalelerin tekelci sanayi sermayesi lehine sonuç verdiği düşünüldüğünde bu mektubun önemi daha da artmaktadır.

 

Aşağıda mektubun tamamı bulunmaktadır;

 

(Vehbi Koç’un Kenan Evren’e verdiği mektup)

 

            Sayın Orgeneral Kenan Evren,

            Devlet Başkanı

            Milli Güvenlik Konseyi ve Genelkurmay Başkanı / ANKARA         3 Ekim 1980

 

 

            Sayın Başkan,

 

 

Atatürk, 1919’da Ankara’ya geldiği zaman, 18 yaşında idim. Balya çemberlerinden süngü yapılarak, Kurtuluş Savaşı’nı veren ordunun donatıldığını hatırlıyorum.

 

 

            Aradan 60 yıl ve pek çok olay geçti. Yaşadığımız iyi ve kötü günlerin sonunda vardığım             hüküm şudur:

 

 

            Türk milleti, kendisine birlik ruhu verildiği takdirde, her işi başarır, her hedefe varır.

 

 

            İstikrarsız ve güvensiz yaşadığımız son yılların ümitsizliği içinde, sizlerin iktidarı ele          almak mecburiyetinde kalışınıza şahit olduk. 12 Eylül Cuma günü, radyo ve        televizyonda yaptığınız samimi ve gerçekçi konuşmadaki düşüncelere katılmamak     mümkün değildi.

 

 

            Ülkemin hizmetinde geçen 60 yılı düşünürken, tecrübelerime dayanarak birkaç önemli   noktayı size arz etmek istedim. Sizin başarınızın, bütün olduğu milletin tek ümidi          olduğuna inanıyorum. Bilgi ve tecrübe arasındaki muvazeneye verdiğiniz önem ise          bütün kamuoyunun malumu. Bu bakımdan, faydalı olacağını sandığım hatırlatmalarımı   size iletmeyi, bir memleket görevi olarak görüyorum.

 

 

             Atatürk’ün 27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelerek İstiklal Savaşı’na başlama kararı           vermesinden sonra, memleket kurtarıldı ve 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet kuruldu.         Cumhuriyetimizin 57 yıllık hayatında, memleketimiz şu tarihi olaylarla karşı karşıya          kaldı:

 

 

                  - 1946’da, Demokrat Parti’nin kurulması ile çok partili sisteme geçildi.

 

            - 27.5.1960’ta Türk Silahlı Kuvvetleri’nden bir grup ihtilal yaparak, iktidarı ele   aldı.

 

                  - 25.6.1962’de, idare sivillere bırakıldı ve İnönü Hükümeti kuruldu.

 

 - 12.3.1971’de Silahlı Kuvvetler muhtıra vererek Demirel Hükümeti’ni düşürdü,  20.3.1971’de Nihat Erim, partiler üstü bir hükümet kurdu.

 

 - 12.9.1980’de Silahlı Kuvvetler emir ve komuta zinciri içinde ve emirle Parlamento’yu feshetti. 21.9.1980’de Bülend Ulusu Hükümeti kuruldu.

 

 

            Türk Silahlı Kuvvetleri, daima şerefli hizmetler yapmış ve millet hayatımızın her   döneminde, milli bütünlüğümüzün devamını sağlamıştır. Memlekette işler çıkmaza girdiği zaman, Türk Ordusu müdahale etmekte ve sonradan kışlasına çekilerek, devlet      idaresini sivil hükümetlere terk etmektedir.

 

 

            1973 seçimlerinden sonra yedi sene boyunca, iktidara gelen hükümetlerin aldıkları         kararlarda parti menfaati ve rey politikası ağır bastığı için memleket bir çıkmaza    girmiştir.

 

 

            O hale gelinmiştir ki, öğretmen öğrencisinden, amir memurundan, anne ve baba            çocuğundan, fabrika müdürü işçisinden korkar olmuştur. O zamanın Cumhurbaşkanı   Sayın Fahri Korutürk ile Milli Güvenlik Kurulu’nun uyarıları nazarı dikkate alınmadığı           için, Silahlı Kuvvetler, mecburen devlet idaresini ele almıştır.

 

 

            12 Eylül 1980 Cuma günü, Devlet Başkanı, Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Orgeneral    Sayın Kenan Evren’in radyo ve televizyon konuşmasında, devlet idaresinin niçin ele     alındığı, bundan sonra ne yapılacağı, gayet açık bir lisansla millete duyurulmuştur.           Orgeneral Evren’in anarşi, bölücülük, din istismarı, ekonomik ve politik durumla ilgili       sözleri millet üzerinde müspet tesir yapmış ve tam bir tasvip görmüştür.

 

 

            Nelere Dikkat Edilmeli?

 

 

1. İki seneden beri devam eden sıkıyönetim yüzünden, Silahlı Kuvvetler asli görevi olmayan konularla karşı karşıya gelmiş ve yorulmuştur. Devlet idaresi bütünüyle ele alındıktan sonra, uygulamaya konacak önemli yeni kararlar yüzünden, Silahlı Kuvvetlerimiz’in yıpranması mukadderdir. Bundan dolayı “temel” kanuni düzenlemeler yapıldıktan sonra ordunun kışlasına dönmesi, demokrasimizin devamı için elzemdir. Ordu, yanlış kararlar alır ve yıpranırsa, memlekete diktatörlük, onun arkasından komünizm gelebilir. Bu tehlike karşısında, Silahlı Kuvvetlerimizin bu devrede alacağı kararlardan kendisine yardımcı olmak, vatanını seven her Türk için milli bir vazifedir.

 

 

2. Türkiye, birçok anlaşmalarla Batı Dünyası’na bağlıdır. Bu anlaşmalar “Hür Demokratik Parlamenter” sisteme göre düzenlenmiştir. Demokrasiye dönüş uzadığı takdirde, Batılı ülkeler ve onların kuruluşları, endişe duyarlar, birtakım taahhütlerini yerine getirmezler. Bundan dolayı, konuşmalara ve beyanlara çok dikkat etmek, “vaktinde demokrasiye dönüleceği” inancını sarsmamak lazımdır.

 

 

3. İki yıl boyunca 5200 vatandaşın anarşi yüzünden canını kaybetmiş olması ve memlekete büyük miktarda silah ve cephane sokulmuş bulunması, vaziyetin ciddiyetini, vahametini göstermektedir. Bu durumda; anarşi, bölücülük ve kaçakçılıkla ilgili kanunlar, öncelikle ele alınmalıdır. Yakalanan anarşistlerin ve suçluların mahkemeleri uzatılmamalı ve cezaları süratle verilmelidir. Polis teşkilatını teçhiz edecek ve kuvvetlendirecek imkânlar genişletilmeli, gerekli kanunlar, bir an önce çıkarılmalıdır.

 

 

4. Şimdi; “Faşist ordu iktidara geldi, kapitalistlerle birleşerek, Türk işçisini istismar ediyor” propagandası yapılmaktadır. Böyle bir iftira karşısında, işçi-işveren ilişkilerini düzenleyecek olan kanunlar dikkatle incelenerek, taraflar için adilane bir şekilde ve asgari hata ile çıkarılmalıdır. Bu düzenleme yapılırken, bazı sendikaların Türk Devleti’ni ve ekonomisini yıkmak için bugüne kadar yaptıkları aşırı hareketler, göz önünde bulundurulmalıdır. Diğer taraftan, DİSK’in kapatılmış olmasından dolayı bir kısım işçiler, sendikal münasebetler yönünden bekleyiş içindedirler. Militan sendikacılar, bu işçileri tahrik etmek ve faaliyeti devam eden sendikaların yönetim kadrolarına sızarak, kendi davalarını devam ettirmek niyetindedirler. Bu durum bilinerek, hazırlanacak kanunlarda gerekli tedbirler alınmalıdır.

 

 

5. Kıdem tazminatı karşılıkları, kurulacak bir fonda toplanmalıdır. İşçilere ödenecek yıllık miktarlar ayrıldıktan sonra geriye kalan kısım, kamu ve özel sektör yatırımları için düşük faiz ile kullandırılmalı, bu fonun, yeni işgücü yaratması sağlanmalıdır. Aksi takdirde, bu kaynak da devletin açıklarını kapatmaya kullanılır ve ekonomik fayda sağlamaz.

 

 

6. Vergi kanunları dikkatle hazırlanmalı, vergi yükü yayılmalıdır. Bu defa herkesin, kazancı nispetinde vergi ödeyeceği bir sisteme getirilmelidir.

 

 

7. 1973 seçimlerinden sonra iktidara gelen partiler; valiler, emniyet müdürleri, müsteşarlar ve devlet kadrolarından çalışanlar arasında kendi görüşlerine göre değişiklikler yaptıkları için, bir kısmı korkudan hiçbir karar alamamıştır. Bundan dolayı hizmetler aksamış, işler yürümez olmuştur. Gazetelerde okuduğumuza nazaran, bugünkü idare de, bazı değişikliklerle başlamıştı. Bu değişiklikler yapılırken son derece dikkatli olunmalı, 12 Eylül’den sonra şevkle işe başlayan memurların itibarı ihya edilmelidir.

 

 

8. Hatalı bir tebliğ veya kanun çıkmaması için, Anayasa Mahkemesi üyelerinin veya tarafsız hukukçuların mütalaaları alınmalıdır.

 

 

9. Türkiye’nin enerji meselesi de, öncelikle ele alınmalıdır. Petrol sarfiyatını azaltmak için elden gelen her çareye başvurulmalı, 1981’de petrol ihtiyacımızı temin etme çareleri süratle alınmalıdır. Halk, her gün radyo ve televizyon vasıtası ile aranmalıdır. Halk, her gün radyo ve televizyon vasıtası ile uyarılmalı, enerji tasarrufuna yönlendirilmelidir.

 

 

10. Doğu Berlin’de kurulan Türk Komünist Partisi, memleketi dışarıdan ve içeriden yıkmak için son yıllarda çok şeyler yapmıştır ve hala da yapmaya devam etmektedir. 12 Eylül Harekâtı’nın ilk günlerinde sinmiş gözüken solcular, aldıkları emirlerle şimdi yeniden harekete geçmişler, bomba atmışlar, pankart asmışlar, polislerimizi şehit etmeye, vatandaşlarımızı öldürmeye devam etmişlerdir.

 

 

Bu defa girişilen ıslahat hareketinin, muvaffak olmaması için;

 

 

- Milli Güvenlik Konseyi üyelerinin arasını açmak,

 

- Konsey üyeleri ile hükümetin arasını açmak,

 

- Silahlı Kuvvetler kademeleri ile hükümetin arasını açarak, cunta kurmaya yöneltmek,

 

 

Amacıyla; Komünist Parti’nin solcu örgütlerin, Kürtlerin, Ermenilerin, birtakım politikacıların kötü niyetli teşebbüslerini devam ettirecekleri muhakkaktır. Bunlara karşı uyanık olunmalı ve teşebbüsleri muhakkak engellenmelidir.

 

 

11. 1960 yılında zararı görülmüş olan ihbarlar, bu devrede de başlamıştır. Kötü niyetli insanlar, şahsi düşmanlıkları yüzünden, bu gibi ihbarları yaparlar. İhbarlar yüzünden çok vakit kaybedilir ve bir takım yanlış işler yapılır. Bu kötü niyetli teşebbüslere fırsat verilmemelidir. Nitekim Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Turgut Özal hakkında, birtakım dedikodular başlatılmıştır. Turgut Özal, bir dahi değildir. Onun da hataları olabilir. Fakat bu nazik dönemde, mevcudun içinde, meselelerimizi en iyi bilen insandır. Dedikodulara bakmadan, kendisini tutmakta fayda vardır.

 

 

12. Yunanlılarla olan ihtilaflı meselelerimizi, başta Kıbrıs, Ege Kıta Sahanlığı ve FIR hattı olmak üzere, bu dönemde, milletimizin Silahlı Kuvvetlerimize olan güveni içinde, muhakkak çözüme bağlanmalıdır.

 

 

13. Sık beyanatlarda bulunarak veya kamuoyuna tepkisini dikkate almadan basının kalemine tenkit fırsatı verilmemelidir. Mesela 31.10.1980 tarihinde CHP Genel Başkanlığı’ndan ayrılan Bülent Ecevit’in yazdığı istifa mektubunun kamuoyuna açıklanmasının mahzurlu görüldüğü hakkındaki beyanat, yanlış olmuştur. Bu mektubun açıklanmasında, hiçbir mahzur yoktu.

 

 

14. Dinsiz millet olmaz. Din işleri, bu defa, siyasi partilerin istismar edemeyecekleri şekilde düzene sokulmalıdır.

 

 

15. Bugünkü yönetim kadrosunun “iktidar hastalığı”na yakalanmasına ve “Biz, en iyi düşünürüz” görüşüne saplanmasına imkân verilmemelidir.

 

 

Sayın Başkan,

 

 

Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu durumdan kurtulması için birbirimize yardımcı olarak, Kuvayı Milliye devrinde olduğu gibi elbirliği, iş birliği yaparak geceli gündüzlü çalışmamız, güçlüklere katlanmamız, maddi manevi fedakârlıklar yapmamız şarttır. Bu memleket ayakta durursa, hepimiz mesut oluruz. Aksi takdirde, bugünleri çok ararız. Varlığımızın, memleketin varlığına bağlı olduğuna inanan ben ve arkadaşlarım, memleketimizin kalkınmasında bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da elimizden gelen bütün imkânları kullanacağız.

 

 

            Bize, ancak bizden hayır geleceğini bilmekteyiz.

 

 

Millet hayrı için vereceğiniz mücadelede, zatıâlilerine ve arkadaşlarınıza muvaffakiyetler temenni ediyorum.

 

 

            Yukarıda yazdıklarım hakkında herhangi bir bilgi arzu edilirse, emrinize amadeyim.

 

                                                                                                                                

                                                                                                                                 Vehbi Koç

 



Bu yazı 25168 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

AKP Nasıl Kazanıyor?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI